Nesrin Uçarlar: Geçmişle yüzleşmeden sağlıklı gelecek mümkün değil

09:03

Zehra Doğan/JINHA

AMED - İletişim yayınlarından çıkan "Hiçbir Şey Yerinde Değil" araştırma kitabı üzerine konuştuğumuz yazar Nesrin Uçarlar, Türkiye'nin 1990'larında Kürdistan'da faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş isimlerin aileleri anlattı. Daimi bir barış için önce Türklerin Kürtleri anlaması gerektiğini belirterek, "Türkiye'de de Almanya'da olduğu gibi utanç anıtları dikilmeli, bununla beraber kaybettirenlerin, katledilenlerin de anıtı dikilmeli, anmalar düzenlenmeli ve hakikat komisyonları oluşturulmalı. Geçmişle yüzleşmeden sağlıklı bir gelecek mümkün değil" dedi.

Akademisyen ve yazar Nesrin Uçarlar'ın "Hiçbir Şey Yerinde Değil" araştırma kitabı iletişim yayınlarında çıktı. Türkiye'nin 1990'larında Kürdistan'da faili meçhul cinayetlere kurban gitmiş isimlerin aileleri ile yapılan görüşmelerin yer aldığı kitap, okuyucuya 1990'lı yılların savaşla, ölümlerle, işkenceyle, kayıplarla dolu mirasıyla yüzleşirken aynı zamanda böyle bir yüzleşmenin zorluklarına, imkânlarına, araçlarına dair kapsamlı bir zemin oluşturuyor. Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) ile ortak çalışması olan kitabın yazarı Nesrin Uçarlar'la kitap üzerine söyleştik. Muş, Bitlis, Van, Hakkari, Şırnak, Mardin, Batman ve Diyarbakır'da kayıp yakınlarıyla görüşen Nesrin kitaba neden "Hiçbir Şey Yerinde Değil" ismini verdiğini şu sözlerle ifade etti: "Araştırma boyu karşımıza boşaltılmış evler, sessiz köyler ve asıl sahibin orda olmadığı mekanlar çıktı. Şırnak'ta bir mezarlığa atılmış beşikler görmüştük. Bu beşikler ölüme karşı bir meydan okunuştu aslında. Ve anladık ki aslında bölgede hiçbir şey yerinde değildi."

'Aileler hala olayları anlamlandırmış değil'

"Artık yerine koymanın mümkün olmadığı kayıplar var" diyen Nesrin, çalışmanın amacının bölgede yaşanan hak ihlallerinden Türkleri haberdar etmek ve geri dönüşü olabilecek kayıpların tekrar yerine konması adına bir zihin sorgulaması oluşturmak olduğunu söyledi. Görüşme aldıkları ailelerin tamamının "neden" sorusuna vurgu yaptıklarını söyleyen Nesrin, "Çocuğu gözlerinin önünde katledilen, yakılan ve kaybettirilen anneler sürekli bir neden sorgulamasını yaşıyor. Bir gün ansızın evleri yakılan, çocukları ve babaları katledilen aileler tüm bu olanlara hala anlam vermiş değil, tabi ki tüm olanların farkındalar ama 20 yıldır hala adaletin oluşmamasına anlam veremiyorlar" diye anlattı. Faillerin yargılanması için mücadele veren ailelerin artık devletten bir beklentisinin kalmadığını kaydederek, "Bu yüzden bu insanlar artık yüzünü farklı bir yere çevirmiş durumda, adaleti orda buluyor" dedi.

'Hukuk sistemi çok uzak'

"Kürtler Türklere küskün, yıllardır hiçbir 'kardeşlik' vasfından yararlanamayan bu halk başka bir özgür Kürdistan istiyor ve ben onları haklı buluyorum" diyen Nesrin, çünkü Kürtlerin mevcut yapı içinde herhangi bir adalet talebinde bulunma haklarının bulunmadığının altını çizdi. Ailelerin çoğunun dava dahi açamadığını ifade eden Nesrin, aileler için hukuk sisteminin ulaşılmaz olduğunu kaydederek, "Hukukun dili dahi aileler için anlaşılmaz bir dilken, bunun yanı sıra avukat bulma ve maddi sıkıntılar çok zor bir hal alıyor. Bu hukuka ulaşsanız bile bir türlü dava açılmıyor, açılsa dahi pek sonuca bağlanmıyor. Faillerin en büyük savunma mekanizması 'hatırlamıyorum' oluyor" dedi. Görüşme aldığı bir ailenin mahkemede faille karşı karşıya geldiğini anlatan Nesrin, "Eşi yakılan bir kadın mahkemede faille göz göze geldiğini ve o an onu öldürmek istediğini söyledi. Kadın bize, 'sonra mücadelemi dündüm, ben onunla aynı seviyede değildim, onun öldüren kişi olduğu için yargılanmasını istiyordum' dedi. Bir genç ise babasının failiyle göz göze geldiğinde, katilin bakışlarında babasından kalan bir artık olarak kendisine baktığını ve gözlerinde babasını bulmuş gibi ürpererek baktığını anlattı" diye aktardı.

'Geçmişle yüzleşmeden sağlıklı bir gelecek mümkün değil'

Türkiye'nin temiz bir geleceğe doğru ilerlemesi için önce geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini kaydeden Nesrin, "Mesela Guatemala'da hakikat komisyonunun geçmişe dair raporu şuan okul müfredatında zorunlu olarak öğrencilere anlatılıyor" diyerek, bunun gibi pek çok örneklerden birinin de Almanya'nın olduğunu söyledi ve ekledi: "Almanya'da dönemin Nazi askerleri derslere giriyor ve ne kadar büyük hata yaptıklarını öğrencilere anlatıyor. Bu çok önemli, Türkiye'de de Almanya'da olduğu gibi utanç anıtları dikilmeli, bununla beraber kaybettirenlerin, katledilenlerin de anıtı dikilmeli, anmalar düzenlenmeli ve hakikat komisyonları oluşturulmalı. Geçmişle yüzleşmeden sağlıklı bir gelecek mümkün değil" dedi.

'İyi ki Abdullah Öcalan ve Allah var'

Kürtlerin hakikatin açığa çıkması ve unutulmaması adına katliamın gerçekleştiği mekanları müze veya anıt gibi geçmişi hatırlatan faaliyette bulunması gerektiğini söyleyen Nesrin, "Kendi hakikatimizi oluşturduktan sonra hiçbir iktidar hakikatle başa çıkamayacaktır. Geçmişi sadece iktidarın kabul etmesine bağlamamak gerek, devletin işlediği suçu daha fazla anıt dikerek belleklerde taze tutabiliriz" diye konuştu. Nesrin son olarak, "Görüşmelerin ardından iyi ki Allah ve Abdullah Öcalan var diye düşündüm. Çünkü aileler bunca acı Allah'ın adaletiyle ve Abdullah Öcalan'ın lideri olduğu PKK'nin mücadelesiyle dineceğini savunuyor. Kürtlerin hiçbiri Türk'ten nefret etmiyor, Kürtler aslında devlet ve Türk'ü ayırmasını çok iyi biliyor fakat bunu Türk halkının geneli için söylemek pek mümkün olmayacak. Bu yüzden kardeş olmak için önce geçmişle yüzleşmek ve bu halkın neden böylesi bir mücadele verdiğini anlamak gerek" dedi.

(fk)