Zindan tiyatro grubu Pepule: Perde arkası değil sahne önündeyiz

09:07

Günül Erdoğan- Zerya Saraç/JINHA

KOCAELİ - Bu tiyatronun yönetmeni de, oyuncusu, makyözü, suflörü de 10 kadın. Kıyafetlerin, akseuarın, dekorun hepsi el yapımı. Gebze Cezaevi'ndeki kadınlar 'Pepule' ile imkansızlıklar içinde dünya klasiklerinden kendi yazdıkları oyuna kadar bir yıldır tiyatroyla buluşturuyor arkadaşlarını ve "Perde arkasında değil sahne önünde olduğumuzu gösterdik" diyor.

Gebze Kadın Kapalı Cezaevi'ndeki kadın tutsaklar, 'Pepule' (Kelebek) isimli tiyatro ekibi oluşturdu. Bir yıl önce çalışmalara başlayan Pepule, 10 kadınla kuruldu ancak 3 kadının çalışmalara ara vermek zorunda kalmasıyla 7 kişiye düştü. Besê, Pınar, Rojvan, Netice, Çiğdem, Xebat, Hülya'nın (Berfin Meral, Zeynep) oluşturduğu ekip kendi yazdıkları 'Mala Xweser' adlı oyunu sergiledi. Dünya klasiklerinden kendi yazdıkları oyunlara kadar her oyunu sahnelemeye çalışan kadınların tüm kıyafetleri de el yapımı. JINHA'nın gönüllü muhabirleri Gönül Erdoğan ve Zerya Saraç da tiyatro ekibiyle bir söyleşi yaptı.

Zerya ve Gönül: Tiyatro çalışmalarına iyi motive eden faktörler nelerdir? Mala Xweser adlı oyuna hazırlandınız ve oyunun içeriği neydi?

Besê Özer: Aslında 2013 yılında tiyatroya başladık ağırlıkta genç ve tiyatro tecrübesi olamayan arkadaşlarla aynı odada kalıyorduk. Bu odada 2 kez tiyatro oyunu hazırladık ve 8 odada kalan tüm arkadaşlara sergiledik, Molier'in "Cimri" ve " Kibarlık Budalası" adlı oyunlarıydı. Bunları Kürtçeye çevirdik ve Kürt kültürüne uyarladık. Her iki oyun da çok beğenildi. İmkânlarımız o zaman da çok kısıtlıydı. Kostüm ve dekorasyonun hepsi el yapımı malzemelerden oluşuyordu. Beyaz kalemleriyle makyaj yapıyorduk. İdarenin bilgisayarına yüklenilen müziği provası, sadece oyunu sergilerken kullanabildik. Buna rağmen arkadaşlara çok yeni ilginç ve güzel geldi. Biz de oynadıkça tiyatroyu sevdik. Başka arkadaşlarda yer almak istediler. Böylece 5 ayrı odadan toplam 10 arkadaşla yeni bir grup kurduk. Önce tiyatro eğitimi yaptık. Haftada 1 gün ortak alan saatlerimizi böyle değerlendirdik.

'Oyunu direnenler yazdırdı bize'

Meral Kurum: Dışarıda bir yandan savaş devam ederken, bir yandan da kültürel çalışmaların devam ettiğini görünce 'zindanda da bunu yapabiliriz' diye düşündüm. Bir anne olarak sürecin çok derinden yaşadım. Dışarıda direnen analar bu acıyı direniş ruhuyla güce dönüştürüyordu. Biz de içerde bu acılar karşısında tıpkı onlar gibi yaratıcı olmalıydık. Oynadığımız oyunda bu direniş karşısında ki yetmez duruşların alternatifini gösteriyordu. Aslında bu oyunu dışarıda direnenler bize yazdırdı.

'Sadece mesaj değil kendimle de mücadele'

Zeynep Taşgir: Tiyatroda yer almak, bendeki dar, kalıplaşmış tutucu özelikleri aşmak heyecan veriyordu. Yani tiyatroda sadece karşıya bir mesai vermiyordum. Kendimle de mücadele ediyordum ve sınırlarımı aşma çabasındaydım. Onun için de hep anlamını, gerekliğini ve tarihini yoğunlaşma ihtiyacı duydum. Kendimi değişik karakterlerde görmek ve yapabildiğimi görmek müthiş heyecan veriyordu.

Zerya ve Gönül: Her gün yan yana yaşadığınız arkadaşlara oyunu sergilemenin ne gibi sonuçları oldu.

Berfin Söyler: Kostüm ve makyajla o kadar rolümüze girdik ki arkadaşlar kimin hangi rolü oynadığını fark etmemiş. Bütün arkadaşlarda yoğun bir ilgi ve merak vardı. Oyun sonrası çok iyi yorumlar aldık. İlgileri ile arkadaşlar oyunu oynarken birbirine 'fazla gülme, duyamıyorum' diye müdahale etmişler replikleri kaçırmamak için gülmelerini dahi tutmuşlar.

'Perde arkasında değil sahnede olduğumuzu gösterdik'

Netice Kalkan: Hem sahnede hem perde arkasında sanat ve sanatçının sisteme karşı bir mücadelesidir yapılan. Bu zindanda perde arkasında değil, sahne önünde de olduğumuzu göstermek istedik.

Zeynep Taşgir: Sahnede sıra gelene kadar kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Aşık olmak gibi bir şey veya yaşam aşkı tam da bu olsa gerek heyecandan önümde bulunan bir paket krakeri farkında olmadan yemiştim sahnede herkesi karşımda görünce gökyüzünde olduğumu sandım.

Zerya ve Gönül: İlginç anekdotlarınız da olmuştur mutlaka, paylaşmak istemisiniz? Ayrıca çalışma koşularınızı da merak ediyoruz?

Berfin Söyler: Mesela baba rolündeki Meral arkadaş hendek nöbetinden gelmişti çok yorgundu ve ayağındaki çizmeleri çıkarınca yırtık çorapları açığa çıktı. Çok gerçekçiydi hatta arkadaş provalardayken de yırtık çoraplarla oynadı. Bunu gören bir başka arkadaş "Heval çorabını niye dikmemişsin" deyince hepimiz gülmüştük yine anne rolündeki arkadaşın "ma ben barışı kimden isteyeceğim, elbet Apo'dan dağdan, zindan'dan isteyeceğim" derken kendini rolüne kaptırması görülmeye değerdi. Ve bu sözler beni çok etkiledi. Bir de yönetmen Bese arkadaş "sahnede yanlış yaptığınızı role dönüştürün demişti. Ben de sahnede ayağım takılınca çok fana düştüm ve sahnedeki eşyalar etrafa dağıldı. Tabi ki birçok arkadaş bunu oyunun bir parçası zannetmiş çünkü role dönüştürmüştüm.

'Dans edemediğim için rolleri değiştirdik'

Xebat Didêri: Oynadığım rolde dans etmem gerekiyordu. Ben her provada 'sahnede herkesin önünde dans edemem' dedikçe heval Besê ısrarla 'yapabilirsin, yapacaksın' diyordu. Bunu yapabilirsem tutukluluğumu aşabileceğimi söylüyordu. Son provamızda pes eden heval Besê oldu ezber sorunu olmadığı için başka bir arkadaş ile rollerimiz değiştirdik.

Rojvan Erdem: Tam bir devrim yaptık imkânsızlıklar içinde imkân yaratık. Bak bu röportajı bile imkânsızlıklar içinde yaptık. Çalışma yaptığımız oda tam bir durağın ring cezaevi aracı gibidir. Penceresiz, havasız, kameralı bir ring!

'Tiyatro salonunu kullanamıyoruz'

Xebat Didêri: Bulunduğumuz cezaevinde tiyatro salonu olduğu halde kullanma şansımız yok sahneye çıkmadan önce sadece bir kere prova alma şansımız oldu. Tutsaklar olarak, tüm sanatsal faaliyetlerimizi bu dar ve kapalı alanda gerçekleştiriyoruz.

Pınar Altaş: Oyunda hayatın içinden sahneler vardır, asıl oyunculuk oradaydı. Örneğin argo sözleri kullanıyor, feodal davranışları yansıtmaya çalışıyorduk. Siyasi bir ortamda, sanat adına da olsa bunları yansıtmak hem, ilginçtir, hem de tuhafımıza gidiyordu. Bir argo kelimeyi Berfin arkadaşa söyletene kadar çok çok zorlandık.

(gc)