KADININ KALEMİNDEN Yazdır Kaydet

Eylül güncesi

Kadının Kaleminden
Eylül 11 / 2016


 

 
MUKADDES ERDOĞDU ÇELİK
 
Eylül yine direniş zamanı. 5 Eylül'de Kürt hareketi tarihi bir adım attı. Öcalan için süresiz açlık grevi başlattı ve şu anlarda yapılması olası görüşmenin sonucunu bekliyor. İlçe ve beldelerde silahlı güçlerle gelen kayyumlara karşı direniş var. Gözaltılara karşı direnişler var. Türkiye'nin Batı'sı ne yapacak? Ana soru ve sorun bu. 12 Eylül'e direnememişliğin dayanılmaz ağırlığını üzerinden atacak mı, 12 Eylül'den bu yana direnenlere elverme sorumluluğunu üstlenecek mi?
 
Eylül, hazan ya da sonbahar mevsiminin başlangıcı. Hazan, insanda, doğada ve bütün canlılar aleminde dört mevsimden biri, yaşamın en sakin olduğu varsayılan kışa geçişin hazırlığı sayılır. Rüzgarların ve yağmurların daha sert soğukları davet ettiği, doğanın sararmış ve kızıllaşmış renklere büründüğü zaman dilimi. Şimdi Akdeniz ne güzeldir. Hele de yaylaların yaz boyu biriktirdikleriyle geri dönüş yolları ne güzeldir. Öğrenciliğin ve öğretmenliğin uzun ders aylarına uyandığı zaman.
 
Şiirin, öykünün ve romanın kendine konu ettiği Eylül güzelliği, insan ruhunu okşayıp iyileştiren en zengin tema. Ve tabii kendine özgü hüznün zamanı. Öyle çok Eylül adlı çocuk-genç var ki çevremizde.
 
Zaman, doğayla ve insanla Eylül hüznü ve güzelliğiyle doyasıya uğraşma zamanı değil ne yazık ki.
 
Eylül, insanın insanı zora dayalı yönettiği bu dünyada iyiden çok kötü/zorlu anlamlarla anılır. Eylül doğaya dair olduğundan çok belki de toplumsal tarih yüklüdür. İnsanlığın savaşlar ve darbeler sarmalında çokça koşturduğu zaman dilimidir.
 
Eylül, bu cepheden bakınca, dünya barış günüyle başlar. 1 Eylül, bundan tam 70 yıl önce ikinci emperyalist savaşı antifaşist zafere dönüştürenlerin insanlığa armağan ettiği Barış Bayramı'dır. 2016'da hala savaşlar var ve Ortadoğu savaşların ana meydanı. Antifaşist zaferin kahramanlarını mezarlarında huzursuz ediyor olmalı bu durum. Ortadoğu'nun ortasına dalmaya başlayan Türk devletinin OHAL rejimiyle bizler "barışa yasak"la girdik ve öyle geçirdik 1 Eylül'ü.
 
Bu yıl içinde "barış" talebiyle ortaya çıkan yürekli akademisyenler, hapislikten sonra topluca kapı dışı edildiler. Onlara yenileri, yazarlar ve binlerce akademisyen ve öğretmen katıldı ve her gün onlarca yeni tutuklu hapishane yollarına itiliyor. Eylül öğrenciliğin ve öğretmenliğin yeni bir yıl başlangıcıdır demiştik. OHAL rejimi, bir kanun hükmünde kararname ile şimdi okulları ve öğrencileri öğretmensiz bırakmış durumda. Barışa karşı rejimin savaşı sürüyor yani.
 
Eylül tarih yüklü dedik. 2 Eylül 1977, 1 Mayıs Mahallesi'nde yıkımın ve direnişin 39. yıldönümü. Kapitalist gelişmenin topraklarından sürdüğü kır yoksullarının İstanbul Anadolu mahallesinde, yol iz yokken kurduğu mahalle 1 Mayıs. Adını evet, 1 Mayıs, dünya işçi sınıfının mücadele ve dayanışma gününden alır. Neredeyse bir yüzyıl sonra, bu günü bize armağan eden Chicago emek kahramanlarına bir selam göndermesidir 1 Mayıs Mahallesi emekçilerinin, kendi şehitleriyle hem de. O da bu yıl OHAL yasaklarının zoru altında, kısıtlanmış, darlaşmış, azalmış hallerle buruk tatlarda kutladı zaferini.
 
Eylül tarih yüklü dedik. Ortadoğu'nun savaşlardan ibaret kaderini değiştirecek isyanlardan sonuncusunun sahibi Kürt halkı barış için, lideri Öcalan için açlık grevine durdu 5 Eylül günü. Avrupa'da ise daha önce başlayan açlık greviyle, durumun karakteriyle uygun olarak, dünyalaştı eylem. Bugün 11 Eylül, dünden beri eylemin talebi olan Öcalan ile görüşme için kosterin çalıştığı ve Mehmet Öcalan'ın İmralı'ya gitmekte olduğu altyazısı geçiyor televizyon ekranlarından. Barış bu topraklara gelsin diye toplaşıp yumruk olmuş eller, bir zaferi daha kutlamak için hazır bekliyor. Heyhat, 28 belediyeye kayyum atandığı haberi düşüyor aynı ekranlara. Devlet ve iktidar partisi kazanamadığı belediyeleri işgal harekatını hızlandırmış bulunuyor. Tarih 11 Eylül.
 
11 Eylül'ü çoktandır New York'ta İkiz Kuleler'in uçaklarla vurulması olarak hatırlar. Oysa ondan yıllar önce 11 Eylül 1973 kanlı tarihi var. Şili, o büyük özgürlük atılımının, halk demokrasisinin, sosyalizm düşlerinin üç yılda hayatı olağanüstü değiştirdiği Latin Amerika ülkesinde, Amerikan emperyalizminin örgütlediği kanlı darbe günü. Allende'nin Saray'da elinde silahı, Victor Jara'nın kapatıldığı stadyumda parmaklarıyla direndiği kanlı darbe. Stadyumların Chicago mezbahalarına benzetildiği, hapishanelerin, işkencehanelerin kan deryası olduğu, binlerce devrimcinin kaybedildiği, on binlerce Şililinin sürgün yollarına düştüğü, general Pinochet rejiminin Şili'ye el koyduğu tarih. Şili halkı kanlı darbeye direndi ve direnişinin kazanımlarından biri Pinochet'nin apoletleri sökülmüş olarak yargılanması oldu. Bir zafer alkışı yolladık hep birlikte Şili halkına.
 
Amerikan emperyalizminin bağımlısı Türkiye Cumhuriyeti ise 12 Mart darbesini yaşamış, bütün devrimci liderleri öldürmüş, hapishaneleri devrimcilerle, işçilerle doldurmuş ama bu egemenleri kesmemişti. Sonuçları Şili kıvamında olmamıştı yani. O nedenle bir Eylül günü daha kanla yazılacaktı. 12 Eylül 1980, beşli general cuntası yönetime el koyduğunu duyurduğunda, ABD Başkanını kulağına biri; "bizim oğlanlar başardı" diye fısıldıyordu. O fısıltı, darbeye gidişi birlikte örgütlediklerinin ve darbe yıllarında dökülen kanın, ezilen hayatların suç ortakları olduklarının da kanıtıdır. Darbeli yılların zulüm sistematiği, araya giren Kürt devrimi, büyük direnişlerle geriletmeler ve yeni kazanımlarla hırpalandı ha hırpalandı. Ama bugüne ulaşan faşist yasa düzeni ve neoliberalizmin ekonomik programı hala yürürlükte. Beşli generallerden ikisi kadavra iken idamla yargılandı ama mahkemeye bile çıkarılmadan mezarlarına tevdi edildiler. Bizi de içimizdeki sızıyla baş başa bıraktılar.
 
Eylül tarih yüklü dedik. 12 Eylül zulüm sistematiği ilkin sıkıyönetim cezaevlerinde ve işkencehanelerde işledi. 12 Eylül sabahına, "TSK yönetime el koydu" anonsları ve askerlerin küfür ve tekmeleriyle uyanan siyasi tutsaklar yeniden gözaltına alınma icraatıyla başladılar güne. Davutpaşa Kışlası'nda, hemen o gün İrfan Çelik de böyle gözaltına alındı, işkenceli sorgulardan geçti. 14 Eylül sabahı, akşam atıldığı tecrit koğuşunun kapısında asılıydı. 12 Eylül işkencede ve cezaevinde ilk cinayetini işlemişti. İrfan Çelik, 12 Mart'ı, Filistin kamplarını yaşamış, 70'lerde Türkiye devrimci hareketinin liderlerinden biri ve TKP/ML Hareketinin Genel Sekreteri'ydi, dava insanıydı. 12 Eylül darbesi, 70'lerin lider kadrosunu öldürmeye İrfan Çelik'le başlamış, 12 Mart'ın yaptığı gibi. Devrimci-sosyalist ve Kürt yurtsever hareketin ele geçirebildiği, kavgada kararlı, kendisine boyun eğmeyen dava insanı liderlerini, en seçkin militanlarını öldürmüştür ya da ölümüne yol açmıştır; işkencede, çatışmalarda ölüm oruçlarında, darağaçlarında, hastanelerde.
 
Eylül tarih yüklü; 26 Eylül 1979, İskenderun direnişi, faşist Türkeş'i İskenderun'a sokmayan büyük kitlesel direniş günü. O görkemli direniş gününde Erdener Beğen'i, darbe günlerinde de Ali Aktaş'ı darağacında şehit vermiştir.
 
Bir 26 Eylül daha; bu kez yıl 1999. Rejimin cezaevlerinde katliamlara hazırlandığı, siyasi tutsakları F Tipi hücrelere sokmak için çok yönlü planlar yaptığı zamanlar. Ankara Ulucanlar'da, hepsi de siyasi sorumlu, yani cezaevi mücadelesinde zamanın lider kadrosu, on yiğit devrimci vahşi işkencelerin eşliğinde öldürüldü. Devlet buna da doymadı, 19 Aralık büyük katliamını yaptı. Adını da hayata dönüş koydu.
 
İşte böyle bir dünya ve Türkiye ve kısa Eylül güncesi.
 
Şimdi dünyanın bütün akbabaları Ortadoğu'ya üşüşmüş durumda. Eylül'e "barış bayramı" ile başlamamızı engelliyorlar. Yarın 12 Eylül, savaşın merkezi Suriye'de ateşkes ilan ettiklerini duyuruyorlar. Oysa Ortadoğu'da barışın tek güvencesi, yüzyıl önce emperyalist akıllarla çizilmiş sınırları değiştiren devrimlerin iradesini tanımaktır. Yüzyıllık hak gasplarını ortadan kaldıran büyük direnişlerin sahibi Kürt ve Filistin halklarının kendi kaderlerini tayin haklarını hemen ve doğrudan tanımaktır. Rojava Devrimi ve ortaya çıkardığı demokratik özerklik modeli, çok uluslu, çok dilli, çok inançlı Ortadoğu halkları için zamanın tek çözüm yolu olduğunu kanıtladı.
 
Türkiye'de ise OHAL, yani adı sivilleşmiş sıkıyönetimli darbe zamanı yine. Tüm zamanların darbecisi TSK (ve CIA) 15 Temmuz darbe girişiminde bulundu ama bu kez gafil avlandı, generaller kodese tıkıldılar; hem işkenceyle, hem apoletleri sökülerek. Darbenin asıl muhatabı Erdoğan, darbe girişimini "Allahın lütfu" sayarak, "FÖTÜ'cülükle savaş" adı altında tüm topluma savaş ilan etti. On binlerce sivil asker memur görevden alındı, kazanılmış haklar hukuku sıfırlandı, hapishaneler doldu taştı. İşkence bütün şiddetiyle yeniden yürürlüğe sokuldu.
 
Bir yıldır Kürdistan'da taş-baş koymacasına yıkım savaşı yürüten rejim, bu kez de saldırının sivri ucunu Kürdistan'a büktü. Rojava devrimini hedefleyerek Suriye'ye girdiği gibi tutuklama, yasak ve kayyum üçlüsüyle Kürt kent ve köylerini yeniden ele geçirme planını yürürlüğe soktu. HDP Türkiye'nin bütün ezilenlerinin umudu, şimdi daha fazla OHAL rejiminin hedefi durumunda. Milletvekillerini zorla mahkemelere çıkarılması kararları arka arkaya geliyor. Eş başkanların, yöneticilerinin evleri basılıp işkenceli sorgulara alınıyor, eylemleri tümden saldırıya uğruyor.
 
Eylül yine direniş zamanı. 5 Eylül'de Kürt hareketi tarihi bir adım attı. Öcalan için süresiz açlık grevi başlattı ve şu anlarda yapılması olası görüşmenin sonucunu bekliyor. İlçe ve beldelerde silahlı güçlerle gelen kayyumlara karşı direniş var. Gözaltılara karşı direnişler var.
 
Türkiye'nin Batı'sı ne yapacak? Ana soru ve sorun bu. 12 Eylül'e direnememişliğin dayanılmaz ağırlığını üzerinden atacak mı, 12 Eylül'den bu yana direnenlere elverme sorumluluğunu üstlenecek mi?
 
Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği; gözler sizde. Hele de Haziran; adını aldığınız Haziran'ın direniş ruhunu üstlenecek misiniz? 1 Barış Günü'nde barış eylemlerine sırtını dönen Haziran; Türkiye'de özgür bir yaşam hakkı ancak Kürdistan'daki direnişle buluşmayla elde edilebilir olduğunu yeterince kanıtlamadı mı?
 
Eylül'ün direniş tarihine şimdi çok önemli bir konu daha girdi. Okullar; öğretmenleri alınmış, öğrencileri öğrencisiz bırakılmış okullar ne olacak? 19 Eylül sabahında lise, orta, ilköğretim, belki anaokullarına kadar; öğretmenler, öğrenciler aileleriyle birlikte okul bahçelerini, sokaklarını doldurup OHAL ve KHK'lerini hükümsüz kılabilir. Çünkü o zaman bu bir büyük halk hareketine dönüşür. Batı'dan Kürt illerine direniş ve zaferlerin coşkusu kaplar ortalığı. 19 Eylül böyle gelişirse, Eylül bir tarihle daha yüklenmiş olur ki, bunun arkası eğitimin anlamı gibi aydınlık olur. Biz o zaman Eylülleri güzellikleriyle yaşamaya başlayabiliriz.
 
Etha.com.tr'den alınmıştır