İşsiz kadınlar duruşma tutanaklarına ‘ev hanımı’ diye geçiyor

09:06

Duygu Erol/JINHA

ANKARA - Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yargı alanında da kendini gösterdiğini belirten Avukat Ceren Şimşek, eril dile ait birçok örnekle karşılaştıklarını ve bunun bir örneğinin de duruşma tutanakları olduğunu kaydetti. Yargının kadına roller yüklediğini belirten Ceren, işsiz ve evli kadınların tutanaklara "ev hanımı" diye yazıldığını bildirdi.

Toplumun kadınlara yüklediği cinsiyet rolleri ve eşitsizliği her alanda kadınların karşısına çıkıyor. Toplumsal hayatın sosyal, kültürel, ekonomik alanında olduğu gibi yargıda da kadına atfedilen rollerin değişmiyor ve adaletin beklendiği kurumda da eşitsizlik devam ediyor. Bu durum yargı alanında en çok da mahkeme kararlarında ve tutanaklarda karşımıza çıkıyor.

Yargının cinsiyetçi ve eril bakış açısına ilişkin duruşma tutanaklarına dikkat çeken Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube’den avukat Ceren Şimşek, toplumsal cinsiyette işsizliğin yargıya nasıl yansıdığını örneklerle sundu. Duruşma tutanaklarına işsiz ve evli kadınların "ev hanımı", işsiz erkeklerin ise direkt "işsiz" diye yazılarak geçtiğini bildiren Ceren, toplumsal cinsiyetin işsiz kadından “ev hanımlığı” beklediğine dikkat çekti. Ceren, ev içi emeğin zaten bir ‘işsizlik hali’ olmadığının da altını çizdi.

'Toplumun kadından beklediği eve ait olmak'

Bu tutanaklardaki kadın ve erkek ayrımının en büyük sebeplerinden birinin toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının bilinmemesi olduğunu belirten Ceren, "Toplumun cinslere yüklediği roller dikkate alındığında, ev içindeki tüm yükümlülüklerin kadına, kamusal hayata ilişkin yükümlülüklerin erkeğe yüklenmiş olduğu ortadadır. İşsiz evli bir kadından toplumun beklediği eve ait olmak, evin tüm işlerin sorumluluğunu üstüne almak. Toplumsal cinsiyet nedir? Kültürel ve sosyal olarak belirlenen cinsiyet rollerine karşılık gelir. Toplumun kadınlara ve erkeklere yüklediği belli başlı roller vardır. Toplumsal cinsiyet eşitliği ise bu rollerin eşitlenmesi, sorumlulukların paylaşılması anlamına gelmektedir” diye konuştu.

‘Toplumun kadına yüklediği ev hanımlığı, işsizlik değildir'

Yerleşmiş bu olguların ve zihniyetin toplumun her yerine sirayet ettiğine dikkat çeken Ceren, katıldıkları duruşmalarda sıkça yaşadıkları sorunun eril dil ve kullanımı olduğunun altını çizerek, yargıyı da bu toplumsal alandan ayrı tutmanın mümkün olmadığını belirtti. Ev içi emeğin bir işsizlik hali olmadığına vurgu yapan Ceren, konuya dair şunları kaydetti: "Aslında ciddi görünmeyen bir emektir ve sömürülmektedir. Her şeyden önce ücret karşılığı bir emek olmadığı için, mübadele değeri taşımadığı için emek olduğu gözden kaçıyor. Harcanan emek çok çeşitli. Locaların, yaşlıların, hastaların, çocukların bakımı; bütün evin işi; kocaların, çocukların duygusal ihtiyaçlarının karşılanması gibi. Bütün bunlar ölçüldüğünde, ki ölçülüyor artık, devasa bir emek zamanı çıkıyor ortaya. Göründüğü gibi ‘ev hanımlığı’ aslında bir ‘işsizlik’ hali değildir."

Ceren, evin tüm sorumluluğunun kadına ait olmasının ve ev içi emeğin kadının doğal vazifesi olarak algılanmasının sebebinin de toplumun kadına yüklediği roller olduğunu ifade etti.

'Eril dil, bilincin yansıtıcısıdır'

Yargıda eril dile dair çok fazla örnek olduğunu ve kadınların özne olduğu davalarda, mahkeme kararlarında çok fazla nesneleştiren örnekle karşılaştıklarını dile getiren Ceren, "Eril dil, bilincin yansıtıcısıdır. Örneğin, bir kadın cinayeti dosyasında kadının, kocasının izin vermemesine rağmen cep telefonu edinmesini 'sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmıştır' diyerek, bir başka kadın cinayeti dosyasında evlenme teklifi ettiği kadını 16 yerinden bıçaklayarak öldüren katile 'tutku derecesinde aşkın verdiği hiddetle bu cinayeti işlemiştir' diyerek, cinsel saldırı dosyasında 'evli bir erkeğin kendi böyle bir zor duruma sokmayacağı gerekçesiyle' diyerek eril zihniyetlerini dili kullanırken saklayamamaktadırlar” diye konuştu.

(sy)