'Portakalın Uykusu' belgeseli geçmişe ve direnişe bakıyor

09:01

Ceren Karlıdağ/JINHA

İZMİR - Eylem Şen'in yeni belgeseli 'Portakalın Uykusu' Ermenilerin bu zamana kadar pek değinilmemiş Musadağ direnişini, kökleri Vakıflar köyüne dayanan genç Hasmik'in geri dönüş hikayesi üzerinden anlatıyor.

Portakalın Uykusu isimli belgeselin çıkış noktası aslında Yönetmen Eylem Şen'in bir önceki belgeseli olan Asfur'a dayanıyor. Arap, Kürt, Bedevi, Ermeni, Ezidi halkların yaşamlarını anlatan Asfur'un çekimleri sırasında Vakıflı Köyü'nu tanıyan ve Musadağı direnişinin izlerinin canlılığı ile karşılaşan Eylem bu direnişin köklerini ekranlara taşımak istiyor. Vakıflı'nın günümüzde, sadece Musadağ bölgesinde değil, yirminci yüzyıl başlarında bine yakın Ermeni köyünün bulunduğu Anadolu'nun tamamında, ayakta kalmış tek Ermeni köyü. Eylem Vakıflı köyüne ilişkin "Bu özelliğiyle modern Türkiye'nin çok kültürlülüğünü yaşatan bir kültür hazinesi. Daha da önemlisi kırsal Anadolu Ermeni kültürünün son kalesi. Sadece tarihiyle değil, mevcut tek başınalığıyla da kültürel direnişin önemli bir sembolü" diyor. Ardından Hrant Dink Vakfı ve Eurasia Partnership Foundation desteğiyle Portakalın Uykusu isimli belgesele imza atıyor.

Direniş ve yalnız kalmış bir köy hikayesi

Çekimleri yaklaşık 6 ay kadar süren belgeselin bir kısmı Erivan'da bir kısmı ise Vakıflı'da çekiliyor. Ermenilerin direniş tarihine inmek istediğini söyleyen Eylem, resmi ideoloji yüzünden soykırımların tarihleri unutulduğu gibi direnişlerin ise pek gündeme gelmemesinden yakınıyor. Bu yakınma da Eylem'i Portakalın Uykusu'nu çekmeye iten sebeplerden. Bir yandan bir direniş, bir yandan yalnız ve tek başına kalmış bir köyün hikayesini direnler ve sağ kalanların izleri üzerinden kuşaktan kuşağa geçen bir memleket hasretiyle harmanlayan Eylem, "Geçmişte ataları, babaları, dedeleri orada yaşamış gençlerin üzerinden bu hikayeyi anlatmak istedik ve dedesi daha önceden bu köyde yaşamış, ardından memleketinden koparılmış Hasmik Martinyan'ın yanına Erivan'a gittik" diye belirtiyor.

'Portakal ağaçlarına özlemle yaşamlarına devam ediyorlar'

Eylem belgeselin ne anlatmak istediğini "Soykırıma direnenlerin tarihini ve onların genç kuşaklara bıraktığı hasreti anlatan bir belgesel" sözlerini ile tanımlıyor ve Gezi direnişine değinerek devam şu şekilde devam ediyor: "Bu coğrafya onların kök saldığı bir coğrafya. Nasıl ki biz aslında Gezi sürecinde ağcına sahip çıkan milyonların sokağa döküldüğü bir süreç yaşadık onlar da memleketinde kök salan portakal ağaçlarına olan özlemle yaşamlarına devam ediyorlar. Dolayısıyla bunu göstermek istedik."

'Aslanlar kendi tarihlerini anlatmadıkça biz avcıların hurafeleriyle yetiniyoruz'

Hasmik belgeselin başında ilkin Erivan'da memleketinin ve tarihinin köklerine dokunuyor ardından Vakıflı'ya gelerek hikâyeye bir de asıl yerinden bakıyor. Hikâyeye bakarken de bir direniş tekrar gün yüzüne çıkıyor. Eylem ise bu direnişi büyütmenin bir yolunun da tarihsel bağlardan geçtiğini dile getirerek, "Direnenlerin tarihlerini anlamak önemli. Aslanlar kendi tarihlerini anlatmadıkça biz avcıların hurafeleriyle yetiniyoruz. Burada tarihsel bir trajedi de var. Bu direniş olmasaydı biz Hasmik'i ya da başkalarını tanımıyor olabilirdik. Başkasının acısına bakmak meselesi burada devreye giriyor. Basitleştirmek bir tehlike olur. Kadınların tecavüze uğraması, IŞİD'in yaptıkları sıradanlaştı ve acılar anlık mimikler haline geldi. Bu noktada başkasının trajedisine bakmak artık insanları derinden sarsmıyor. Belki insanları sarsacak olan daha kendilerinden, daha kansız, daha sıradan bir öyküye dokunmak. Biz de bunu yapmaya çalıştık" diyor.

Portakalın Uyuyuşu Portakalın Uykusuna dönüşüyor

Belgeselin adı da yine Hasmik'in bir öyküsüne dayanıyor. Hasmik'in dedesi yaşadığı köye ve memleketine duyduğu özlemi torunu Hasmik'e sıkça anlatıyor ve rüyalarında bile artık köyünde ki portakal ağaçlarını gördüğünü söylüyor. Bunun üzerine Hasmik bir öykü kaleme alıyor ve adını "Portakalın Uykusuzluğu" koyuyor. Portakalın Uykusuzluğu 6 aylık çekimlerin ardından Portakalın Uykusu ismi ile beyaz perdeye taşınıyor.

'Manevi ve iç içe geçmiş bir yolculuk'

Belgeselin kurgusu ise ikili bir şekilde işliyor. Bir bakıyorsunuz Hasmik Erivan'da Musadağı Direnişini babasından dinliyor bir bakıyorsunuz hikaye Vakıflı Köyü'nde devam ediyor. Eylem filmin kurgusuyla ilgili "Bu sayede geçişgenliği göstermek istiyoruz. Bu yüzden paralel bir yolculuk anlattık. Gidişli, dönüşlü, sıçramalı, manevi ve iç içe geçmiş bir yolculuk. Kurguyu da bu kırılganlık üzerinden yaparak biraradalığı göstermek istedik. Çünkü Hasmik'in ailesi soykırıma maruz kalmasaydı, zorla göç ettirilmeseydi Hasmik bugün bu topraklarda buranın portakalları ile şekillenen ve bu portakalları şekillendiren biri olacaktı" diyor.

'Uzun zamandır görmedikleri akrabalarına kavuşmuşçasına…'

Eylem, Türk Devleti'nin bu coğrafyada işlenmiş bütün suçların Türkler 'in çıkarınaymış ve soykırımı inkâr etmek tüm Türkler 'in göreviymiş gibi bir rol biçtiğini dile getirerek, "Bu ülkede yaşayan pek çok kadın ve erkek karıncayı bile ezemeyecek naiflikteyken devlet tarafından bir soykırımı sahiplenmeye zorlanıyor" diyor. Eylem Erivan'da ise Ermeni Halkı'nın neşe ile yanlarında durduklarını ve uzun zamandır görmedikleri akrabalarına kavuşmuşçasına kendilerini sahiplendiklerini söylüyor.

'Köklerimiz birbirine bağlanmış bir şekilde'

Eylem, devletler tarafından çizilmiş sınırların rüyalara engel olamayacağını söyleyerek, "Köklerimiz birbirine bağlanmış bir şekilde. Biz de bu sınırların anlamsızlığını sınırların ötesinden aktardık. Yaşadığımız coğrafyada halklar çizmedi bu sınırları ve bu sınırlar halkların çıkarlarına değil. Bu sınırları aşan bir dayanışma ve mücadele var. Bunun da bizim ortak tarihimize yansımasını ümit ediyorum" diyor.

Son olarak belgeseli çektiği sırada hamille bir kadın olduğuna da değinen Eylem, "Kadın olmak başlı başına toplumda bir şeyler yapmak için engel veya kadınların çoğu hamile kaldıktan sonra kendi işlerine devam edemiyorlar. Benim açımdan hamilelik sürecinde böyle bir belgesel çekmek çok zor oldu. Kadınlar yaratıcıklarını kaybetmesinler ve çocukları olduktan sonra da siyasete, sanata kendi rutinlerine devam etsinler. Kadınlar için bunu kolaylaştıran bir anlayışın da oluşması lazım" diye belirtiyor.

(mg)