KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Herhal'de direndik, OHAL'de de direneceğiz!

Kadının Kaleminden
Aralık 03 / 2016


 

 
Küresel çapta; ekonomik, sosyal, finansal, politik, diplomatik, ekolojik ve askeri olmak üzere her düzeyde potansiyel kriz durumu ile karşı karşıya kaldığımız bir süreçten geçiyoruz. Küresel ekonominin sorunlarının artarak devam ettiği tespitini G-20 ülkeleri dahi yaptı. Sermaye çözümü; daha fazla kemer sıkmakta, işçinin-emekçinin alın terini sömürmekte, bu anlamda kazanılmış haklara tek tek el koymakta, savaşların önünü açmaktadır. Bütünsel olarak bakıldığında, bu tablonun içinde kadınların beden, emek ve kimlik sömürüsü daha koyu bir tonla karşımıza çıkmaktadır. Kadınlar, kapitalizmin patriyarka ile uyumlu dansının bedelini çeşitli şekillerde ödüyor.  
 
Ortadoğu’da savaş
 
Uğrunda savaşılan petrol kadar kan biriktiren Ortadoğu topraklarında, sadece son altı yılda 600 bini aşkın insanın yaşamını yitirdiğini, milyonlarca insanın evinden yurdundan olduğunu görüyoruz. Evsizliğe, sığınmacılığa/mülteciliğe mahkûm olan nüfusun çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Savaşların yıkıcı sonuçları; kan, gözyaşı, kayıplar, sistematik tecavüz, açlık, yoksulluk, hastalık, evsizlik, yurtsuzluk vs. Yani tarifi zor acılar.
 
Bölgede IŞİD, el Nusra (şimdi adı değişse de özü değişmeyen) gibi tecavüzcü, katil örgütler kadınları savaş ganimeti olarak görmeye devam ediyor. Kadınları pazarlarda seks kölesi olarak satıyorlar. Ne yazık ki, Türkiye de bile kendilerine pazarlar oluşturuyorlar.
 
Şu an Ortadoğu savaşının düğümlendiği Irak (Musul) ve Suriye’de (Halep, Rakka) küresel sermayenin paylaşım savaşında yeni bir noktaya geliniyor. Bugüne kadar yerel güçler öne çıkarılarak sürdürülen savaşta, şu sıralar İran, Rusya, ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye doğrudan müdahalelerde bir adım daha atmış oldu. Gelinen noktada, küresel sermayenin sahada sonuna kadar kullandığı radikal İslamcı örgütler yerine siyasal anlamda ılımlı Müslümanlara yöneldiği görülüyor. Bunun kadınlara yansıması nasıl olacaktır? “Olumludur” denemez çünkü ana eksende büyük değişimler mevcut değil. Bölgede kadınların binlerce yıllık ezilmişlikleri, İslamiyeti arkasına alan dikta rejimlerin yarattığı tahribatın onarımı, ılımlı da olsa, İslam’ın siyasallaşmış halinin ağır etkisi karşısında kadınların ve kadın hareketlerinin yaşadığı sıkışmışlık ortadadır. Sürekli savaş atmosferinde olan bölgede özgün kadın örgütlenmelerinin boy vermede zorlandığını tespit edebiliriz. Bölgede Kürt kadınlarının yaptığı açılım, İran kadın örgütlerindeki inadına hareketlilik oldukça değerlidir ve umut vericidir. 
 
Sığınmacı kadınlar 
 
Suriye’deki savaş nedeniyle yaşanan göç, başta Suriye olmak üzere birçok ülke için büyük bir krizdir. Baskı, ölüm korkusu, çocuklarıyla ilgili duydukları kaygılarla başka ülkelere giden mülteciler/sığınmacılar gittikleri yerlerde daha kötüsüyle karşılaşmaktadır. Avrupa ülkeleri Ortadoğu ve Afrika’dan gidenlere kapılarını önemli oranda kapatmış durumda. Ve ekonomik açıdan daha geri ülkelerde mülteci/sığınmacı havuzu oluşturup, mültecileri/sığınmacıları bu ülkelerde tutmak için bütçe ayırmış ve planlamaya dönük çalışmalar yürütmektedirler. Örneğin Almanya bu projeyi Türkiye’de uygulamaktadır.  Türkiye’de resmi rakamlara göre 3 milyona yakın (gerçeği daha yüksektir) sığınmacı var. Bunların çoğunu kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Suriyeli kadınlar üzerinde emek ve beden sömürüsü had safhada. Kimi kadınlar karın tokluğuna pazarlanabiliyor. Yaşına, bekâretine göre fiyat belirlenerek satılabiliyor.
 
Bu, kelimelerle anlatılması oldukça zor bir dramdır. Ve bunun sorumlusu, savaşları çıkaran sermaye güçleri ve yerli işbirlikçileridir. Bunun sorumlusu, bu gücü zorla elinde bulunduran erkek zihniyettir. Kadınlar savaş istemiyor. Bu salt bir slogan değildir. Savaşların çıkış nedenlerine baktığımızda ekonomik, sosyal, siyasal etkenler değil midir? Erkekler sermayenin neredeyse tamamına sahip.  Sosyal ve siyasal yaşamı onlar belirliyor. Savaşlara da onlar karar veriyor.
 
AKP/Saray iktidarında kadın istihdamı
 
Sermayenin desteğini alarak iktidara gelen AKP siyasal İslamı sermayenin hizmetine sunma maharetini göstermeye devam ediyor. Sermayenin ihtiyaçlarından biri olan kadın emeğini ekonomiye entegre etmeye çalışırken aynı zamanda İslami dokuya uygun aile tipolojisini kadın üzerinden geliştirmeyi ihmal etmiyor.
 
AKP hükümeti Avrasya’nın üretim üssü olma hedefi gütmektedir. Sanayi Strateji Belgesi’nde bunu net olarak ifade etmektedir. Bunu başarabilmenin yolu, genç ve kalifiye iş gücü avantajını korumak ve geliştirmekten geçtiği için buna uygun strateji izlemek zorundadır. Uluslararası rekabette üstün olmanın yolu aynı zamanda ucuz emektir. Kadın emeğini bu kategoride değerlendirmektedir. Bununla birlikte genç nüfusu arttırmanın yolu kadının doğurganlığından gelmektedir. Son yıllarda Erdoğan’ın üç, üç de yetmez beş çocuk demesinin nedeni budur. (Şunu unutmayalım ki, ihtiyaç fazlası nüfus oluşunca sermaye ve siyasi temsilcileri nüfus planlamasının ne kadar önemli olduğunu ifade eden kampanyalar düzenlemede çok maharetlidir.)
 
AKP kadın istihdamını arttırma politikasını hayat geçirmeye çalışıyor. “Başbakanlık İstihdamının Arttırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması” (2010) genelgesi ile bu düzenlemelerin yapılması hedeflendi. Kadın-erkek eşitliğini her alanda (yaşam, istihdam, ücret) hayata geçirmeyi içeren projenin yazıldığı gibi uygulanmadığı ortadadır. Aile odaklı sosyal politika güden iktidar, kadınların çalışma hayatına katılımı sağlanmaya çalışılırken aynı zamanda kadınların asli görevi olarak kabul edilen bakım emeğinin sürekliliğine yönelik düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Proje, kadınlara toplumsal cinsiyet rollerinin devamını sağlayan meslek edindirme kursları ile hayat buluyor. Özellikle evde bakım hizmetiücretlendirerek, bakım işinin hane içinde kadına yapışık bir rol olarak devam etmesi sağlanmış oluyor. Aynı zamanda diğer ev içi işler de “evdeyken” kadın emeği ile çözülmüş oluyor. 
 
Kadınların kamusal hayata katılımının kadın-erkek eşitsizliğini gidermede önemli bir payı vardır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi toplumsal cinsiyet rollerinin kadının üzerine yapışık kalmasını sağlayan bu uygulamalarla asla eşitlik sağlanamaz. Neo liberal politikaların uygulayıcısı olan bir siyasi iradeden bunu beklemediğimiz aşikâr. Ancak geniş kamuoyunu yanıltan “kadınlara istihdam alanları yarattık” propagandasına karşı, kadın hareketinin eleştirel yaklaşım sunması çok önemlidir. Bu politikaları teşhir etmek, farkındalık yaratmak kadın hareketinin önemli görevleri arasında olsa gerek. 
 
AKP/Saray toplumu muhafazakârlaştırmaya devam ediyor
 
Yalçın Akdoğan AKP’nin muhafazakâr demokrasi anlayışını tanımlarken “…geleneksel yapının bazı değerlerini ve kazanımlarını koruyarak değişim sağlamak… Muhafazakâr demokratlık, devrimci değişim anlayışına karşı doğal bir süreç içinde işleyen tedrici ve aşamalı bir değişim anlayışına dayanır…” der. AKP’nin ilk dönemlerinde bu politikayı uyguladığını söyleyebiliriz. Özellikle muhafazakâr aile ve toplum yaratma çabasını kadınlar üzerinde yoğunlaştırdığının altını çizebiliriz. Bunu tedrici olarak ve gelenekler güzellemesi üzerinden yaptığını söyleyebiliriz. Bir yandan kadınların istihdamıyla ilgilendiler, bir yandan asil, Müslüman kadın/anne modelini propaganda ettiler. AKP “3-5 çocuk doğurma teşviki, sezaryen/kadın doğum kontrollerine erişimi zorlaştırma, başörtüsünü siyasal simge olarak kullanma esnek ve güvencesiz çalıştırıldıkları halde “iş buldum” ruh halinin yaratılması, Medeni Kanun’da yapılan kısmi değişiklikler …” kullanılarak kadınları toplumun muhafazakârlaştırılmasında etkin kılmaya çalıştı. Bu yaklaşım İslami dokunun güçlü olduğu bu topraklarda karşılık bulabiliyor.
 
AKP her şeyi araçsallaştırdığı gibi kadınları da araçsallaştırmaya çalışıyor. Bu uygulamalarında zamanlamayı ve biçimi toplum mühendisliği ile ayarlamış olmalılar ki, Akdoğan’ın “muhafazakâr demokrasinin tedrici inşası” tanımıyla örtüşmektedir.
 
Erdoğan’ın Gülen Cemaati ile gerilimi başladığından beri, Cemaatin “aşamalı değişim, ikna edicilik, farklılıkları sabırla asimile etme” gibi zehri içten akıtan yaklaşımının yerine, zehri doğrudan kusan Kasımpaşalı yöntem devreye girdi. İktidarın, her fırsatta kadınlara hakaret eden, aşağılayan, küçümseyen dili biraz daha ağırlık kazandı. “Madam gibi ölmektense, adam gibi ölmek”, “Anneliği reddeden kadın eksik/yarım kadındır”, “Kadın-erkek eşit değildir”…sözleri Erdoğan’a aittir. Bu sözlerin karşılığını sokakta mini etek giydiği için kadının bacağına kezzap suyu dökmek, şort giydiği için otobüste tanımadığı bir erkeğin tekmesiyle karşılaşmak, üniversitelerde “ahlak zabıtalarının” şiddetine maruz kalmak, başı açık kadın olarak sokakta tacize uğramak, erkekler tarafından daha çok katledilmek gibi kadın yaşamını fazlasıyla etkileyen şekillerde görebiliyoruz. 
AKP/Saray iktidarı eğitim müfredatında değişimi yeni nesillerin çekirdekten muhafazakâr yetişmesi bakımından son derece önemsemektedir. Biyoloji, kimya gibi derslerde de değişiklik yapmayı hedefliyorlar. Sınavlarda konu ne olursa olsun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları soruluyor. Ve insanlar dini inancı ne olursa olsun Sünnilik öğrenmeye mecbur ediliyor. Karma eğitim azaltılmaya çalışılıyor, belki tamamen ortadan kaldırılması hedefleniyor. Yakın zamanda okullara Ali Erkan Kavaklı’nın “Yüzyılın Pedagojik Yanlışı Karma Eğitim” adlı kitabı dağıtıldı. Kitapta “Kız-erkek yaratılış olarak farklıdır. Dolayısıyla aynı eğitimi almamalıdır. Delikanlılar mini etek giyen kızların yanında nasıl ders dinlesinler. Karma eğitim kız ve erkek arkadaşlığına zemin hazırlıyor. Bu ilişkiler kavga, cinayet, tecavüzle sonuçlanabiliyor. Kadınları matematiğe zorlamak gereksiz. Kadınların kariyeri toplumu tehdit ediyor.” İşte kurulmakta olan yeni rejimin toplum tahayyülünün özeti.
 
AKP/Saray’ın kayyumları kadın iradesini hedef alıyor
 
AKP/Saray Dolmabahçe Mutabakatı’ndan vazgeçtiği günden beri Kürt illerinde savaş ilan etti. Kürt halkı üzerinde uyguladığı çöktürme planı adeta şehir savaşına dönüştü. Evleri yakıp yıktı, bodrumları mezara çevirdi, cenazeler gömülemedi, buzdolabında bekletildi. Kürt siyasetinin seçilmişlerine her türlü hukuksuzluk uygulanarak gözaltına alındı, tutuklandı, işkencelerden geçirildi. Halkların iradesini temsil eden vekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. En nihayetinde HDP Eş Genel Başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. 
 
Birçok konuda kadınların yerelden genele doğru kendilerini ifade edebildikleri önemli alanlardan biri olan yerel yönetimlere kayyum atanması, Kürt halkının ve kadınların sinir uçlarına değme anlamı taşır. Kadınlar için tarihi bir kazanım olan eş başkanlık sistemini hayata geçiren belediyelere atanan kayyumlar doğrudan bu sistemi ortadan kaldırmayı planlıyor. Kayyum atanan belediyelerin kadın deneyimi ve uygulamaları oldukça önemlidir. HDP Kadın Meclisi sözcüsü Besime Konca’nın sunduğu raporda;“Kayyumlar eş başkanlık sistemini kaldırdı. Kayyumların tamamı erkektir. Kadın merkezlerine yaptıkları müdahaleyle (Silvan Belediyesi’nde anahtar değiştirmişler) oralar şu an işlemez halde. Buradaki hizmet ve atölye çalışmaları durdu. Kadınlara verilen danışmanlık hizmetlerinin belgeleri gizli kalmalıyken özel harekâtçıların ve devletin eline geçmiş oldu. Silvan’da özel harekâtçılar tarafından kreş basıldı. Şu an işlevsiz durumda. Halkla en çok temas eden birim kadın birimidir. Ve kayyumların ilk müdahaleleri oralara oldu.”durumu bütün çarpıcılığıyla gözler önüne seriyor. 
 
HDP/DBP belediyeleri kadın konusunda farklı yaklaşımlarıyla örnek teşkil etmişlerdir. Eşine şiddet uygulayan belediye personeli erkeklerin maaşının kadına verilmesi, kadınlarla farkındalık çalışmaları yürütmek, emeklerini değerlendirmelerine olanak tanımak gibi sıralayabileceğimiz birçok olumluluk ters yüz edilmek isteniyor. 
 
Kayyımm erkektir çünkü var olan bir iradeyi çiğneyerek, onu hiçe sayarak kendi iradesini dikte etmek demektir. Binlerce yıllık ataerkil sistemde yaşayan kadınlar bunun yabancısı değildirler. Dolayısıyla bununla mücadele etme konusunda da yabancılık çekmeyeceklerdir. Bölgede Kürt kadınlarının iradesi, kazanılmış haklarını her alanda savunma kültürü er ya da geç başarıya ulaşacaktır. Bu baskı ve zulüm karşısında Türkiye ve dünyadaki kadın hareketlerinin teması, dayanışması oldukça önemlidir.  
 
Kadın cinayetleri ve çocuk istismarı 
 
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2016 yılında 238 (Ekim ayı hariç) kadın öldürüldü. Kadınlara ve çocuklara dönük cinsel şiddet hız kesmeden devam ediyor. Öyle ki çocuk istismarı dokuz aylık bebeğe kadar uzanmış durumda. AKP/Saray iktidarının kadınları her fırsatta ötekileştiren söylemleri, etkin koruma yasasını uygulamamaları, kadın katili erkeklere hafifletici sebepler uygulayarak basit cezalarla salıvermeleri, tecavüzü örtbas etme eğiliminin yüksek olması kadına yönelik şiddet ve cinayetler için elverişli bir iklim oluşturmaktadır. Ensar Vakfı gibi sözde seçkin kurumlarda yaşanan çocuk istismarının üstünü örtme ve savunma çabası çarpıcı bir örnektir.
 
Cezaevlerinde son zamanlarda yeniden gündeme gelen tecavüz olaylarının da altını çizmeliyiz. 15 Temmuz darbe girişimi sürecinden dolayı tutuklananlara tecavüz ediliyor. LGBTİ’lere, siyasi tutsaklara cinsel tehdit ve taciz sıklıkla görülüyor. Cezaevleri erkek devletin en açık zuhur ettiği yerdir. Cinsiyeti ne olursa olsun cezaevi idaresi ve devlet için tutsaklar “güçsüz birer kadındır”. Tecavüzcü ise “erk” sahibi erkektir. 
 
OHAL kisvesi
 
AKP/Saray bugüne kadar zeminini hazırlamış olduğu faşist iktidarını kurumsallaştırmak için 15 Temmuz darbe girişimini bahane ediyor. Başkanlık sistemini diğer bir adıyla “tek adam yönetimini” fiilen hayata geçirmeye çalışıyor. KHK’larla bugüne kadar yapamadıklarını yapıyor. Sıkıyönetimin muadili olan OHAL ile basına, akademiye, siyasi partilere, derneklere, sendikalara, meslek odalarına, gençlere, kadınlara, doğaya, Alevilere ve Kürtlere kısacası biat etmeyen herkese karşı fütursuzca saldırmaktalar. İç sıkışmanın önünü açmak ve dış siyasette oyun dışına çıkmış olmanın verdiği gerilimi aşmak için daha çok savaş ve şiddet yöntemini seçtikleri ortadadır. Suriye’ye girme, Musul/Halep/Rakka operasyonuna katılma ısrarı bundandır. Suriye ve Irak çıkmazına saplanmak halkların, emekçilerin, kadınların, kısacası savaş karşıtı hiç kimsenin onaylayabileceği bir durum değildir. 
 
HERHAL’de direndik, OHAL’de de direneceğiz!
 
Kadınların uzun zaman gündeminde kalacak gibi görünen kadın cinayetleri, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel şiddet, gözaltında ve cezaevlerinde taciz/tecavüz, kadın emeğinin istihdamında toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden ve güçlü bir şekilde üretilmesi, kadın emeğinin sömürülmesi, savaş ve OHAL önemli gündemlerimiz olacaktır.
 
Tecavüzcüsüyle evlendirme yasasına karşı kadın örgütlerinin öncülüğünde başlayan ve hızla kadın kitleleri içinde yayılan eylemler oldukça önemlidir. Asla mutabakat aramayan, OHAL’i kullanarak hukuksuz bir şekilde her şeyin üzerinden silindir gibi geçen AKP/Saray’a kısmen de olsa geri adım attırılmıştır. Özellikle bu süreçte kadınların çıkışı umut vericidir. 
 
Baskının, şiddetin, ölümlerin, yağmalamaların, sömürünün olduğu yerde direnmek kaçınılmazdır. Her ne HAL’de olursa olsun ortak direnişi inşa edeceğiz. Cinayetlere karşı yaşam hakkını; savaşa karşı onurlu barışı, emek sömürüsüne karşı emeğin hakkını; erkek ve devletin tecavüzüne karşı tecavüzsüz bir hayatı; toplumsal cinsiyete karşı cinsiyet eşitliğini, çocukların evrensel haklarını savunacağız. Bu ülkeyi adım adım faşizme doğru sürükleyen AKP/Saray’ın OHAL’ine karşı demokrasi mücadelesinin parçası olmaya devam edeceğiz.
 
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SKYP) Kadın Meclisi