Ayşe Çelik ve 38 aydının yargılandığı dava ertelendi - YENİLENDİ

15:16
YENİLENDİ" class="social-twitter">

JINHA

İSTANBUL - Öğretmen Ayşe Çelik ve 38 aydın hakkında açılan davanın duruşması verilen savunmaların ardından 30 Kasım tarihine ertelendi.

Kanal D’de yayınlanan Beyazıt Öztürk’ün sunduğu Beyaz Show’a telefonla bağlanarak, “çocuklar ölmesin” sözleri nedeniyle "örgüt propagandası" yaptığı gerekçesiyle hakkında dava açılan öğretmen Ayşe Çelik ile ona destek olmak amacıyla savcılığa başvurarak suça ortak olduklarını bildiren 38 kişinin yargılandığı dava Bakırköy Adliyesi Konferans Salonu’nda farklı meslek gruplarından aydınların savunmalarıyla devam etti.

Dilek Gökçin: "Biz burada bulanan birçok kişi 30 Aralık’ta Diyarbakır'a gittik. Sümerpark’ta insanların barış dileklerini dinledik. Ben Ayşe öğretmenin sözlerine katılıyorum. Yalnız barış istediğimiz için burada bulunuyoruz. Adliye önündeki basın açıklamasına da katıldım."

Ercan Sadık İpekçi: "Oya'nın sunduğu dilekçeye katılıyorum. Altında imzam var. Bir gazeteci olarak bunun gibi onlarca duruşma izledim. Bugün sanıkların arasındayım. Siz beni yargıladığınızı sanıyorsunuz ama ben hala kendi mesleğimi yapıyorum. Bu yargılamaları tarihe not düşmek için yazıyorum. ‘Aldatıldık, kandırıldık’ diye bir metne imza atmadık. İnsanlar öldürüyor, biz buna karşı çıktık. Bir gazeteci olarak Ayşe'nin sözleri insanlık adına bir çağrı olduğunu düşünüyorum."

Ferhat Tunç: "Doğrusu şaşkınlık içerideyim. Bir kadın, bir öğretmen derdini bir televizyona katılıp çocuklar ölmesin, anneler ölmesin diye anlatıyor. Devleti protesto etmek yok, karalama yok. Sadece Sur'da değil Cizre, Silopi'de orantısız bir savaş yürütüldü. Suç aranıyorsa bu Suçun tek kaynağı savaşı çözüm olarak gören mevcut iktidardır. Biz kimseyi dövmedik, sövmedik. Söylediklerimiz devletin hoşuna gitmiyorsa devlet mırıldansın, insanları mahkemelerde süründürmesin. Ayşe öğretmenin söylediklerine katılıyorum. Bu cümleler suçsa kimse kullanmasın. Bu meselenin Kürt sorunuyla çok büyük ilgisi vardır. Kürt gerçeği varsa kolektif kimliği de var demektir. OHAL gibi yasalar var oldukça bağımsız adaletin zor olacağını düşünüyorum. Barış istemlerinin yargılandığı orta çağ ortamında yaşıyoruz."

Gülseren Onaç: "Kadın hakları savunuculuğunu yapıyorum. Kadın dayanışması içimdeyim. Ayşe öğretmeni tanımıyorum. Ne zaman soruşturma açıldı o zaman onu tanıdım. Onun 'sesimizi duyun' sözlerine el vermemiz gerektiğini düşündüm. Ayşe öğretmenlerle dayanışma içinde olmayı kendime görev bildim. Bu doğrultuda yüce adaletin bunu göreceğine inandığım için buradayım. Basın açıklamasına da katıldım."

Gülşen Derizhan: "Beyazıt Öztürk'ün özür yayını izledim. Gerçekten öncelikle vicdani olarak rahatsızlık duydum. İtiraf etmem gerekirse ben bir dava açılacağını bile düşünemedim. Çünkü bir şekilde yanlıştan geri dönülür diye buralara kadar geldik. Ben yargı adına çok endişeliyim. Basın açıklamasına ben de katıldım."

Mahmut Konuk: "Ankara'dan buraya geldim. Ankara'da başka bir hukuk Bakırköy'de başka bir hukuk varmış. Bu davanın hukukla hiçbir ilgisi yok. Ayşe öğretmenin söyledikleri suç değildir. Savcı yasada bile olmayan birşey üretmiş ve niyet okumuştur. Savcı 'Hepimize PKK hakkında ne düşünüyorsunuz? diye sordu bize. Buradan bile belli niyet okuma. Tarihe dönersek Recep Tayyip Erdoğan şiir okuduğu için tutuklandı ve onun için yasa değişti. Şimdi insanlar, ‘analar, çocuklar ölmesin’ dediği için haklarında davalar açılıyor. Geldiğimiz nokta yine aynı nokta. Davaları açan savcılar acaba bodrumlarda mahsur kalan insanlara sağlık ekipmanları göndermeyerek yargılandı mı? Tarihin bütün dönemlerinde doğruyu söyleyenler yargılandı ama onları katledenleri kimse hatırlamıyor. Benim düşünce özgürlüğü için bedel ödemem gerekiyorsa gene öderim. Ayşe Çelik ‘kral çıplak’ dediği ve biz de kabul ettiğimiz için yargılanıyoruz. Ben sizden beraat istemiyorum."

Nil Özsoy Dindar: "Ben de ortak savunmaların hepsini katılıyorum. Ben o saatte programı izliyordum. Telefona bağlanan Ayşe öğretmen bir tespit yaptı ve 'bizi duyun' dedi. Ben kendisini tebrik ettim cesaretinden dolayı. Daha sonra linç kampanyası başlatılması bir hukukçu olarak beni rahatsız etti ve yanında olduğumu belirttim. Ben burada yargılanmaktan hicap duyuyorum. Beraat istiyorum. Ben o gün basın açıklamasına katılamadım ama yetişseydim katılacaktım."

Pınar Önen: "Ben bir psikoloğum. Ayşe öğretmenin söylediklerine katılmamda mesleki bir tavır. Burada bulunan herkesin enerjisi ve zamanının bu şekilde heba edilmesinden ötürü üzgünüm. Olmayan şeylerin bize atfedilmesi var iddianamede. Özellikle tüm İstanbul'un ‘hakimiyet milletindir’ bilboartlarıyla dolu olduğu, Cumhurbaşkanı'nın attığı mesajlarla, demokrasi nöbetlerine çağrıldığı bir süreçte böyle bir davanın olması çok trajik. Bir kadın ve psikolog olarak savaş karşıtı bir insanım. Ayşe öğretmenin de böyle bir propaganda yapmadığını düşünüyorum. Bütün meslektaşlarım olarak Ayşe öğrenmenin söyledikleri bizim söylediklerimizdir. Aynı zamanda Ayşe'nin bir televizyon kanalında bu sözleri söylemesi de çok acı bir durum. Keşke haber kanallarında dile gelecek kadar ılımlı olsaydık. Benim için çocuklar ölmesin demek etik mesleki bir durumdur. Ölümlerin gerçekleşmemesi için çabalamayı mesleki bir görev olarak görüyorum. Verdiğim vergiler savaş değil sağlık ve eğitim içindir. Sözüm ve eylemin arkasındayım."

Türkcan Baykal: "Örgüt propagandasıyla benim verdiğim dilekçemin ne ilgili olduğunu anlamadım. Verdiğim dilekçede epey bir faktör var. İnsan hakları ve vahim durumların etkisi oldu verdiğim dilekçede. Sur'da ve Cizre'de kesintisiz bir sokağa çıkma yasakları vardı benim dilekçeyi verdiğim tarihte. Bu süreç içinde tam 153 sivil insan yaşamını yitirdi. Son derecede acı ve vahim bir tablo olduğunu düşünüyorum. 3 aylık bebek 70,80 yaşlarında insanlar vardı ölenlerin arasında. Ölenlerin yakınları cenazelerini bile alamadılar sokaklardan. Ben İzmir'de haberlerde gördüğümde ve Diyarbakır'a gittiğimde orada insanlarla görüştüğümde insanlar yaşadıklarını bize anlattı. Biz barış grubu olarak bunları kendimiz gördük. Ben bir doktor ve insanım. Sağlıkçı arkadaşımız öldü Diyarbakır'da. İşte ben bunlar yaşanırken dilekçemi verdim. Bugün tüm dünya yaşananların yeni yeni farkına varıyor. Ayşe öğretmenin söyledikleri tanık olduklarımdan çok küçük bir boyutunu alıyordu. Ayşe'nin kendisini yalnız hissetmemesini istedim. Sessiz kalmak bireyin ve toplumun sağlığı için ciddi bir tehdittir. Vicdani etik savrulmalar toplum sağlığı açısından ciddi bir sorundur. Yaşanılanların dile getirilmemesi hem birey hem de toplum açısından önemli sağlık sorunlarına doğurur. Suçlamaya konu olan dilekçelerle ilgili açılan soruşturmaya ilişkin uluslararası heyetler bizden daha fazla ağır sözler söylüyorlar. Eleştiriler var. Ben çeyrek yüzyıldan beri işkence görevlerin alanında çalışan bir hekimim. Savaşlar dursun demek hekim olarak görevimdir diye düşünüyorum."

Ayşe Çelik’in öğretmen olduğunu belirten avukat Mahmuni Karaman, Ayşe’nin özel okullarda değil resmi olarak halk eğitim merkezlerinde çalışan bir öğretmen olduğunu söyledi. Söylenmeyen sözler üzerine bir iddianamenin hazırlandığına dikkat çeken Mahsuni, “Tahir Elçi bir programda ciddi bir linçe uğradı. Yargı devreye girip hakkında yakalama kararı çıkarttı. Cinayete giden yolu adeta döşedi yargı. Bu manzarayı unutmamak lazım. Sorularımız da bu yönde olmalıdır. Hrant Dink te Kürtlük üzerinden kurduğu cümleler yüzünden katledildi. Müvekkilim eğer bilinen bir yüz olsaydı belki de saldırıya uğrayabilirdi. Ayşe Çelik gerçekten Fırat'ın doğusu ve barışı arasındaki tahribata uğramış duyguya seslendi” dedi.

Savunmaların ardından mahkeme heyeti bir sonraki duruşmaya Beyaz Show'u sunan Beyazıt Öztürk'ün de çağrılmasını isteyerek, duruşmayı 30 Kasım tarihine erteledi.

(ro/mg)