KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Kürt dersem saklan, futbol dersem çık!

Kadının Kaleminden
Eylül 14 / 2016


 

 
GÜLER YILDIZ
 
Bir darbe Türkiye’yi sarsıyor, yüz bine yakın insan işten atılıyor, onun yarısı kadarı tutuklanıyor, onun yarısı gözaltına alınıyordu. 5 Eylül’de Abdullah Öcalan’dan haber alınmadığı için Amed’de 50 insan bedenini ölüme yatırıyor, darbe mekaniği dişlileri toplumun her kesiminden insanı, yapıyı daha sert öğütüyordu; sanattan akademiye, Kürt siyasilerden gazetecilere muhalif ve eleştirel herkes bu dişlilerin arasında eziliyordu. Köşe yazarları, başka zamanlarda günde iki yazı üreten isimler, uzun tatillere çıkıyor; bazıları şortlarla çıktıkları tatilden başka adreslere kalıcı geçiş yaparak eşe dosta kartpostal atıyordu. Pantolon da alabiliyordu bu arada.
 
Birden fazla meydan vardı. İlk meydan “istiklal” muharebesinin yapıldığı meydan(lar). Bir meydan daha vardı ki, herkes hem oradaydı hem yoktu! 140 karakterin aslan terbiyecileri tarafından hizaya alındığı bir meydan. Kelimeler uzun olur, heceler için bile 11 dakika kuralı işliyordu: Herkes yazdığını hemen yollamıyor, bekliyor, dinlendiriyor, gerek yok diye silip çoğu kez, çıkıyordu meydandan. Sosyal medya meydanıydı bu. Korkmuşların, tırsmışların meydanı… Haklılık payları yüksek. Pusuda kelime zabıtaları bekliyor, her harfin her ikonun anlam bulutuna kancayı atıyor, onu alaşağı ediyor ve hemen ihbar mekanizması devreye giriyordu: “Bu tweeti attı PKK’li!” Burada şunu yazdı, sanki FETÖ’ye gizli destek sunuyor, ilgisini saklamıyor”, diye diye, geceyarısı baskınları ya da gözaltı kararları için emniyetin dosyalarını hazırlayan aracı şirket konumu pekiştiriliyordu.
 
5 Eylül tarihini verdim çünkü o akşam Hırvatistan-Türkiye maçı vardı ve ölüm kalım maçı olmamakla birlikte, sosyal medyada Hırvatistan’ı tutan Kürtler şakanın dozunu arttırdıkça Hırvatların bu maçı alması Kürtler açısından bir zorunluluğa dönüşüyordu.
 
Cizre’de, Sur’da, Amed’de, Gever’de… Birbirine en yakın, en uzak tüm noktalarda tankın topun sökün ettirdiği hayatların merkezinde yaşananlar vardı akılda hep. Onlara bakmaya, onları konuşmaya hiçbir zamanın kafi gelmeyeceğini bilerek ve sizin tankınız topunuz varsa, bizim de topumuz var diyerek Hırvatistan’a bel bağlamak…
 
Niye şimdi yazıyorum bunu? Sosyal medyanın-meydanın- en yoğun olduğu saatte asıl gündem bu maçtı. Kürtler, solcular; gazetecilere uygulanan baskı ve şiddet; yanı başımızda sağ ayağımızı attığımız savaş, içerde patlayan bombalar, katilleri arkalayan kararnameler konusunda tek kelime yazmayan, yorum yapmayan kerli ferli isimler, birden yönünü bu karşılaşmaya çevirmiş, oradan yorumlarla sosyal medyayı coşturmuşlardı. Bir dönemin siyasi belgeselleri ve haberleriyle bilinenler, yazacak yeri olmayınca bir yerlerde bir şekilde meslek yapmaya çalışan “akil” gazeteciler, ay bu yaşıyor muydu tadında bir unutuluş hikayesine özne olanlar… Hırvatistan Türkiye maçıyla tam kadro meydanda maç saatine dek volta atıyorlardı işte! Yaşıyorlarmış, evet. Ve böyle bir afyona ihtiyaçları varmış evet. Bu arada din mi afyondu, futbol mu? Tanrının futbolla ilişkisi ne olabilir ki? Ama tanrıyla ilişkisi yoğun olanların futbolu da sıkı bir alan olarak kullandıkları aşikâr… 
 
İlerleyen dakikalarda “Bu mu yani? Ülkenin bir tarafı kasap tarafından gelişigüzel doğranırken, tek derdimiz bir top ve başındaki adamlar mı? Bu mu yani?” diyordu bir twitter hesabı. Sonra siliverdi isyanını. Toplumun otur otur birikmiş gazının bir türlü çıkması lazım. 
 
Özgür Politaka'dan alınmıştır