'Batıdan evrimimiz kolay olmuyor tabi'
Kadının Kaleminden
Dilan Karamanoğlu
Bu yazı bir egoizm değil, bir özür... Yazılanlar her bellekte anlaşıldığı kadar kalır, doğru anlaşılmak üzere.
Savaşın ortasında tam da vaktinde batıdan seyrederken olanı biteni, kendi ajanslarımızdan dinlerken söylenenleri savaş çığırtkanlıklarını tam da ortasında tam da vaktinde işte, açıldım güneye. Bir sürelik çalışmanın bana ve en çok da ruhuma vermiş olduğu yetkiye dayanaraktan (ajansında iznini alaraktan) aldım elime valizimi ve en sevdiklerimi çıktım yola. Deniz, kum, güneş… iyi geldi tabi. Bedenim gevşedi ama içimin sızısı geçmek bilmiyor ki bir türlü. Düşünüyorum da bu bir senede neler geçti sızılarımın odalarından. Hangi birine ne ekledim bilmiyorum artık. Benimkisi bir bencillik miydi bilmem ama insanı en çok da tanıdıkları yaralarmış işte onu öğrendik bol bol. Bazen diyorum keşke diyorum olandan bitenden habersiz olsaydım. Hiçbir şeyden anlamasaydım okulumu bitirip işime gücüme baksaydım.
Sistemin içinde tamda onun istediği gibi makineleşmiş, sadece ailesine duygulu (o da çıkar uğruna), para hırsıyla yanıp tutuşan ve iktidarın söylemleri gibi normal biri olsaydım. Ama bazen olmuyor işte. Hiç yoktan ismimiz ele veriyor bir şeylere karşı olmayı. Hadi babam o ismi yad ederken bana haklıydı belki kendince, Kürt'tü çünkü biliyordu seviyordu bu ismi de, peki benim Türk mü Türk anneme ne oluyordu da adımı Dilan koyuyordu. Ne istediniz ki benden bir Kürt ismi verdiniz. Bak ne Kürt olabildim buralarda ne de Türk. İster miydim ben hiç muhalif olmayı? Daha lisenin ilk haftasında yırtık ayakkabı giydim diye okulun ortasında kenara çekilip bütün öğrencilerin önünde azar işittim. "Halk çocuğumu olmak istiyorsun sen komünizm ayakları çoktan bitti" dedi müdür yardımcısı kadın bana. Ben daha o zaman Sosyalizmin Alfabesi'ne bile geçemezken beni komünizmle tanıştırmıştı. Şimdi ona teşekkür mü etsem lanet mi okusam bilemiyorum ki.
Ardından geçen senelerde aramız hiç uyuşmamıştı zaten o kadınla da. Kendisi de bildiğim kadarıyla faşizm üzerine doktora yapıyor o zamanlar bizim okulda. "Etek giyemeyeceksiniz bundan sonra" dedi hiç unutmam. Eteğimizden ne istedin hiç de anlamamıştım. Ama sonra fark ettim ki etek gerçekten zararlı. Onu da fark etmem yine bir disiplin kurulunda olmuştu. "Çorabım parlak diye disiplin cezasına çarptırılmıştım. Kurulda ki hocalarda şaşırdı tabi ne alaka diye sordular. Cevap veremedim ilk defa.
Tabi ben o zamanlar sürekli disiplin cezası alıyordum bazılarının nedenini anlamadan bazılarını anlasam da onaylamadan. Aklıma yatmayınca olmuyordu tabi. Neyse bu cezaları anlatsam bitmez mesele. Bir gün yine bu müdür yardımcısı kadınla karşı karşıya geldik. Ama ben artık nedenini anlamıyordum o kadar çok üstüme geldi ki. Sordum bende ne istiyorsunuz benden diye. Kendileri sağ olsun işte tam da o aydınlanma denilen dönemimi yaşattı bana. "Kızım senin adın Dilan" dedi. Kalakaldım adım Dilan da ne demekti ki şimdi.
'Kürttüm anlamıyordum'
O zamana kadar adımdan hep çekinmiştim zaten. Ama Kürt olduğum için değil çünkü onun farkında bile değildim ki. Ben sadece ismimin köylü ismi olduğundan çekiniyordum. Bizim dönemde Yağmurlar, Cerenler, Burcular modaydı. Dilan'da neydi ki şimdi. Hep babama laflanmıştım bana neden köylü ismi koyuyorsunuz diye. E bide bu zamana kadar hiç etrafımda Dilan, Rojda, Rojin, Beritan vs gibi isimler de olmamıştı. Dedim ya o an aydınlandım işte. Kürtmüyüm ben dedim. 'Neden, ismim Dilan olunca ne oluyor ki' dedim. Tüm utanmalarımdan utandım işte. Babamdan utandım özür diledim içimden çünkü ona kızıyordum ismimi neden Dilan koydu diye. O andan sonra ise neden Kürtlüğümü öğretmedi diye kızdım. Neden anlatmadı bana hiçbir şeyi. Klasik laflarla buranın Türkiye olduğunu, karşıma bin türlü ezilmişlik çıkacağını neden anlatmadın baba?
Kendim öğrendim sonra nasıl muhalif olacağımı. Neler yapmam gerektiğini. Neden örgütlenmemiz gerektiğini. Çünkü tek başına hiçbir haltın yapılamayacağını, acıların ortaklaştırılması gerektiğini ben öğrendim. Öğrendim ve bir sürü güzel insanla tanıştım. Anılarımdan birçoğu ise şimdi bir bir bu toprakların darma dağınık yerlerinde. Kimisine bombalar gelmiş kimisine canilerin kurşunları. Kimisininse bedenine karların masum beyazı içinde görevi sırasında erken çakan pimi denk gelmiş. Kanı bulaşmış bu topraklara dostlarımın, arkadaşlarımın. Yarım kalmış birçok anı var peşimde. Nereye gitsem peşimden gelen. En çok da senin o gözlerin vuruyor beni yeşil gözlü inatçı kadın.
'İyilerin mezarlığı'
Bir söz vardı en iyilerimizi verdik toprağa diye. Heh işte hep en iyisi geliyor ardından. İyilerin mezarlığı oldu Türkiye. Bizde yarım kalmışlıklarımızla nefes alıyoruz. Bir şeylerin telaşı var üzerimizde… Bizde hep tamamlamaya çalışıyoruz sanki yarım kalmışlıkları. Daha sevdalar var bu topraklarda çeyreğini bile yaşayamamış. Umutlar ekiyoruz yine gidenlerle. Yeşerince de bazen 12'sinde kurşun, bazen havan çarpıyor. Bazen de nişan alınıp alnının ortasında yiyor umutlarımız karanlığı.
Ölümün havası var üzerimizde. Güneş kurutsa da kanı kokusu kalıyor üzerimizde. Ben güneydeyken yine Kürdistan'ın bir yerinde OHAL oldu. Ben dinlenirken çocuklar katledildi. Kurşun saçıldı üzerlerine benim köylü dediklerimin. Baranların, Eminlerin… Böyle böyle öğrendim işte adımın anlamının. Bana verdiği misyonu. Halayın Dilan demek olduğunu. Dilan'ında batıda bir yerlerde direnmek zorunda olduğunu. Ve yitirdiklerimizin ardından ağıt değil halay çekmeyi böyle böyle öğrendim işte.
Babam bilmem ki bu bunu kastederek mi koymuştur ismimi ama ben bu anlamı biçtim kendime evrimleştiğimde. Sevmem aslında böyle kendimden birşeyler anlatmayı da bazen insanın bir şeyler söyleyesi geliyor. Durmadan yazasın geliyor. Kafanda çok kurgulamasan da aslında döküyorsun içini. Belki böylesi rahatlatıyor da sızılarını. Özür diliyorsun geç anladıkların için. Yoksa çok da anlatılacak bir yanım yok işte, bir melezin evriminin bir örneği var benden. Bazen de tersliklerin yaşama etkilerine bir cevabı.
Son…
Arap bir arkadaşım vardı adı Halil'di Kobanê direnişinde uğurladım onu, Büşra vardı Cebo vardı herkesin bildiği onları da Suruç'ta uğurladım.. Yasemin'im vardı bir de vedalaşabildiğim onu da kardelen ettim ektim kışın umutlarına. Dokunamadıklarımız ise imrendiklerimiz, gülüşleriyle umutlandıklarımız olarak kalacaklar. Her şeyden her yerden taşıyacaklar o sürekli vurulan umutları bizlere.