Kürdistan’daki katliamlar AİHM’in gözü önünde işlenmişti!
09:07
Duygu Erol/JINHA
ANKARA - OHAL ilanından ve AİHS’in askıya alınacağı açıklamalarından sonra, fiili olarak sıkıyönetimin uygulandığı Kürdistan’da yaşanan hak ihlalleri yeniden akıllara gelmeye başlandı. Kürdistan’da bir yıl boyunca AİHM’e 11 kez, AYM’ye ise 4 kez başvuru yapıldı. Yapılan başvurulara ve alınan “tedbir kararlarına” rağmen yüzlerce insan devlet güçlerince katledilirken, bütün bunlar hukuka güvenirliliği bir kez daha sorgulatıyor.
“Darbe girişimi” ardından Milli Güvenlik Kurulu (MGK) ve Bakanlar Kurulu tarafından açıklanan ve ardından mecliste onaylanan 3 aylık Olağanüstü Hal (OHAL) süreci ilan edildi. OHAL ilanından sonra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, OHAL süreci boyunca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) askıya alınacağına ilişkin açıklamalarda bulundu. İnsan hakları savunucuları ve hukukçulardan gelen açıklamalar ise, AİHS’in yaşam hakkı ihlali, işkence yasağı, hukuksuz yere gözaltı ve kölelik maddelerinin askıya alınamayacağı ve ihlal durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurulabileceği yönünde oldu.
Ancak bu yönde gelişen açıklamalardan sonra akla ilk gelen, yaklaşık bir yıldır Kürdistan’da sıkıyönetim uygulamalarını aşan savaşla birlikte artan insan hakkı ihlalleri oldu.
AİHS’nin amacı nedir?
Hükümet yetkililerinin AİHS’nin askıya alınacağı açıklamalarından sonra bu sözleşmenin neden ortaya çıktığı ve neleri kapsadığı sıkça soruldu. AİHS, Birleşmiş Milletler’den (BM) sonra savaşın getirdiği yıkımı telafi etmek ve daha barışçıl bir Avrupa yaratmak amacıyla 4 Kasım 1950’de imzalanarak 3 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren insan hak ve özgürlüklerini korumayı esas alan bir sözleşme.
Türkiye ise 18 Mayıs 1954’te sözleşmeyi onaylamış, 28 Ocak 1987’de de bireysel başvuru hakkını tanımıştı. AİHS de ilk maddesinde yer alan “İnsan haklarına saygı yükümlülüğünü ve Sözleşme’nin koruma kapsamı” maddesi ile devamında yer alan “yaşama hakkı”, “işkence ve kötü muamele yasağı” ve “kölelik ve zorla çalıştırma” gibi insan hakkı ihlallerini kapsayan maddeleri koruma altına alıyor. Bu koruyucu madde ile AİHS’i onaylayan hiçbir ülke bu maddeleri hiçbir şekilde askıya alamıyor ve almasına onay verilmiyor. AİHS’te belirtilen maddeler ihlal edildiğinde ise iç hukuk yolları bitirildikten sonra AİHM’ne gitmenin önü açılıyor.
Kürdistan’da neler olmuştu?
Kürdistan’da 7 Haziran seçimlerinden sonra devlet nezdinde bir savaş ilan edildi. Savaşla birlikte Kürdistan’da sokağa çıkma yasağının ilan edilmediği il, ilçe kalmadı. Sokağa çıkma yasakları boyunca gerek gözaltı ve tutuklama süreçlerinde, gerekse de il, ilçe genellerinde Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal eden ve savaş hukukuna aykırı olan yüzlerce insan hakkı ihlali yaşandı. En son 26 Haziran 2016 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) açıklamalarına göre, Türkiye’de sokağa çıkma yasaklarıyla başlayan çatışmalarda, bin 425 kişi yaşamını yitirdi, 2 bin 583 kişi yaralandı, 2 milyon kişi ise abluka ve sokağa çıkma yasaklarından etkilendi.
AİHM, savunma istemekle sınırlı kalmıştı
Bütün bu yıkım, katliam ve ihlallerden sonra Kürdistan ve Türkiye illerinde çalışma yürüten Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD), sokağa çıkma yasaklarını iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra 28 Aralık 2015 tarihinde AİHM’ne taşımıştı. Başvurudan sonra ise AİHM yalnızca, "Yasağın hukuki dayanağı, yaşam hakkının teminat altına alınıp alınmadığı, sağlık ve yiyecek gibi yaşamsal ihtiyaçlara ulaşımın engellenip engellenmediği" konusunda Türkiye’nin savunma yapmasını istemişti. AİHM, Türkiye’den izahat istemesinin ardından ise tedbir kararı vermemişti.
4 tedbir kararına da Türkiye uymadı!
Sokağa çıkma yasaklarının ardından ise ÖHD ve MHD’li avukatlar, Cizre’de ortaya çıkan ve yüzlerce insanın diri diri yakılarak katledildiği “vahşet bodrumuna” ilişkin yeniden AİHM’e gitmişti. AİHM ise tedbir talebini, AYM'nin tedbir kararı almakta yetkin olmasına dayandırarak reddetmişti. Cizre’nin ardından Sur’da DİHA muhabiri ile 4 aylık Elif Su bebek için yeniden tedbir kararı alınmasına ilişkin AİHM’e başvuruda bulunulmuştu. AİHM’den bu başvuruya da ret yanıtı gelmişti.
AİHM bu ret kararlarının yanında, Cizre’de devlet güçleri tarafından ateş edilerek yaralanan 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy, Cizre’de yaralı olan Orhan Tunç, Servet Altun, Cihan Karaman ve Helin Öncü için “tedbir kararı” verdi, ancak bu kez de Türkiye bu tedbir kararlarına uymadı.
OHAL, yeni insan hakkı ihlallerinin habercisi
AİHM’in bütün bu ret ve tedbir kararlarından sonra, Türkiye’de devlet güçleri eli ile toplu katliamların önü açıldı ve hızlandı. Bütün bu katliam ve ölümler, OHAL ve sıkıyönetim uygulamalarının fiili olarak yürürlüğe girdiği Kürdistan’da meydana geldi. Bugün ise Türkiye’nin 81 ilinde 3 ay süreli ve olası bir durumda sürenin uzatılabilineceği OHAL ilan edildi. Bir yıldır Kürdistan’da yaşanan insan hakkı ihlalleri, ardından ilan edilen OHAL ve AİHS’in askıya alınacağı açıklaması, yeni katliamların ve insan hakkı ihlallerinin habercisi.
OHAL’in ardından gelen hak ihlalleri
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un AİHS’in askıya alınacağı açıklamamsından sonra ise Türkiye’de yaşanan ihlaller ise şöyle:
“* Dersim’de 13 SGDF’li genç ve ETHA muhabiri işkence ile gözaltına alındı.
* Urfa’da 2 genç, 23 Temmuz tarihinden beri hiçbir gerekçe gösterilmeden gözaltında tutuluyor ve işkenceye uğruyor.
* İkinci bir emre kadar cezaevlerinde tahliye kararları ve karara rağmen tahliyeler durduruldu. Cezaevlerinde sürgünler ve işkenceler başladı.
* Uluslararası Af Örgütü tarafından, ‘Darbe girişimi’nde bulunduğu iddia edilen askerlere işkence yapıldığı ve gözaltında cinsel saldırıda bulunulduğu açıklandı.
* 16 Temmuz tarihinde Boğaziçi Köprüsü'nde bir askerin kafası kesildi. Onlarca asker de işkenceyle linç edildi.
(sy)