Serxa'den Mesreh El Emel'e; tiyatro, kadın, anadil, umut…
09:19
Ruken Tuncel /JINHA
HATAY - Hataylı Gülizar Işık düğün gecesi 'bakire olmadığı' gerekçesiyle toplumsal linçe uğrayan arkadaşından aldığı travmayı söze dökemeyince kendine yeni bir yol çizdi ve Serxa yani Çığlık oyunu ile toplumun ikiyüzlülüğünü anlattı. Mesreh El Emel ile çığlığın içinden umudun tiyatrosunu yeşerten Gülizar, toplumsal sorunları feminist bakışıyla anadili Arapça ile oyuna dönüştürüyor.
Köklerine bağlı, yenilikçi, feminist, öğretmen, aynı zamanda tiyatrocu Hataylı bir Arap Gülizar Işık. Türkçe'de Umut Tiyatrosu anlamına gelen Mesreh El Emel'in kurucusu. Küçük küçük skeçlerle başladığı tiyatro tutkusu, çocukluk arkadaşının başından geçen bir olayla uzun soluklu bir yola dönüşüyor. Evlendiği günün gecesinde 'bakire olmadığı' için evine gönderilen çocukluk arkadaşının yaşadıkları Gülizar'da büyük bir yara açıyor. Yaşanılan duruma tepkisini söze dökemeyince, o da çareyi yaşanılanları bir oyunla anlatmakta buluyor. Sonra birlikte hareket edebileceği arkadaşlarıyla konuşuyor ve başlıyor tiyatroya tutkuyla bağlanmasını sağlayacak; Serxa yani Çığlık oyununu yazmaya…
Toplum, kadın ve anadil...
Serxa, bölge insanının en büyük hassasiyetini konu ediniyor; bakirelik! Bu nedenle Gülizar ve arkadaşları biraz da olsa kaygı duyuyor. Fakat "her şeye rağmen" diyerek vazgeçmiyorlar, Serxa'yi oynamaktan. Gülizar'ın hayatının en önemli noktasında, en önemli konu başlıklarıyla yer alıyor tiyatro. Yaşama dair dert ettiği her şeyi tiyatro ile anlatıyor. Kadın sorunu, toplumsal olaylar sahneledikleri oyunların omurgasını oluşturuyor. Olmazsa olmaz, bir diğer önemli nokta ise; anadil… Zira Gülizar için bu üç ilkeden asla mı asla taviz yok.
Düğünden gecesinden Serxa'ye…
Tutkuyla yaptığı tiyatroya nasıl başladığını ve Serxa'yi şöyle anlatıyor Gülizar, " İnsanların taklitlerini yapmayı oldum olası hep sevdim. Tiyatro okumakta istedim fakat ekonomik koşullardan kaynaklı başka bir meslek tercih etmeliydim, öğretmen oldum. Öncesinde küçük küçük skeçlerde yer alıyordum. Ama tam olarak başlamam, çocukluk arkadaşımın evlendiği günün gecesinde, bir eşya gibi evinin kapısına bırakılmasıyla oldu. Arkadaşım bakire olmadığı için evine gönderildi ve doktor doktor dolaştırıldı. En son doğuştan olduğu tespit edildi ama arkadaşım komaya girmişti artık. Bu travmadan uzun süre kurtulamadı. Zaten hemen ardından boşandı. Ama çevredeki insanlar konuşmaya devam etti. Bütün bunlar beni çok derinden etkiledi. O zaman bunlara cevap olamadım, tıkanıp kaldım. Çünkü mahrem bir konuydu. Üzerine konuşulamaz yazılamaz çizilemez bir konuydu. Sonrasında konuşulması tabu olan bu konuyu tiyatro ile anlatmak istedim. Sonra arkadaşlarımla konuştum. Çerçevesini çizdim ve ortaya Arapça 'da çığlık anlamına gelen Serxa oyunu çıktı. Oyunu ilk olarak 2008 yılında Samandağ 8 Mart etkinliğinde sergiledik. Sahneye çıkmadan önce herkeste konunun hassasiyetinden kaynaklı bir kaygı vardı. Arkadaşlarım 'acaba bizi taşlarlar mı?' diye tedirgin oluyorlardı. Fakat ben bütün riski göze almak istediğimi dile getirdim ve gelini ben oynadım. Oyunda okumak isteyen fakat engellenen sonrasında ise; görücü usulü evlendirilen bir kadının yaşamına değindik. Düğün gecesi gelin ve damadın odasının kapısında çarşaf bekleyen kadınları canlandırdık. Damadın odadan öfkeli bir şeklide elinde çarşafla çıkması ve tepki göstermesine yer verdik. Gelinin annesine yaşatılan psikolojik baskıyı da anlattık. Çünkü eğer gelin bakire değilse bunun sorumlusu annedir gözüyle bakılıyor. Anne oyunda çığlık atıyor tabi "hayır böyle bir şey olamaz" diyor. Erkeğin ailesi 'kabul edemeyiz, kızınızı doktora götüreceksiniz' diyor. Bütün bunlara oyunda yer verdik. Gelini, damadı, anneyi, babayı, erkeğin ailesini, komşuları, kim nasıl bakıyorsa; hepsini oyuna aynı karakter ve duygu dünyasıyla yansıttık. Ayrıca geleneklere de gönderme yaptık. İnsan yaşamını karartan geleneklere de yaşamı güzelleştiren değerlere de vurgu yaptık. Elinde çarşafla kapıda beklenilmesinin kadını ne denli aşağıladığını, çağ dışı olduğunu göstermeye çalıştık. Sahneye çıktık ve oyunumuzu sergiledik. Oyun sonrasında nerdeyse salonda yaşlı genç, kadın erkek herkesin ağladığını gördük."
Oyunu, Serxa'nin çıkış noktası olan arkadaşının da izlediğini söylüyor Gülizar, ve gözyaşlarıyla oyun bitmeden salondan ayrıldığını…
Umudun tiyatrosu…
Serxa'den aldığı enerjiyle Mesreh El Emel'e doğru yol alıyor Gülizar: "Yola devam üç temel felsefeyle devam ettik. Oyunlarımızda kadın meselesini esasa oturtup, feminist bakış açısıyla kavurduk. İkinci ilkemizde anadil, sonra da evrensel ve toplumsal sorunları konu edinmesi. Sorunları anlatıyoruz, halkın değerlerinden, bakış açısından alıp, işleyip onlara geri veriyoruz. Mesela; savaş evrensel bir sorun fakat biz bu soruna buradaki insanların bakış açısını katarak vermeye çalışıyoruz. Yine göçmenler savaşın bir sonucu ve onlara karşı üretilen nefret söyleminin yanlışlığını tiyatro ile göstermeye çalışıyoruz. Bütün olumsuzluklara rağmen umut olmak istiyoruz. Bu neden Mesreh El Emel adını verdik tiyatromuza yani Umudun Tiyatrosu…."
'Bulduğumuz her alanda seyirciye ulaşıyoruz'
Tiyatroya dair alabildiğine okuma yaptıklarını da ekliyor Gülizar, dünyadaki önemli tiyatro yazarlarından okumalar yaptıklarını fakat oyunları halkın kendisinden dokular katarak doğaçlama bir şekilde oynadıklarını söylüyor ve devam ediyor; "Halka ulaşabilecek yerlerde oynuyoruz. Köylerde ilçelerde, sokakta, açık alanda oynuyoruz. Sadece salonda oynamıyoruz ve bir oyunumuz yıl boyunca 30-40 bin seyirciye ulaşıyor. Bu da bize çok güzel geri dönüşler sağlıyor. Mesela; okulda, çevremde, ailemde kadın ya da erkek fark etmeden yanıma gelip, sobadan, giydiği kıyafetten sebep ayrılan insanları ya da çocuk yaşta evlendirilen küçük kız çocuklarını oyunlaştırmam isteniyor ve sabırsızlıkla oyunu bekliyorlar."
Yeni sezonda ülke gündemi 'Taybiktir' ile sahnede
Konuşmasını bu sezon oynayacakları "Taybiktir" oyununu ile noktalıyor Gülizar; "Taybiktir oyunu ismini Arapça'da 'çok lezzetli' anlamına gelen 'tayyib iktir' tatlısından alıyor. Tayyib iktir, şimdilerde yok ama eskiden yaşlı insanların bisikletlerine binerek, küçük tepsilerle sattığı bir tatlı. Biz iki kelimeyi birleştirdik ve "taybiktir" dedik. Oyunda tayyip iktir satan bir yaşlı amca da var, kadın sorunu da, ülkenin ekonomik durumu, darbe, yaşanan savaş süreci hepsini bir bütün içinde... Bugün yaşanan her şey çok ağır fakat bizler sanki bu ağırlığı var olduğu gibi göremiyoruz. Biraz bunu anlatmaya çalıştık. Oyunun ilk provalarını yaptığımızda biraz gerçeklerden de kaynaklı fazla umut kırıcı olduğunu fark ettik. Sonra her şeyi bir de güzel şekilde oynamaya karar verdik, neyi nasıl görmek ve almak istediklerini oyuncularımıza bırakmak istedik."
(fk)