'Avrupa Konseyi KHK'lara şüpheyle yaklaşmalı'
09:10
JINHA
ANKARA – OHAL'in ilan edilmesi ve AİHS'i değerlendiren ÖHD'li avukat Nuray Özdoğan, OHAL ile birlikte demokratik hukuk rejimlerinin terk edilmesi için meşru zemin yaratılmaya çalışıldığına dikkat çekti. AİHS'in 15. maddede hak ihlaline izin vermediğini ve askıya alınamayacağını hatırlatan Nuray, bu nedenle karar hükmünde kararnamelerin Avrupa Konsey'i tarafından şüpheyle karşılanması gerektiğini belirtti.
15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından 20 Temmuz tarihinde tüm yurtta ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte çok sayıda hak ihlali, gözaltılar ve tutuklamalar yaşandı. AKP hükümetinin adeta bir koz olarak kullandığı OHAL'de rotalar, 'darbe girişimi'nde bulunanlara değil, muhalefe çevrildi. Kamudan siyasetçilere kadar yüzlerce muhalif hedef alındı. Hükümetin OHAL'i 'siyasi soykırım' fırsatına çevirmek için devreye soktuğu bir diğer uygulama da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS), 15. madde gereğince OHAL süresinde askıya alınması açıklamasıydı.
Avrupa Konseyi, OHAL ilan edilen taraf devletlere uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alınabileceğini belirtiyor. Ancak dört şartla: 2. 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirler alınamaz.
Konsey, OHAL süresince AİHS'e aykırı tedbirler alınabileceğini belirtese de yaşam hakkı, işkence yasağı, kolelik ve zorla çalıştırma, kanunsuz ceza maddelerine ayrıkırı davranılmasını onaylamıyor. Ancak OHAL ilan edildiğinden beri geçen bir aylık sürede sayısız yaşam hakkı ihlali, hak ihlalleri, gözaltı ve tutuklamalar yaşandı. En son Özgür Gündem çalışanlarının gözaltına alındıklarında maruz bırakıldıkları işkence dahi, AİHS'in ihlal edilemeyecek maddelerinin kolaylıkla ihlal ettiğini ortaya çıkarıyor.
'OHAL, olağanüstü yargılama için kullanılamaz'
Konuya ilişkin JINHA'ya değerlendirmede bulunan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi'nden Avukat Nuray Özdoğan da, OHAL ilanı sonrası alınacak kararlarda insan hakları hukukuna uygun davranma zorunluluğu olduğunu hatırlattı. Fırsata darbe girişimini önlemek adına OHAL'in ilan edilemeyeceğini belirten Nuray, “Darbe girişimi önlenmiş olmakla, sadece yargılamaları hukukun çizdiği sınırlara bağlı kalmadan yürütmek adına OHAL ilan edilemez, devam ettirilemez” dedi.
Nuray, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kontrol edilememesi halinde devam ettirilebilecek bir olağanüstü rejiminin, olağanüstü yargılamayı sürekli ve hakim kılmak adına kullanılmasının kabul edilemez olduğunu kaydetti.
'Hukuk rejiminin terk edilmesi için zemin'
Demokratik hukuk rejimlerinin insanlığın tarihsel birikiminin ürünü olduğunu belirten Nuray, böyle bir durumla bu rejimin terk edilmesi için meşru zemin yaratılmaya çalışıldığına dikkat çekti. AİHS’in ise askıya alınmasının söz konusu olamayacağının altını çizen Nuray, sadece belli haklara geçici olarak durumun gerektirdiği ölçüde kısıtlamalar getirilebileceğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
İlk KHK ve hukuksuzluk
“AİHM ve Konsey uygulamaya bakacaktır. Uygulamanın gerekli ve orantılı olup olmadığını tartacaktır. Ancak hükümetin açıklamaları ve çıkardığı 667 sayılı (ilk) karar hükmünde kararname içeriği, OHAL’in hak ve özgürlükleri her türlü keyfiliği barındıracak şekilde uygulanacağını göstermektedir. Örneğin kurumlar içerisinde kurulacak komisyonlara kişileri ‘terör örgütü ile ilişkilendirme’ ve ‘görevine son verme’ hakkı tanınmakta. Davalarda avukatların keyfi olarak görevine son verilmesi, cezaevlerine avukat müvekkil görüşmesini kayıt altına alınması, görüşün engellemesi ve her türlü keyfi uygulama hakkı tanınmıştır.”
'KHK tek başına şüphe uyandırmalı'
Nuray, karar hükmünde kararnamenin (KHK) zaten Avrupa Konsey'i tarafından şüpheyle karşılanması gerektiğini belirterek, 90'lardaki en fazla hak ihlalinin OHAL bölgelerinde olduğuna dikkat çekti. Nuray, “KHK’nin kendisi tek başına, Avrupa Birliği Konseyi Genel Sekreterliği'nin Türkiye’nin madde 15 başvurusuna şüpheli bakmasına yola açmalıdır. Bildirim konseyin kabulüne bağlı olmamakla bildirim yapılmış olması, AİHM’in ihlal başvurularında ihlal tespiti yapmasına engel değildir. 1990’lı yıllardaki ihlal tespitleri çoğunlukla OHAL bölgesindendir” diye belirtti.
Baskı ve işkence altında ifade alma
AİHS yaşam hakkını ve işkence yasağını korumayı söylese de OHAL'de gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı. Başlı başına işkence olan uzun gözaltı süresini de değerlendiren Nuray, “Bu ülkeden uzun gözaltı süresi her zaman işkence ve kötü muamele ile birlikte anıldı. Uzun mücadeleler sonucu gözaltı süreleri kısaltılmıştır. Gözaltı süresi yargı merci önüne çıkarma, sorgulama ve ifade için gerekli olan kadar süredir. Ancak sorgulama ile delil toplama yönetimi benimsediğinizde uzun gözaltı sürelerine ihtiyaç duyarsınız. Bu da baskı ve işkence altında ifade almanın yolunun açılması demektir. Ne yazık ki geçmiş deneyimler bize hep bunu gösterdi” diye konuştu.
'OHAL, muhalifleri yok etme aracı'
Nuray, şöyle devam etti: “Aynı düzenleme içinde avukatın haklarının sınırlandırıldığı, 3 den fazla avukata izin verilmediği, itirazların 'yüz yüzelik' ilkesi ihlal edilerek dosya üzerinden karar bağlanacağına dair hükümlerin de yer aldığı dikkate alındığında durumun ciddiyeti ortaya çıkacaktır. Daha düne kadar barış isteğine dönük ifade açıklaması nedeni ile insanların terör örgütü üyeliği veya propagandası ile yargılandığı, tutuklandığı süreçler söz konusu idi.
OHAL'in, hukuk dışı düzen kurmak isteyenleri bertaraf etmenin yanında, tüm muhalifleri yok etmenin aracı olarak kullanılması endişesi hakim.”
(sy)