Yaşar Kemal anlatılarında kadın

09:02

Meral Laçoğlu/JINHA

İSTANBUL - Dünya edebiyatında az görülmüş kadın gerçekliğini usta kalemiyle okuyucuyla buluşturan Yaşar Kemal, destansı anlatımıyla adeta modern çağın kadın üzerinden toplumun her kesimini köleleştirme anlayışına 'dur' diyerek, erkeğe atfedilen cesaret, gözü karalık, önderlik vasıflarını erkeğin apoletlerinden alır ve bu "insan olma gerekliliğinin hallerini" erkeğin olduğu kadar kadınlarında vasfı olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatır.

Kadının yeniden tanımlandığı, kurgulandığı alanlardan bazıları da roman, hikaye ve masaldır. Türk Edebiyatı'ndaki yazarların algısında, "kadın" kendisine güncel gerçeklik içerisinde biçilen rollerin ne yazık ki kurgusal gerçeklik olan anlatımlarda da devam ettiricisi olarak karşımıza çıkar. Bu algıyı yıkmayı nispeten başaran yazarlardan biri de geçtiğimiz Mart ayında kaybettiğimiz Yaşar Kemal. Birçok yazılı anlatımda eril zihniyetçe yüzyıllardır adeta halı altına süpürülen, yok sayılan, kimliksizleştirilen, erkeğin silueti konumuna düşürülen kadın, Yaşar Kemal'in anlatımlarda ise atıl kimlikten sıyrılıp asırlardır bağrında biriktirdiği sesi ile haykırırcasına şöyle diyor: "Hey erkek budala, şapşal erkek… Ben değil miyim senide yaşamı da yeniden yeniden var eden… Ben değil miyim seni besleyen, büyüten yaşama sunan… Ben değil miyim her neşede sevinçte en az gülmesi gerekirken savaşta yıkımda en çok acıyı çeken, en çok öldürülen ve buna rağmen dimdik ayakta durmasını bilen…"

Yaşar Kemal için zulme karşı başkaldırıdır kadın

Bu haykırış bazen Dağın Öteki Yüzü serisinde Meryemce Ana'nın sınıf bilinciyle güzelleşen sesi olarak çıkar karşımıza bazen de Ağrı Dağı Efsanesi'nde zalim bey babasının zulmüne karşı direnen sevdalı Gülbahar'ın sesi… Dağın Öteki Yüzü serisinde Yaşar Kemal, kadına, erkek tarafından düşürülen, köleleştirilen kadına bu düşürülüş sonsuza kadar sürsün diye kendisine yani kadın olma algısına yerleştirilen ve ne yazık ki kendi cins kimliğini unutup erkekleşen ve kadın tarafından da kabul gören 'susmak' yani 'elinin hamuruyla erkek işine karışmamak' öğretisine başkaldırır. Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan ve kadın erkek, çocuk demeden çalıştırılan pamuk toplamaktan ellerini ayaklarını hissetmeyen insanların biriken öfkelerinin örgütleyicisi ve dile getiricisi olan köyün ağası Adil Ağa'ya direnen ve onun köylerine girmesini engelleyen kadınların anasıdır Meryemce.

Yine susmayan, susturulmuş kadınların bütün sesleri ile adeta sesten bir yaratılış formuna dönüşen diğer bir kadın roman karakteridir Gülbahar… Romanda zalim bir Osmanlı paşası olarak anlatılan Mahmud Han'ın karşısında kimse korkudan nefes bile almazken babasına karşı gelen, onun emirlerini dinlemeyen babasının hışmından ziyade Ağrı Dağı'nın öfkesinden korkan, yüreği dağlara, kendi halkına sevdalı bir kadındır Gülbahar. Haksızlıkla babasının zindana attırdığı ve ölüm emrini verdiği Ahmet'e sevdalanır Gülbahar. Bütün Ağrı yöresi Ahmet'i kurtarmanın yollarını bulmazken Gülbahar beylerin, dini alimlerin yapamadığını yapar ve adeta kahramanlaşarak canı pahasına Ahmet'i kurtarır o zindandan. Burada kurtarılan sadece Ahmet değildir, paşaya ve yaptığı haksızlıklara karşı kini, öfkesi biriken ve fakat paşayı yenilmez, dokunulmaz olarak gören bir halktır. Böyledir usta yazarın kaleminden dökülen kadın imgeleri…

(zd/mg)