Suruç, oyuncaklar ve bombalar
Kadının Kaleminden
AYSEL KILIÇ
Yine kavurucu bir yaz sıcağı. İstanbul'da sıcak olduğu kadar basık bir hava var. Masa başında parmaklarım tuşlarda gezinirken bir yandan da evimin camından bulutları izliyorum. Bir beliriyor bir kayboluyor bulutlar. Bugünkü halime benzetiyorum bulutları; bir iyiyim, bir sıkıntılı. Hani ağlasa boşalsa bulutlar, ben de onlarla birlikte rahatlayacağım. Havanın etkisinde mi kaldım diye düşünürken, telefonum çaldı. Arayan, Diyarbakır'dan bir meslektaşımdı. Bir grup genç, Kobanê'ye gitmek için yola çıkmıştı.
İstanbul'dan onlarla giden gazeteci var mı, diye soruyordu. Bilgi alıp haber yapacaktı. Uzun zamandır haber için şehir dışına çıkmamıştım. O an içimden, 'ben gitseymişim keşke' diye geçirdim. Hangi gazetecinin ya da gazetecilerin gittiğini öğrenmek üzere telefonlarımızı kapattık.
Gençler, dün akşam İstanbul'dan yola çıkmıştı. Yanlarında, büyük bir emek sarfederek aldıkları oyuncaklar vardı. O oyuncakları Kobanêli çocuklara götürüyorlardı. Bombalar dışında başka bir 'oyuncak' tanımayan çocuklara. Kan ve gözyaşı arasında yitip giden çocukluğa.
Telefonun gelmesiyle dikkatim iyice dağıldı. Elimdeki yazıyı bırakıp takip ettiğim haber sitelerini taradım. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyeleri, Urfa Suruç'a varmıştı bile. Etkin Haber Ajansı (ETHA) çoktan geçmişti haberi. Yalnız İstanbul'dan değil, Ankara, Diyarbakır ve birçok ilden gençler gitmişti. Yüzlerce genç, molalarını tamamlayıp buradan Kobanê için yola çıkacaktı. Haberi okurken ve fotoğraflara bakarken, orada olmak istedim. Ne de güzel düşünmüşlerdi gitmekle.
Yazıma kaldığım yerden devam ettim. Gazetecilerin, medyanın sorunları hiç bitmedi ki yazımın da sonu gelsin! Gazetecilik üzerine kaleme aldığım makaleyi noktalamadan, içimdeki sıkıntıyı hafifletmek için sokağa çıktım. Sokakta (amaçsız) dolaşırken, Suruç'a bir kaç kilometre uzaklıkta olan arkadaşımdan telefon geldi. Sözcükleri boğazında düğümlenen arkadaşımdan gelen haber, sanki bugünkü iç sıkıntımın nedeniydi.
Eve geri döndüğümde ne odam aynı oda, ne de gün aynı gündü. Patlattıkları bomba, gencecik bedenleri alıp götürmüştü. Daha demincek yüzlerine, fotoğraflarına baktığım insanlar bir daha olmayacaktı.
Haber kanallarının "grup" diye verdiği insanlarla aynı yolun yolcusuyduk. Aynı mahallelerde oturmuş, aynı sokakları yürümüştük; Gazi'de, Gezi'de, Soma'da yan yana durmuştuk. Nefes alacağımız bir dünyayı yeniden yaratma özlemiydi bizi bir arada tutan. Bir arada ve dimdik.