Cezaevlerine 'darbe' hukuku: Çıplak arama, tek tip dayatması, işkence
09:08
Habibe Eren/JINHA
ANKARA - OHAL ile birlikte en çok yönelilen yerlerden biri olan cezaevlerinde tutsaklara çıplak arama, tek tipleştirme ve işkence dayatılıyor. Avukat Gulan Çağın Kaleli, "Daha da kötüleşen cezaevi uygulamalarına ve işkencenin giderek olağan karşılanmasına karşı avukat örgütlülüğüne ihtiyacımız var" dedi.
Cezaevlerinde tutsaklara yönelik yaklaşımlar OHAL ile birlikte 12 Eylül cunta dönemlerini aratmıyor. En yoğun hak ihlalinin yaşandığı cezaevlerinden Sincan Cezaevi F1, F2, kadın cezaevi ve çocuk cezaevinden oluşuyor. Sincan'da yaşananları Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nden (ÖHD) avukat Gulan Çağın Kaleli anlattı.
OHAL ile birlikte görüşlere sınırlama
Cezaevi avukat görüşünün tutuklular ve hükümlüler açısından farklılık gösterdiğin, tutuklularla haftanın her günü, süre sınırlaması olmadan görüşebilme imkanı olabildiğini söyleyen Gulan, "15 Temmuz öncesinde bu uygulama 'görece' devam ederken, darbe girişimi sonrasında bu pratikler tamamen tersine dönmüştür. Artık her bir tutuklu ile yalnızca 30 dakika görüşme hakkımız bulunuyor" dedi.
Görüşler kayıt altına alınıyor
OHAL'den önce yapılan görüşmelerin hiçbir şekilde kayıt altına alınmadığını ve hiçbir görevlerinin nezaretinde yapılmadığını belirten Gulan, ilan edilen OHAL ile birlikte, avukat görüş odalarına kamera ve dinleme cihazları koyulduğunu belirtti. Müvekkil görüşmesinden sonra avukatların aldığı notların gardiyanlar tarafından incelenmeye çalışıldığını, tutulan notların kopyasının istendiğini dile getiren Gulan," Elbette bu uygulamaya kesinlikle karşı çıkıyoruz. Avukat müvekkil görüşmesinin temeli gizlilik ilkesine dayanır ve cezaevi koşulları da dahil olmak üzere görüşmelerimizin hukuken kayıt altına alınmaması gerekir" şeklinde konuştu.
'Uygulama kabul edilemez'
Bu uygulamanın kesinlikle kabul edilemeyeceğini vurgulayan Gulan, gerek tutuklu gerekse hükümlüler ile görüş hakkının kısıtlanmasının, görüşme esnasında kayıt alınmasının; mektup, gazete, dergi vb yayınları alma haklarının durdurulmasına karşılık bu uygulamaların yazılı bir dayanağı olup olmadığının tespiti için Adalet Bakanlığı ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'ne Bilgi Edinme Başvurusu'nda bulunduklarını kaydetti.
OHAL'den sonra en çok yönelinen yerlerin başında cezaevlerinin geldiğine işaret eden Gulan, tutuklu ve hükümlülerin olur olmaz saatlerde koğuşlarına girildiğini, arama adı altında odalarının talan edildiğini, duvar diplerine geçmelerinin zorlandığı ve 'askeri içtimaya' alınmaya çalışıldığına dikkat çekti.
Aynı şeyin kadın cezaevi için de geçerli olduğunu kaydeden Gulan, Kadın cezaevine son tutuklamalara ilişkin toplam 12 kadın getirildiğini, bu kişilerin diğer tutsaklardan biraz daha uzak bir koğuşta tutulduğunu ve onların da ciddi baskılara maruz kaldığını söyledi. Onların hemen yanı başındaki tutuklularda aslında yapılan muameleyi gözlemleme fırsatı bulduklarını ifade eden Gulan, son süreçte tek tipleştirmeye gidildiğini vurguladı.
'Gardiyanlar kendilerini savcı yerine koyuyor'
Son tutuklanan kişilere zorla turuncu tişört ve siyah pantolon giydirildiğini söyleyen Gulan, artık cezaevi görüşlerinde gardiyanların avukatın başında beklediğini ve avukat görüş odalarının hepsinde kamera, ses dinleme cihazlarının yerleştirildiğini dile getirerek," Bu şartlar altında bizim sağlıklı bir görüşme yapabilmemiz mümkün değil. Böyle bir uygulamayı ne biz ne de tutuklu ya da hükümlüler kabul ediyor. Bu durumu tutanak altına alıyoruz. Bizim onlarla görüşmemiz müvekkil avukat ilişkisidir ve gizli kalması gerekir. Ancak gardiyanlar almış olduğunuz notların fotoğrafını çekeriz okuruz. Ve sakıncalı bir nokta görürsek bildirimde bulunuruz diyerek kendilerini savcı yerine koymuş durumdalar" dedi.
'Koğuşların şartları çok kötü'
Şu anda yapılan görüşmelerin son derece sağlıksız olduğunu, son tutuklamalardan dolayı Sincan Cezaevi'nde ciddi ve baskıcı uygulamaların yaşandığını vurgulayan Gulan, "Koğuşların şartları çok kötü durumda. Kesinlikle görüş izni yok. Mektup alamıyorlar. Kitap, gazete, dergi verilmiyor" şeklinde konuştu.
'Hasta tutsaklar revire bile çıkamıyor'
Hasta tutsakların tedavilerinin düzenli yapılabilmesi, ilaçlarının düzenli alınabilmesi için merkez illerde tedavilerini daha kolay, daha kapsamlı yürütebilecek yerlerde olmaları gerektiğini belirten Gulan şöyle devam etti: "Ancak şöyle bir durumda var: Hasta tutsaklara uygulanan politika hiç bir zaman değişmedi bu durum zaten ATK raporlarıyla da sabit. Çok ciddi hastalıkları olmasına karşılık gelen raporlar, sağlık koşullarının elverişli olduğu yönündeydi. Genellikle hasta tutsak rahatsızlıklarının son evresinde, çok ciddi boyuttaysa tahliye ediliyordu ve zaten tahliye edildikten çok kısa bir süre sonra onları kaybediyorduk."
'Sincan'da bir kadın tutuklunun ayağı çok kötü durumda'
Önceden nadirde olsa hasta tutsakların hastanelere sevkinin yer yer yapılabildiğini; ancak bu süreçte hasta tutsakların hastaneye sevk edilmediğini, hatta cezaevi revirine bile çıkmalarının engellendiğini vurgulayan Gulan, "Sincan Kadın Cezaevinde bir tutuklunun ayağı çok kötü durumda. Düzenli olarak tedavi olması gerekiyor. 3'ncü kere ameliyat olma durumu var ve gerekli müdahale edilemez ise ayağını kaybetme riski var. Ancak iltihabın çekilmesi bir yana dursun, iki üç tane gazlı bez ve oksijenli su verilerek 'pansumanını kendin yap, önemli bir şeyin yok 'denilerek geçiştiriliyor" şeklinde konuştu.
'En kapsayıcı refleksler cezaevlerinden gelmektedir'
Avukatların dışında da her bir bireyin cezaevlerine karşı sorumluluk hissetmesi ve bu konuda çok hassas davranması gerektiğini de ekleyen Gulan," Devletin her fırsatta yöneldiği yer cezaevleri olmasına rağmen yine dikkat edilmeli ki bugüne de en duyarlı ve en kapsayıcı refleksler yine cezaevlerinden gelmiştir ve gelmeye de devam etmektedir" diye konuştu.
(fk)