‘Yargı kararları, eril zihniyetin kağıt üzerine dökülmüş hali’
09:11
JINHA
ANKARA – Mahkemelerin sanıklar ve yanıltıcı ifadelerle, kadının aleyhine karar verdiğini belirten ÖHD'li Avukat Ceren Şimşek, verilen cezaların caydırıcılığının olmamasının da kadın üzerindeki şiddet ve tahakkümün sistematik bir şekilde artmasına neden olduğunu söyledi. Ceren, mahkemelerin verdiği kararların eril zihniyetin kağıt üzerine dökülmüş hali olduğunu belirtti.
AKP hükümetinin izlediği politikalar sonucunda gittikçe yükselen muhafazakarlık ve kadın düşmanlığı, eril yargıda da kendisini gösteriyor. Erkek devlet, kadına karşı her türlü şiddeti uygulayanları, katilleri ve cinsel saldırıda bulunanları korumaya devam ediyor ve şiddet her boyutuyla artmaya devam ediyor.
Boşanma davalarında eril zihniyetle hareket eden yargının kadın aleyhine verdiği kararların kadına yönelik şiddetin, baskının ve sömürünün artmasına neden olduğunu söyleyen Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şube Sekreteri Avukat Ceren Şimşek de, konuyla ilgili JINHA’ya değerlendirmelerde bulundu. Ceren, Aile Hukukunu ilgilendiren davalar ile kadına şiddet davalarında mahkemelerin verdiği kararlarım eril zihniyetin kağıt üzerine dökülmüş hali olduğunu belirtti.
'Kadınlar kendi hayatları hakkında karar veremezler'
Mahkemelerde, kadınları boşanmak istediği, boşandığı için ya da hayır dediği için öldüren kadın katili erkeklere 'haksız tahrik' ve 'iyi hal indirimi' uygulandığını hatırlatan Ceren, ''Çünkü kadın, erkekten izinsiz telefon kullandığı için sadakat yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Çünkü kadınlar kendi hayatları hakkında karar veremezler” dedi.
'Cezaların caydırıcılığının olmaması şiddeti artırıyor'
Açılan boşanma davalarında kadınlar için ivedilikle 6284 sayılı yasa kapsamında koruma talep edildiğini dile getiren Ceren, kadınların karakollarda mağdur edildiğini ve ivedi verilmesi gereken koruma tedbirinin sürece yayıldığını aktararak, karara rağmen korunma verilmeyen kadınlar olduğunu hatırlattı.
Mevcut hukuk sisteminin kadınları korumadığını ve verilen cezaların erkekler üzerinde bir caydırıcılığı olmadığını vurgulayan Ceren, ''Cezaların caydırıcılığının olmaması kadın üzerindeki şiddetin ve tahakkümün sistematik bir şekilde artmasına neden olmaktadır” dedi.
'Yanıltıcı sanık ifadelerine dayandırılıyor’
Kadın cinayeti ve kadına şiddet dosyalarında, kadınları kötü hayat yaşayan, değersiz, sadakat yükümlülüğüne uymamış bir şekilde göstermeye çalışan sanıklar ve yanıltıcı ifadelerle, kadının aleyhine karar veren mahkemeler olduğunu anlatan Ceren, ''İdeal bir ahlak anlayışında kadın ve erkek eşit iken, gelenekselleşmiş ahlak anlayışı toplumu yansıtacağı için ataerkillikten sıyrılamamaktadır” dedi.
'Hukuk kadını edilgen ve nesne olarak görüyor'
Hukukun yaşamı daha iyi kılmak, eşit, adaletli, bir toplum için var olması gerektiğini söyleyen Ceren, tarihine bakıldığında hukuk kurallarının genelde erkekler tarafından yapıldığını kaydetti. Kadınların özne olduğu durumlarda bile erkek bakış açısıyla kurallar koyulduğunu, uygulandığını vurgulayan Ceren, şunlara dikkat çekti:
''Hukuk içerisinde genel ahlak gibi kişiden kişiye göre değişebilecek olan bir kavramın merkezinde kadın bulunmakta ve özellikle kadınlarla ilgili olarak namus ve cinsellikle ilişkilendirilerek anlaşılmaktadır. Kadın, edilgen bir yapıya bürünerek sahip olunabilen bir nesne haline gelmekte, hukuk kurallarının kadına bakışıyla, kadın özerk bir varlık değil daha çok ailenin bir parçası olarak tanımlanmakta, baba ya da kocaya ait görünmektedir. Bu nedenle genel ahlak ataerkilliği ve şiddeti destekler, adaletsizliği haklı gösterir.''
'Ataerkillikten sıyrılmak için eğitim sistemi değişmeli’
Yargıda yer alan mekanizmalar olan hakim, savcı ve avukatın bu toplumdan ayrı insanlar olmadığını anlatan Ceren, toplum içerisinde yer alan kültürel ve sosyal kodlar nedeniyle eğitimli bireylerin dahi ataerkillikten sıyrılamadıklarını söyledi. Bundan sıyrılmak için de mevcut bir eğitim sistemi bulunmadığına değinen Ceren, şu bilgilere dikkat çekti:
“Tarafı olduğumuz Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde (İstanbul Sözleşmesi), toplumsal cinsiyet rollerinin eşitliği için gerekli eğitimlerin yapılması ve medya gibi etkenlerle desteklenmesi gerektiği yer almaktadır. Ayrıca ne yazık ki kanun uygulayıcılar uluslararası mevzuatı bilmemektedir. Bu nedenle kanun uygulayıcısı olması toplumsal kodlarının önüne geçememektedir. Ayrıca erkeğin iktidar alanı yargının vermiş olduğu eril kararlarla da sağlamlaştırılmaktadır. Bu nedenle erkek lehine kararlar verilmektedir” diye konuştu.
'Eril hukuk karşısında direnmeliyiz'
Erkeklerin yorumuna dayanan geleneksel hukukun, kadınların görünmez olmasına sebep olduğunu söyleyen Ceren, ''Kadını ikincilleştiren, dilediği yerde yok sayan eril söylem devlette kendini fazlasıyla hissettirmektedir. Aslında bir devlet politikası olan bu durum muhafazakar siyaset içerisinde çok rahat yer bulmakta ve ayrıştırıcı cinsiyet rejimine dönüşmektedir. Kamusal alandaki eril denetim, hukuk tarafından da pekiştirilmiş, bu da erkeğin, kadına tahakkümünü cesaretlendirmiştir. Bunun en önemli çözümü hukukun genel ahlak karşısında direnmesidir” diye konuştu.
(mc/sy)