Torunu katliamdan 100 yıl sonra Zilfa'yı anlattı

09:20

Sarya Gözüoğlu - Tekoşin Tekin/JINHA

MARDİN - Akademisyen ve Yazar Nurgül Çelebi, Süryani babaannesi Zilfa'nın hayat hikayesinden yola çıkarak "İncir Ağacı" adlı kitap serisi yazdı. Nurgül, "Şuan DAİŞ'in yaptığı şey, yıllar önce Seyfo Katliamında bu topraklarda yapıldı. Babaannem Zilfa'nın hayat hikayesinden yola çıkarak, Süryani kadınların yaşadığı acılara ışık tutmak istedim" dedi.

Süryani Dil ve Kültür Anabilim Dalı yüksek lisans mezunu Akademisyen ve Yazar Nurgül Çelebi, aslen Mardinli ve Süryani bir babaannenin torunu. 1915 yılında yaşanan Süryani katliamının nesilden nesile geçen hikâyeleriyle büyüyen Nurgül, büyük babaannesinin yaşadıklarından etkilenerek 4 kitaptan oluşan "İncir Ağacı" serisi yazmaya başladı. 4 serilik kitabının ilk iki kitabını çıkaran Nurgül, "Yarana Dokunmak" ve "Aşka Dokunmak" romanlarında büyük babaannesi Zilfa'nın yaşamış olduğu acılara dokunarak yaşanan travmayı konu aldı. Özellikle Süryani kadınlarının tarihten bu güne yaşadıklarını konu alan Nurgül, "Bir kadının yaşamış olduğu travmayı Zilfa'nın başına gelen olaydan yola çıktım. Süryani kadının genel olarak yaşamış olduğu o acıyı bu şekilde romanlarımda ifade etmeye çalıştım" dedi.

'Zilfa'yı yazabilmek için Mardin'e yerleştim'

6 yıl önce Süryani olan büyük babaannesinin hayat hikâyesinden çok etkilendiğini ve hikâyenin aile içerisinde çok fazla dillendirilmediğini ifade eden Nurgül, "Ben büyüklerime sorardım 'Zilfa'ya ne oldu? Neden bir Hıristiyanken Müslüman oldu ne oldu? Bütün ailesini kaybettiğini söylüyorsunuz ama nedir işin aslı' diye sorardım. Bunları yazabilmek için İstanbul'dan Mardin'e geldim. Araştırma yapmak için o dönem zarfında kiliseleri ve çeşitli Süryani köylerini gezdim. Papazlarla röportajlar aldım. Ancak bu benim için çok fazla yeterli olmadı. İşi akademik zemine de dayandırabileceğim, gönülden evet ben bunu yaptım diyebileceğim bir çalışma olsun dedim ve gelip yerleştim. Sadece Süryaniceyi büyük babaannemin dilini öğrenmek için Artuklu Üniversitesinde Süryanice kursunda ders almaya başladım. Hemen ardından Süryani Dil ve Kültür Anabilim Dalı yüksek lisans bölümü açıldı. Bu kendimi gerçekten tamamlayabileceğim bir imkân olarak karşıma çıktı. Kaderin bana sunduğu güzellikti aslında bu ve bu şekilde Mardin macerası başladı" şeklinde belirtti.

'DAİŞ'in Şengal'de yaptığına bire bir bu topraklarda şahit oldu'

Mardin'de ilk zamanlarda Süryani kadınlarının kendisine karşı kapalı oğlunu söyleyen Nurgül, "Onlarla sürekli konuştuğum halde benim de Süryani bir yanım var, bende katliamdan mağdur olmuş bir Süryani'nin torunuyum dememe rağmen çok ciddi bir önyargıları var. Cesaretleri kırılmış sindirilmişler yıllarca, 'katliam oldu mu' dediğimizde bile 'biz bilmiyoruz' diye bilecek kadar korkutulmuşlar. Bu insanlar yıllarca birlikte yaşadıkları insanlar tarafından katledildiler, tecavüze uğradılar bir mal gibi alınıp başka ailelerin erkelerin zimmetine geçirildiler. Şuanda DAİŞ'in Şengal'de yaptığına bire bir ne yazık ki bu topraklarda şahit oldu" şeklinde belirtti.

'Korkuyu kırmak bizim elimizde'

1915 yılında yaşanan ve Süryani halklarının katledildiği Seyfo katliamını konuşamadıklarını sözlerine ekleyen Nurgül, "Seyfo katliamını yazıp konuşamıyoruz diyen çok oldu. 'Ne mutlu ki sana sen yazdın, bu çok güzel bir şey' dediler. Bir Süryani kadını götürüp de bir yerde konuşturamazsınız. Çünkü seslerine vakti zamanında ne yazık ki halk olarak biz kestik. Dolaysıyla onların açılmasını sağlamak bizim elimizde, bir köprü oluşturacağız aslında, o algının oluşturması ve rahatlığı sağlamak için öncelikle biz, bize gelecekler biz onların adına bir şeyler yapacağız belki. Ben bunu yapacağım, bunu yapacağım sonra tırnak içerisinde ki o 'ben' bize dönüşecek ve artık bir süre sonra Süryaniler dediğim gibi o algıyı, o korkuyu yıkabileceği için kendilerini ifade edebilecek duruma gelecekler" şeklinde konuştu.

'Kadınlar güneşi gördükleri zaman konuşacaklar'

Son 2 yıldır Süryani halkları açısından güzel gelişmelerin yaşandığını dile getiren Nurgül, "Bu anlamda HDP'nin yaptığı çok güzel açılımlar var. İlk defa Süryani bir belediye başkanı çıktı. Keza Süryanilere daha fazla yer verildi. Aynı zamanda bir Êzidi meclise girdi. Bunlar güzel gelişmeler ama sadece siyasal zeminde görünen kısım ve bunun altını doldurmak lazım" şeklinde belirtti. Bunun altını doldurabilmek adına biraz daha toplumun en tabanına inmek gerektiğine vurgu yapan Nurgül, "Gerekirse kapı kapı dolaşmamız gerekiyor. O kadınların ellerinden tutup dışarı çıkartmamız gerekiyor. Onlar güneşi gördükleri zaman zaten konuşacaklar. Bu güneşe olan aşklarını dile getirecekler. Onları o aydınlığa güneşin ışığına çıkartmazsak zaten konuşmaları ya da güneşe olan aşklarını ifade etmelerini bekleyemeyiz" dedi.

'Kadınlar acının en büyüğüyle sınandılar, travmanın en büyüğünü yaşadılar'

Son yıllarda tüm halklar için son yıllarda güzel gelişmelerin yaşandığına vurgu yapan Nurgül, "Bu gelişmelerin devamı gelecektir de ancak bunu daha geniş bir zemine yayılması gerekiyor, daha samimi adımların atılmasını gerektiğini düşünüyorum" dedi. Bu aşamada halkların ve özelde kadınların böylesi bir ilerleme sürecinde kadın örgülerinin büyük sorumluluklar alması gerektiğine dikkat çeken Nurgül, "Barışın teminatı kadınlardır. Katliamda zaten erkekler katleden taraftır. Öldüler ve kurtuldular. Ama geride kalan kadınlar annelerini, babalarını, çocuklarını yitirdiler. Acının en büyüğüyle sınandılar, travmanın en büyüğünü yaşadılar. Çünkü onlara tecavüz edildi. Taptıkları dini bırakmak zorunda kaldılar. Kendilerine bir kılıf verildi ve sen bunu yaşamak zorundasın denildi ve bir şekilde erkelerin egemenleri altına girdiler" ifadelerinde bulundu.

Ölümden kurtulan Zilfa zorla Müslümanlaştırılır

Nurgül son olarak büyük babaannesi Zilfa'nın henüz 12 yaşındayken 1915 yılında yaşanan Süryani katliamında başından geçenleri şu şekilde özetliyor: "Zilfa'nın annesi babası öldürülür, 2 yaşında da bir erkek kardeşi ile katliamın ortasında kalıverir. Erkek kardeşini sırtına bağlayıp, köyde çıkan o karmaşa esnasında halkın arasına karışır ve bir şekilde kaçış yolu ararken bir köylü tarafından yardım bahanesi ile geri çevrilerek köyün dışına çıkarılır. Henüz küçücük korkmuş bir kız çocuğu olarak güvenir ve köylüsünün peşinden gider. Zilfa ve kardeşi köyün karmaşasından uzaklaştıkları anda kendilerini kurtarma vadiyle köyden çıkarmaya çalışan köylü adam elindeki taşla cinsiyetinden dolayı Zilfa'nın erkek kardeşinin kafasına taşla vurarak ezmeye çalışır. Zilfa gördüğü tablo karşısında şok geçirir ve Adam Zilfa'yı kaçırmak isterken, bir başka köylü tarafından bulunarak kurtarılır. Kendisini kurtaran Kürt ailenin yanına yerleşir. Kardeşi başına aldığı ağır darbeler nedeniyle olaydan bir yıl sonra yaşamını yitirir. Ancak bu 'iyiliğin' karşısında Zilfa zorla Müslümanlaştırılarak ailenin bir bireyi ile evlendirilir."

(sg-tt/zd)