Cizre artık Kobanê’dir
Kadının Kaleminden
Hacer Altunsoy
Cizre günlerdir kuşatma altında. Daha önce Farqîn(Silvan), Gimgim(Varto), Lice başta olmak üzere sokağa çıkma yasağı bu kez Cizre'de kuşatmaya dönüşmüş. İrade kırma, teslim alma boyutuna ulaşmış durumda. Çok kısıtlı olan iletişim imkanları ile aldığımız bilgiler bunun sokağa çıkma yasağını aştığını gösteriyor. Hiçbir savaş ortamında günlerce süren bir sokağa çıkma yasağı uygulanmamıştır. Hele de nüfusu 120 bin olan koca bir şehirde bunu uygulamak demek faşizmle bile ifade edilemez. Çocuklar komşudan su almak için sokağa çıktığı için katlediliyor. Kadınlar kucağındaki bebeğiyle birlikte hedef seçiliyor. 7 çocuk annesiz kalıyor keskin nişancıların saldırılarında.
En son öğrendiğim kadarıyla 21 sivil yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenler bebekler, çocuklar, gençler, kadınlar ve yaşlılardır. Yaşamını yitirenlerin bir çoğu; keskin nişancılar tarafından vurulan, yaralanan, ancak hastaneye gidilmesine de izin verilmediği için kan kaybından yaşamını yitirenlerden oluşuyor. Tam bir sivil kıyımı var yani. En azılı düşmanlar arasında yaşanan ağır savaş ortamlarında bile insanların cenazelerini gömmesi için zaman tanınır. Cizre'de o bile yok. Yiyecek, su gibi zaruri ihtiyaçları, sağlık sorunları vb konuları ise konuşamıyoruz henüz. Çünkü insanların can güvenliği yok. Hükümet yetkililerinin çokça söylediği gibi Cizre'de halkın güvenliği alınmıyor, halkın canına kıyılıyor. Cizreliler kendi güvenliğini kendi alıyor.
Demokratikleşmenin olmadığı bir sistemde ötekileştirilenlerin, katliama baskıya uğrayanların kendi çözümlerini üretmesi objektif olarak kendini dayatır. Kürtler bu çözümü Türkiye sınırları içerisinde özyönetimde buldu. Bunu bütün siyasi oluşumlarında defalarca tekrarladı. Çözüm süreci içerisinde yerelin yetkilerinin güçlendirilmesi ile sorunun çözülebileceğini söyledi.
Çözüm sürecinin bitirilip, Dolmabahçe mutabakatının yok sayılması ile birlikte halk kendi özyönetimini ilan etti.
Kürtler; biz siyasetle sorunu çözmek istiyoruz diyor. Devlet ve iktidar siyasetin önünü kapatıyor. Şimdiye kadar kapatılan siyasi partilerin çetelesini bile tutamıyoruz. En son HDP halklar arası köprü oluşturdu, ortak yaşam için yola çıktı. Ama uğramadığı saldırı, hakaret kalmadı. Binaları yakıldı, yıkıldı ve halen devam ediyor. Mitinglerinde bombalar patlatıldı. Siyaset yapmaması, baraj altında kalması için katliamlar yapıldı. AKP ve MHP'nin tetikçileri her fırsatta sokaklara salınarak, arkasına da devlet gücünü alarak saldırdı. Yetmedi, linçlere öncülük edildi, göz yumuldu, tutuklandılar, işkenceden geçtiler, seçilmişleri hedef aldılar, siyasi soykırımlar gerçekleştirdiler.
Özcesi çokça söylenen ovada siyaset yaptırmamak için her şey yapılıyor.
Kürtler dağa çıkıyor, 'teröristir', siyaset yapıyor yine 'teröristtir'.
'Ben kendim demokratik siyaseti geliştirerek, özyönetimle, çoğulcu sistem inşa edeceğim diyor. Bulunduğu yerlerde bütün farklılıkları içine alan öz yönetimler inşa etmek istiyor. Yine katliam. Yani bir araf durumu söz konusu. Kırk katır mı, kırk satır mı siyaseti yıllardır uygulanıyor. İlle de kendini inkar et, asimile et, yok say.
Yok kardeşim, kimse kendini inkar etmez, edemez ve etmemeli.
Yüzbinlerce Ermeni soykırımdan geçirildi, çok önemli bir kısmı yurtlarından sürüldü. Kalanların bir kısmı asimile olsa da ama kendini inkar etmedi bütün baskılara rağmen. Süryaniler, Asuriler ha keza öyle. Aleviler onlarca katliamdan geçti, yakıldı vazgeçmedi inancından. Êzîdîler sürüldü, inkar edildi, aşağılandı. Ama yine de vazgeçmedi inancından. Hıristiyanlar bir avuçta kalsa, inancını yaşamak istiyor. Çerkezler, Lazlar ve birçok değişik halk ve inanç kendinden vazgeçmedi, geçmez ve de geçmemelidir. 20 milyon Kürt neden vazgeçsin. 90 yıllık cumhuriyet tarihinde onca katliama, sürgüne, işkenceye, inkara ve imhaya rağmen Kürt olarak yaşamak istiyor. Tekçi devlet yapısını, inkarı kabul etmiyor.
Yıllardır 'Kürtler ne istiyor' sorusu sorulmuş ve Kürtler adına, Kürtler dışında herkes bu soruya kendince cevap aramıştır. Artık soruyu doğru yere sormak lazım. Bu devlet, bu hükümet ne istiyor Kürtlerden?
Cizre'de her akşam polisler halka 'teslim olun' çağrısı yapıyor. Ne demek bu? Nereye, neden teslim olacak? Bu anonslarla ne amaçlanıyor?
Sadece bu anons bile bu kafa yapısını özetlemiyor mu?
Şimdi her yerde Kürtler 'Cizre artık Kobanê'dir' diyor. Kobanê Kürtlerin tarihine direniş olarak girdi. Peki Kürtler direnmesin de ne yapsın?
AKP'nin ne istediğini herkes biliyor. Oy istiyor. Kürtler yıllardır AKP barış getirecek diye oy verdi. Ama AKP Kürtlere sadece güdülecek, kandırılacak bir kesim gibi gördü ve oyaladı. Kürtler artık bu politikalara kanmıyor. Dolayısıyla da oy vermiyor. Vermeyecek de. Hele Cizre'den sonra oy veren bazı kesimlerinde vereceğini sanmıyorum. AKP bunun için saldırıyor. Bir yere kadar anlamış olalım. Peki ya AKP'nin devletleşen politikalarına karşı çıktığını söyleyen kesimler için ne demeli? 7 Haziran öncesi ve sonrası Kürtlere dönük geliştirilen bunca zulme neden sessizler? Peki sizler ne istiyorsunuz? Beyninize, yüreğinize işlemiş olan tekçi zihniyet sizi sarıp salmalamış olsa gerek ki insanlığınızı kaybettiniz. Hatta her seferinde naralar attığınız bu vatanı da sevmiyorsunuz aslında. Aksi halde her geçen gün kopuşu hızlandıran AKP politikalarına karşı çıkıp ezilenlerin yanında olurdunuz.
Yeni Özgür Politika'dan alınmıştır