Korkusuz yazın emekçisi: Hande Baba
09:00
Özgü Özütok / JINHA
İZMİR - Kendisinden "yazın emekçisi" diye söz eden yazar Hande Baba Türkiye'de yaşatılan korku imparatorluğuna "Korkmuyorum, hatta korkulacak bir şey olduğunu hissettiğim anda onun yazılacak bir şey olduğunu yakalıyorum" diyor.
Kendisini "Yazın emekçisi" olarak tanımlayan yazar Hande Baba 1968'de İstanbul'da doğdu. Eğitimini Ankara'da tamamladıktan sonra yirmi dört yıl inşaat sektöründe üst düzey yönetici olarak çalıştı. Şu anda emekli olan Hande Felsefe bölümü son sınıf öğrencisi. 2012 yılında "Ölüm Bugün Hasta" , 2014 yılında "Gelincik Tarlası" ve 2016 yılında çıkardığı son kitabı "Rüzgara Sarılmak" isimlerinde 3 öykü kitabı bulunmakta. Ayrıca geliri Soma faciasında mağdur olmuş çocukların yararına kullanılmak üzere kendisinin derlediği ve kendi dahil 37 yazarın öykülerinin bulunduğu "Ölüm Vardiyası" isimli öykü kitabını derlemiştir. Hande'nin öyküleri birçok öykü seçki kitabında yer almış, öykü yarışmalarında ödül kazanmış ve edebiyat dergilerinde yayınlanmıştır. Ayrıca 2010 yılından beri de İzmir'de yerel bir gazetede köşe yazıları yazmaktadır.
'Yazın emekçisiyim'
Hande, yazmanın, okumanın sonunda bir sevda gibi başladığını söylüyor. Kendisinden "Yazar değilim, sadece yazın emekçisiyim" diye bahseden Hande, "Ben yazarım demek 'Ben artık oldum, yolun sonuna geldim' demek gibi geliyor. 'Yazma' isimli zorlu yolculuğun sonu olduğuna inanmıyorum. Bu yolda yürüdüğüm sürece hep öğrenci kalacağım. Ancak öldükten sonra birileri ardımdan beni yazar diye tanımlarsa ne mutlu bana" diyerek anlatıyor. Yazmanın bir kavga olduğunu belirterek ekliyor Hande: "Kavgayı bir şeyleri değiştirmek için yapıyoruz. Ne kadar kavga edersek edelim hayatın içinde değiştiremediğimiz çok şey var. Bu anlamda kâğıt bir anlamda kendimizi rahatlatmak için, içimizdekini kusmak için gerekli olabiliyor."
'Soma, hepimizin yürek yüküdür'
Birçok öykü kitabı seçkisinde yer alan Hande, Soma maden katliamı için çıkardıkları seçki için, "Seçkilerde yer almayı seviyorum çünkü bana birlik, beraberlik, aynı yolda yürüme izlenimi veriyor. Bu benim için çok değerli. Bugüne kadar hiçbir kitabıma "Ölüm Vardiyası" seçkisine gösterdiğim özeni göstermemiş olabilirim. Bu kitapta olanlar yani Soma'daki facia aslında hepimizin ve kitapta yer alan 37 yazarın yürek yüküdür. Maden işçileri bugüne kadar hep zor koşullar altında çalıştılar. Soma ile biz bir şeylerin yeni farkına varmadık. Bildiğimiz bir şey Soma ile birlikte başımıza tekrar vuruldu" diye anlattı.
'Yazarın kadını-erkeği yok'
'Kadın yazar' söylemine karşı olduğuna değinen Hande, "Hiçbir yazan erkek için 'erkek yazar' tanımlaması kullanılmazken yazan kadınlar sürekli bu tanımlamayla anılıyor ve takdim ediliyor. Bu da eril dil tarafından nasıl kuşatıldığımızın göstergelerinden biri ve bence rahatsız edici. Ben Türkiye'nin en çok öykü ödülü almış kadın yazarı diye takdim ediliyorum. Ödülü söylemelerine gerek yok, yazar sıfatına bakışım belli bir de kadını ekliyorlar. Ben bunların hiç biri değilim demek istiyorum bu noktada. Eril dil maalesef kolay aşılabilecek bir şey değil. Yazarın kadını-erkeği yok. Bu anlamda medyaya da çok iş düşüyor" diyor.
'Yaşamın içindeki kaygıları, kadın sorunlarını yazıyorum'
Hande, yazdığı öykülerinin temalarını şu sözlerle anlatıyor: "Genellikle yaşamın içindeki kaygıları, sıkıntıları, kadın sorunlarını ve insana dair sorunları anlatıyorum. Kadına dair sorun derken yaşadığımız ülkede ben erkeklerin de çok sorun yaşadığına yürekten inanıyorum. Tema olarak kadını daha çok kullanıyor olmam belki kadın olmamdan, kadınların sorunlarını daha iyi bilmemden kaynaklanıyor. 'Rüzgâra Sarılmak' kitabımda kendi iç hesaplaşmalarıma yer verdiğim öykülerim de var. Bazen öyküyü kendinize yazarsınız."
Öykülerini yazarken yazdığı karakterleri evindeki herkesten daha iyi tanıdığını söyleyen Hande, " Karakterlerim ne yer ne içer, ne giyer, ne sever bütün her şeyini biliyorum. Aklımdakinin çok azını kâğıda geçirmiş oluyorum. Hatta bazen o kadar aklımda kalan karakterlerim var ki yazamadığım yerleri için karakterlerime özür mektubu yazıyorum" diyor.
'Kadına şiddet arttıkça kadın yazar sayısı artıyor'
Kendi haricinde öykü yazarlarının özellikle ilk kitaplarını okumayı ve takip etmeyi sevdiğini söylüyor Hande ve ekliyor: "Yeni kitabı çıkan genç yazarların kitaplarını alamadıysam kendimi borçlu hissediyorum. Gençlerin kitaplarını okurken de kendimle ettiğim kavgaların da yüzleşmesini görebiliyorum. Yayınevleri ilk kitap konusunda çok açık olmayabiliyorlar. Satacağından emin olduklarını basmak istiyorlar ama ben eminim ki görmediğimiz dosya, çekmecelerde kapalı kalan birçok iyi yazı var."
Kadın yazarların yükselişinin kadına şiddetin artmasıyla ilgili olabileceğini düşünen Hande, "Gün geçtikçe yükselen bir şiddetle karşı karşıya kadın. Bununla birlikte bilinçlenen kadının da yükselişi söz konusudur. Bu da edebiyata itiyor kadını ve kadının bağımsızlaşması, özgürleşmesi rahatsız ediyor olacak ki şiddeti de arttırıyor diye düşünüyorum" diye belirtiyor.
'Yarışmalara karşıyım ama karşı olduğumuzla mecbur olduğumuz iç içe geçiyor'
Ödüllü kitapları ve öyküleri olan bir yazar olmasına rağmen yarışmanın her türlüsüne karşı olduğunu belirten Hande, "Yarışma kültürüne karşıyım. Diğer boyutuyla da kendi kendine yazan, edebiyat camiasının içinde olmayan, inşaat sektöründen gelen biriyim. Yazdıklarımın edebi bir niteliğinin olup olmadığını yarışmalar olmasaydı bilemezdim. Bunların haricinde otoritelere ulaşma şansınız olmuyor. Yarışmalarda dereceye girmeye, birinci olamaya da ödül gözüyle bakmıyorum. Seçici kurullara kendimi okutmak için yarışmalara göndermekten başka seçeneği olmayan çoğunluktan biriyim. Karşı olduğum şeyle mecbur olduğum şey iç içe geçmiş durumda" diyor.
'Savaşa sessiz kalmak insanlıktan elini çekmek demektir'
Hande, ülkenin içinde bulunduğu ve kurulmaya çalışılan korku kültürüne "Ben korkmuyorum" diyor. Hande, "Hatta korkulacak bir şey olduğunu hissettiğim anda onun yazılacak bir şey olduğunu yakalıyorum. Çocuklar çok hassas bir konu ve bizler çocukları sevdiğimizi söylüyoruz. Türkiye'de herkes kendi çocuğunu seviyor. Eğer gerçekten çocukları seviyor olsaydık kıyılarımıza çocuk cesetleri vurmazdı, çocuklar dileniyor olmazdı, ölmezdi. İnsanlıktan elini çekmek gibi geliyor sessiz kalmak. Bu ülkede de savaş var ve ne acıdır ki savaş yokmuş gibi yaşamaya devam ediyoruz. Bugün Suriyeliler vuruyor karaya yarın bu ülkenin vatandaşları karaya vuracak diye yazıyordum. Ne oldu Cizreliler vurmaya başladı" diye anlatıyor.
"Bugün Cizre ve Nusaybin görmezden geldiğimiz yerler" diyen Hande son olarak şunları ekliyor: "Sonra Ankara'da bombalar patlıyor peşpeşe, yarın İzmir'de patlayacaktır. Savaşı görmezden geldiğimiz sürece batıya doğru gelecek. Bu konuda böyle konuşunca 'Kürt müsün' diye soruluyor. Bunu da çok saçma buluyorum. Hayır değilim, Türküm ve tamamen Türkiyeli bir kadın yazarım ama Türk olmam Kürt'ün yaşadığı sorunu görmeme engel değil. Tam tersine dışardan bir bakış açısıyla çok daha net göremem gerekir. Ben bu kadar kızgınsam Suriyeliler, Kürtler çok daha kızgın olma hakkına sahiplerdir."
(dk)