Anadili keşfe çıkan gençlerin hikayesi: Anlıyorum Ama Konuşamıyorum
09:00
Handan Tufan/JINHA
İZMİR - Alev Karaduman tarafından kaleme alınan "Anlıyorum Ama Konuşamıyorum" kitabı etrafı tarafından yadırganmalarına karşı koyarak kimliklerini keşfe çıkan Kürt gençlerinin hikâyelerini anlatıyor. Yazar Alev, kadınların dil konusunda mücadeleleri en güçlü ve anlamlı olduğunu belirtti.
"Benim gibi Batı'da büyümüş Kürt olduğunu bilen ve kimliğiyle barışık olmasına rağmen Kürtçe konuşamadığı için kendini eksik ve yarım hisseden bir zümrenin olduğunu fark ettim" diyerek bir serüvene başlayan Alev Karaduman tanıklıklarını ve anlatımlarını "Anlıyorum Ama Konuşamıyorum" kitabında topladı. Etrafı tarafından yadırganmalarına karşı koyarak kimliklerini keşfe çıkan Kürt gençlerinin hikayelerinin anlatıldığı kitabı ve dil ve kimlik bağlamında asimilasyonu Yazar Alev Karaduman'la konuştuk. "Entegre" etmek kaygısıyla, iyi okullarda okuyup ayrımcılığa maruz kalmadan iyi meslekler edinip, toplumda "iyi" yerlere gelme temennisiyle, sistematik asimilasyonun kurbanı olmuş bir zümre olduğuna dikkat çeken Alev, "Aileler her ne kadar Kürt kimliklerine sahip çıksalar da, çocuklarını koruma refleksi çerçevesinde bu asimilasyon projesinin bir parçası olmuşlar. Bu çocukların kendilerine, çevrelerine, sisteme ve geleceklerine bakışlarını merak ettiğim için böyle bir kitap hazırladım" dedi.
'Çok içtenlikle paylaştılar hikayelerini'
Hikayelere kendi çevresinden yola çıkarak başladığını anlatan Alev, "Ama sonrasında tanıdığın tanıdığı ile genişledi tabii ki bu insan havuzu. Yabancı bir arkadaştan Danimarka'da iki dönem vekillik yapmış bir Kürt'e de ulaştım, İstanbullu arkadaşlardan Zaza ve hippi sokak müzisyenine de, ülkücü hareketin bir parçası olmayı tercih etmiş Alevi bir Kürt'e de, zorla kuzeniyle evlendirilmiş eşcinsel bir bireye de... En çok
önemsediğim ortak nokta dille olan yarım yamalak ilişkileri ve şehirde büyüyen bir Kürt olmanın getirdiği ikiliklerdi. Kitapta hikayesi olan herkes bu ikililiği ve sakatlığı çok önemsiyordu, var oluşlarının
önemli bir parçasıydı; o yüzden çok içtenlikle paylaştılar hikayelerini" diye belirtti.
'Dışarıda Türk gibi olmaya çalışmak'
Konuştuğu kişilerde ailenin ana diline ve kültürüne karşı yürütülen bir linç kampanyası ile büyümek, kişilerde tramvatize eden bir duruma dönüşmüş olduğuna dikkat çeken Alev, "Baskın kültür ve sadece ev ortamında rahatça ortaya çıkabilen kültür arasındaki uçurumda kendilerini hep ikili oynar bulmuşlar. Dışarıda Türk gibi olmaya çalışmak, evde Kürt gibi; dışarıda iyi Kürt arkadaş profiline evrilmek, evde kültürünü hala kaybetmeyen Kürt çocuk olabilmek çok da kolay değil nihayetinde. Bireyler üzerinde, iki kültür ve dil arasında pragmatist bir duruş ortaya çıkmış gittikçe. Bu da zaten bahsettiğim zümrenin hiç kurtulamadığı suçluluk hissine dönüşmüş bir yerden sonra" dedi.
'Kadınların işlerini kat be kat zorlaştırmış bu durum da'
Konuştuğu insanların eğitimlerini büyük şehirlerde almış ve Türkçe ile büyütülmüş kişiler olduğunu yineleyen Alev şöyle devam etti: "Kadınlarda erkeklere nazaran pek bir fark ortaya çıkmıyor. Ama ailelerinde, yani Kürdistan'da büyümüş bir önceki nesilde durum biraz daha farklı. Kadınlar okula gitme/gitmeme oranından ötürü hakim dil Türkçe'ye erkekler kadar vakıf değiller. Göçle birlikte büyük şehire ayak uydurma sürecinde kadınların işlerini kat be kat zorlaştırmış bu durum da. Sosyal hayata karışamayıp, kendi ev çevrelerine hapsolmalarına sebep olmuş. Konuştuğum kişilerin neredeyse tamamında bu profile uyan anneler, halalar, teyzeler, neneler var."
'Anneler çok güçlü'
Kadınların dil konusunda mücadeleleri en güçlü ve anlamlı olduğuna değinen Alev, "Zaten herhangi bir hak mücadelesine baktığımızda da, kadınların kendi tecrübelerinden getirdikleri ile daha kararlı ve dik
durabildiğini görebiliriz. Batı'da büyümüş Kürt gençleri ile konuştuğunuzda da, hemen hepsinin ailesinde çok güçlü kadın figürleri görüyorsunuz. Anneler çok güçlü, ailelerde çoğunlukla karar alıcı merci. Ya da aile büyükleri arasında mutlaka saygı duyulan ve sözü dinlenen bir Kürt kadınına rastlıyorsunuz. Çoğunluğu eğitim alma hakkından yoksun bırakılmış bu kadınların hayata karşı takındıkları tavır şüphesiz yeni nesli etkilemiş. Onların mücadeleleri ve duruşları çocuklarına, torunlarına her zaman kılavuz edindikleri birer emsale dönüşmüş diyebiliriz" diye anlattı.
'İki kelam edemeden birbirinize veda etmek zorunda kaldık'
Ana dilini konuşamayan bir birey olarak, büyütüldüğü ninnilerin, tekerlemelerin, oyunların sadece hikayelerini bildiğini dile getiren Alev, "Sözcükleri tek tek anlamaktan yoksun olduğunuz ama bir yandan da yeri geldiğinde sadece Kürtçe bir deyim ile kendinizi ifade edebildiğiniz abuk subuk bir durum bu. Annenizin babanızın en sevinçli, en üzgün zamanlarında ağzından çıkan laflar, sizin üzgün ve sevinçli zamanlarınızda dilinizin ucuna gelip söyleyemedikleriniz. İki kelam edemeden birbirinize veda etmek zorunda kaldığınız büyükleriniz, yakınlarınız var" dedi.
'Amasız ve fakatsız bir barış için gerekli her şeyden önce'
Alev şöyle devam etti: "Tarihiniz, belleğiniz ve kültürünüz kopartılmış. Her düğünde coşkuyla halay çektiğiniz türküler yeri geldiğinde tutuklama, öldürülme sebebiniz olabilir. Saydığım tüm bu sağlıksız ve tramvatik durumların artık yeni nesiller üzerinde oluşmaması için önemli anadilini öğrenme ve geliştirme hakkı. Yarım, eksik ve ezik hissetmek yerine; toplumsal belleği ile güçlü bağları olan, dik ve özgüvenli,
kendini ve karşındakini anlayıp empati kurabilen nesillerin yetişebilmesi için önemli. Kültürü anlayıp aktarabilmek, doğmamış çocuklarına karşı işlemediğin bir suçun vicdan azabını hissetmemek için önemli. Amasız ve fakatsız bir barış için gerekli her şeyden önce. İnsanların hem geçmişleri, hem failleri hem de gelecekleri ile barışması için belki de."
(fk)