JİNEOLOJİ TARTIŞMALARI Yazdır Kaydet

Bilinen bilenin kimliğidir

Jineloji Tartışmaları
Eylül 02 / 2015


 
Dicle Amed 
 
Bilginin tarihinde ilginç bir insan davranışı bulunur; doğrularında teredüte düşer ancak yanlışından asla şüphe duymaz. Bilginin dogma halini almasında bu davranışın rolü büyüktür. Bilgi, varlığı ve var olanı anlama, tanımlama, kimliklendirme ve karakterize etmek olduğundan, bilginin oluşum süreci aynı zamanda insanın kendini oluşturmasıdır. Algı ve zihin kapasiteleri, kültür ve yaşam güçleri ne ise ürettiği bilgi o düzeyde olur. Her hangi bir insan grubu ve toplumun bilgilerine bakarak o yapının karakter ve kimlik özelliklerini tanıyabiliriz. Bilgi insanın algı güçleridir ve bir dramadır. Yani, bir yaşantının, fikrin ve gerçeğin öyküleşme sürecidir. Yaşandıkça bilinen ve meydana gelen bilgi, insanın var oluşu tanıdığı ve kurduğu sınırdadır. Çünkü bilen doğa zihindir. Bu neden ile insan yanlışlarından şüphe duymayı ölmek kadar korku ile karşılar. Bilgisinden şüphe duymak varoluşundan, onun ifadelerinden, maddi zeminler kadar manevi geçerliliklerini inkâr etmektir. Çünkü doğruluğuna dair yeterli kanıtlar sununca bilgi değeri kazanan şey, yanlış olma şüphesini geçerliliğini kaybetme olarak görür. Bilgi kimliktir, onu bileni anlatır bu neden ile. Bilginin krizi onu tanımlamış kimliğin krizidir.
 
Bilimci güçlerin günümüz dünyasına bilgi çağı tanımını yapması bu anlamda tesadüf değildir; ya da bilgi üretiminin tüm üretim süreçlerini belirlediği ve bilginin başlı başına bir üretim ve satış pazarı olduğu için bu tanıma başvurulmadı. Bilgi çağı tanımı tarihsellik adına doğru bir tanım değildir. Her tarihsel sürecin kendi gerçekleşmeleri bir bilgi çağı özelliğindedir, bilgi alış verişleri yapılarak ve bilgisini gerçekleştirerek tüm üretim modellerini oluşturur. Bir tohumun toprağın altına yerleşmesi-bakımı sonucu yeşerdiği ve ürün verdiği bilgisi elde edilince tarımın yapılması ile moleküller bilindikçe nano teknolojinin yapılması aynı eşdeğerlerdir. Sümer rahibin astroloji bilimi ile bilgisini ürettikçe, üretim yönetimini artı ürünü çoğaltmak temelinde kullanmasının, madde parçacık ilişki ve bilgisini tanımlayınca bilimcinin atom bombasını yapmasından geri kalır yanı yoktur. Tek farkları birinin en geniş ölçeğin gözlemi ve bilgisi ile en küçük ölçeği, diğerinin en küçük ölçeğin deneyi ile en büyük ölçeği üretmesidir. Büyük benzerlikleri her ikisinin de dünyayı yönetmek istemesidir. Bilgiyi iktidar bilgisine dönüştürme tutkusunun bilgiyi araçsallaştırdığı günden bugüne kadar hakikat ve bilgi krizli bir ilişki içine girmiştir. Bilgi çağı tanımı esasında bilginin hakikat ile yaşamakta olduğu krizi örtmenin araçlarından biridir. Yüksek ajitasyon her zaman büyük boşlukları doldurma yöntemi olmuştur. Çünkü İnsanlık bilgi krizi yaşamaktadır; var oluşu ve hakikatleri ile ilgili yeni kavrayışları, kurguladığı kimliklerini ve verili bilgilerini krizli kılmıştır. Bu çağın bilgi krizi çağı olduğunu belirtmek gerekir. Bunun gerekçelerini temellendirirsek;
 
1.Bilginin olasılıklardan bir olasılığın seçilmesi ve gerçekleşmiş eğilim olması düşüncesi muazzam izafi yöntemler önermektedir. Yöntemde tekliği değil çokluğu arzulayan bu düşüncenin temsil ettiği göreceliliğin büyük şüphesi altında kalan bilgi, kendini arıyor. Doğru bilgi nedir veya başka bir olasılık seçilmiş olsaydı nasıl bir bilgi gerçekleştirmiş olacaktık? Olasılıklar teorisinin bir şey aynı an da birçok konumda bulunur, biz bir konumu görürüz, baktığımızda parça bakmadığımızda dalga halinde olan bize bir konumunu gösterir, baktığımız gerçek değil eğilimdir, biz onu seçtiğimizde gerçek olur yorumu bilginin tekinsizliğini bize gösterir. Mutlak dogmadan sonsuz hiççiliğe doğru bizi savurma riskini içeren bu tekinsizlik duygusu, bize, doğru düşünmenin ve doğru seçimin hakikat olduğunun ipucunu verir aslında. Seçimlerin farklılaştırılması ve çoğullaştırılması ilkesi ile doğruda birliğin sağlanmasını önerir. Bu neden ile gerçeğin doğası-bilgisinden çok onu bilen zihnin doğası esas tartışma konusu ve bilgiyi tanıma alanı olmaktadır. Bilen doğa zihin, bilinen doğayı nasıl bilmektedir?
 
2.Varlığı bilmek bilgisini doğru tanımlamaya yeterlimidir? Var olanı tanımlamak varlığı bilmek için yeterli neden olabilirmi? Gerçekleşeni görmek görünmeyen hakikati bildiğimize hak verirmi? Varoluşun doğasını gördüğü, anladığı, duyumsadığı, sezdiği ve seçtiği oranda onun bilgisini tanıyan insan nasıl olabilirde hakikate son hükmü verebilir? Varlığı kendi konumuna göre tanımlayan insan kendini yeniden tanıma güçlüğü ile karşı karşıyadır ve bilginin krizinin esas nedeni budur. Kendi konumuna göre varlığı belirlemek, bilgisini tariflemek ve değerlendirmeye almak benmerkezci tutum olarak bilgiyi problemli kılmaktadır. Varlığın konumuna göre ve var oluşun gereklerine uygun kendi konumunu ve bilgi algılarını değerlendirme ihtiyacı içindeyiz. Bu da insanın kendini hakikatin merkezinden çıkarıp, hakikat bütünlüğünün bir parçası olduğunu ve gerçeğin kendisine oluşumunu anlayabildiği kadar yansıtabildiğini kabullenmesini gerektirmektedir. Yani bilgi ve bilim ilişkisini yöntem ve yorumunu hakikat diye ilan etme yerine, kendisini tanıma süreçleri olarak ele almalıdır.
 
3.kadın sorunu ve bu sorunun çözüm tarihinin geldiği düzey, bilginin doğası, bilgi yöntemleri, bilme konumları, bilgi inşaları ve bilgi güçleri ile kadınlık ve erkeklik üzerine büyük bir mücadele gerektirdiğini açığa çıkarmıştır. Kadın sorunu, kadın mücadeleciler ve kadın oluşumları tüm bilgi yapıları, paradigmalar ve bilme yöntemleri ile krizli bir ilişki içinde olduğunu, son birkaç yüz yıldır çözümlenemez hale gelen sorunlarının esas nedeninin, çözüm diye bildiği bilgiler olduğunu fark etmiş olmanın sıkıntısını yaşamaktadır. Din, felsefe, bilim ve büyük kurtuluş kuramları neden sorunlarını çözememektedir? Muazzam direnişleri ile kapısını sonuna kadar açtığı bilgi kuramları ve devrimler neden ellerine yeniden üretilmiş kadınlık rollerini verip kapının bekçileri yapmaktadır? Neden o kapıdan içeriye hiç girememektedir? Ne var o kapının içinde? Kırılma noktaları, bu sorular ile esas eğri hatların başlangıcını bulunca anlaşılabilecektir. Görmek anlamakmıdır diye kafamızı yorarken, anlamak görmenin en doğru hali olarak kendini bize kavratmaktadır. Anlamaktayız ve o yüzden görmekteyiz; o kapının içinde, yani bilgi kuramlarının tam kalbinde o, devrimlerin beyin kıvrımlarında o durmaktadır. Aldatıcı zekâsının tüm ihtişamı içinde bize kurnazca tebessüm eden ataerki ve erkek. Evde ve yatağımızda bıraktığımız o sonsuz kötü rüya o bitmez kâbus ilişkiler ağı, iş yerinde, büroda, dernekte, partide, okulda, sanat ekollerinde, her yerde patron, yönetici, yaratıcı, emekçi, komutan vb biçimde yeni bir ağı sarmaya başlar bedenlerimize.
 
Aynı tanrının aynı insanlık anlamına geldiğini düşünerek ve vicdani değerde eşitlenmenin sosyal statüleri eşitleyeceği inancı ile din ideolojilerine tutkulu katılan kadınlar, cennete doğru yürürken cehenneme düşüşlerine yol açan bir kapana kıstırıldılar. Dinin ‘Bilmek için inanmalıyım’, ‘inanırsam kurtuluş bilgisine kavuşurum’ düşüncesinin tanrısal bilgisi erkek, şeytanı kadındı ve kâinatın lanetlileriydiler. Dinsel tükenmişlik içinde kendine yabancılaştı kadın. Kölelik, cariyelik, fahişelik, ırgatlık önce kadın ve erkek ilişkilerinde ve ailede kurulmaktaydı ve oradan başlatılan tüm erkekler birer efendi, sahip, tanrıdır kuralı ile baş tanrı tahtını sağlamlaştırmaktaydı. Bir kul bile değildiler.
 
Liberal ideolojinin ‘bütün insanlar eşit yaratılmışlardır’ prensibinin yol açtığı eşitlik hukukunun erkekler eşitliği olduğunu çok geçmeden kavrayan kadınlar, uzun süren kamusal eşitlik mücadelelerini başlattılar, erkek ve kadın eşitliğini savundular. Ancak zafer bayrağını daha yeni yeryüzüne dikmişken, daha tehlikeli bir durumun bilincine vardılar; değişen bir şey yoktu. Kadın evde, iş yerinde, okulda ve yaşamın her alanında kapitalin ucuz iş gücü, yeniden üretim gücü olan ev kadını, meta ve seks nesnesiydiler. Güçlülerin eşitliği onlar için topraksızlaşma, yurtsuzlaşma demekti, işçinin işçisi ve emeğin emekçisiydiler. Bir işçi bile değildiler. O zaman tarih yeniden yapılmak zorundadır.
 
Soruyoruz; kadınlık ve erkeklik bilgisi nedir, kim bu bilgileri bildi ve bilgi doğrumudur?
 
Kadınlar tüm bilgi ve bilme yöntemlerine şerh getirmektedirler artık. Anlamları açıklama ve yorumlama olan şerh, kadın kişiliği tarafından uygulandığında doğal olarak şüphe ilkesini esas alma temel yöntemi olacaktır. Şüphesiz şerh devrimci değil düzenleyici açıklamalar olacaktır. Şüphe şartı itiraz içerir, uyumsuzluğu bildirir, çelişkiyi görür ve gerçeği arar. Kadın şüpheciliği kadının gerçeklerini bilmesi için bize gerekli olan bir temel yaklaşım olacaktır. Lakin, kadın sorunu var olduğu ve kadın sorunu üretilebildiği sürece bilgi ve bilme yöntemleri cinsiyet yönlendirmeli, spekülatif ve hakikat çarpıtmalı olmaya devam edecektir. Kralı, savaşı, ölümü ve kıtlığı temsil eden mahşerin dört atlısı gibi, el koyma ve iktidarı erkekte, köleliği ve yoksulluğu kadın da bilgileştiren mit, din, felsefe ve bilim bizim kıyametimizin dört atlısıdır. Cinselleştirme ideolojileri (erkeklik ve kadınlığın cinsellik temelli üretilmesi)olan bu dört yöntemi deşifre etmedikçe, cinselliğin üretimine dayalı mümkün olan sömürge sistemlerini aşamayız.
 
Mitoloji, erkek tanrının güç ve kudretinin kadın tanrıçanın kudretini yenerek doğal bir üstünlüğü ele geçirdiğini belirtir. Yaşanan çatışmada cinsiyet rolleri yenmek ve yenilmek üzerine belirlenmiştir ve sonsuz bir statüko ile tanımlanmıştır. Erkek birinci rol kadın ikincil rol, belirleyici ilke erkek belirlenen kadın, başlatan süreç erkek tamamlayıcı süreç kadın tasviri ile gücün tanrısallığı, üstünlüğün doğallığı işlenir. Din, bir adım daha ileri gider ve tanrının kadını kaburga kemiğinden yarattığını tüm söyleminin merkezine yerleştirir. Erkeğin çoğalması, eğlenmesi ve hizmetlerini görmesi için kaburga kemiğinden yaratılan kadın bu anlamda tam bir insan değil, dişi varlık olarak görülür. Felsefe aklın ve mantığın erkekleştirilmesi, cinselleştirilmesi ve kadının insansızlaştırılmasının, varlığın dışına çıkarılmasının, evrensizleştirilmesinin yolunu açmıştır. Erkek düşünmektir kadın düşünülmektir anlayışı keyfi bir erkek üstünlük duygusunun ifadesi değildir; bu fikrin ekonomiği vardır ve şöyle düşünür, erkek sermayedar kadın sermayedir. Bilim, doğayı nesnelleştirme sürecini tecavüz eden erkek ve tecavüz edilen kadın, gerdeğe giren erkek tasviri ile cinsel ideolojinin en açık ve pervasız temsiliyetini devr almıştır. Kadın mahşerinin bu dört atlısı tüm uğraşısını gerçek kapitali gizleme üzerine kurmuştur.
 
Ama neden bu denli kadınlık ve dişilik açıklamaları yapılmaktadır? Cinselliğin ideolojisine neden bu denli ihtiyaç duyulmaktadır? Neden her sistem ve ideoloji bir erkeklik ve kadınlık paradigması ile kendini inşa eder? Neden erkek doğası egemenlik, kadın doğası kölelik üzerinden açıklanır? Kadın ve erkek ilişkilerine ve bu ilişkilerin negatif sonuçlarına neden sosyal ve siyasal gerekçeler sunmak yeterli olmamıştır? Tarihin cinsel eylemler ile açıklanması neyi gizlemektedir?
 
Kapital öncelikle sınıfsal değil cinsiyet kimliklidir. Artı ürün öncelikle mallar değil cinselliktir. Temel üretici güçler köle-efendi, işçi-patron değil, köle kadın ve sahibi erkektir. Anamala, artı ürüne, meta ve üreticilere kadını ilk birikim yapan erkek ile ulaşılır. Bu anlamda, Kapitalizm son çağın sistemi değil, kadın ve erkek ilişkilerinin köle-efendi sistemine doğru evrimi ve kuruluşudur. Sınıf ve sistem özelliğine erkeğin kapitalist, kadının cinselleştirilerek artı ürün kılınmasıyla kavuşan kapitalizmi uygarlık tarihinin başlangıcında aramak gerekmektedir. Cinselleştirme bir politika, cinsellik bir ideolojik aygıt biçiminde ataerkil çekirdeğin oluşumunu geliştirebildiği oranda kapitalistik (ana mal-üretici güç-artı ürün-meta) birikim meydana gelmiştir. Bilginin cinselleştirilmesi ve bilimde cinsiyetçilik bu sistemin inşası için gerekli zihinsel ön koşullardırlar. Cinselleştirme ve cinsellik ideolojisi sömürge düzenlerinin gerçek nedenlerini saklar, doğallaştırır.
 
Kapitalizmin bilimi tekeline almak için milyonlarca kadını cadı avları ile katletmesi bu durum ile bağlantılıdır. Kadın bilgilerinin kültürel yaşamı etkilediği, kadın bilimi şifacılığın sosyal ilişkileri düzenlediği, doğa ile barışık kadın bilme yöntemlerinin insan ruhunu belirlediği bir zeminde kadın ekonomisine el koymak, doğayı sınırsız sömürüye açmak, kadını kapitalin ana sermayesi yapmak mümkün olamazdı. Kapitalist modernite biliminin yüz yıllarca kadını bilimsel çalışmalar dışında tutmasının, bilimde cinsiyetçiliğin yeniden inşa edilmesinin, bilimin erkekler örgütü biçiminde erilleşmenin son sınırına kadar vardırılmasının nedeni bu gerçekliktir. Bilimde cinsiyetçilik inşa edilmez ve bilim sadece erkekler tarafından yapılmamış olsaydı, kadın bilimcinin kadın zihniyeti ve yöntemlerinin farklı bilgi perspektifleri de gündemleşecek ve bilgi tekçi yoruma değil farklı yorum zenginliklerine kavuşacaktı. Bu bilgiyi demokratik ölçeklerde açığa çıkarma sürecini getirecek ve tekçi bilginin tekçi iktidarcılığını engelleyecekti. Kadın katliamlarının bu denli büyük ve yüz yılları almasının nedeni bilim ve bilgi üzerinde yaşanan direniş ve çatışmanın cins, sınıf ve sömürge savaşı olmasıdır. Bilimin demokratik bilme yönteminden, yani kadın ve doğa karşıtlığı üzerinden yapılmasının ve cinsiyetçi kılınmasının nedeni, sömürgeci egemen erkeği iktidar gücü yapmaktır. Doğru kadınlık ve doğru erkeklik için bilimin ve bilginin tarihinin yeniden yapılması bu yüzden atılacak en büyük adımlardan biri olacaktır.
 
 
jineoloji.org sitesinden alınmıştır