'Müzakereyi ertelemek, şiddeti derinleştirmekten öteye gitmez'

09:08

Sarya Gözüoğlu/JINHA

AMED - Sokağa çıkma yasaklarının halk üzerindeki etkisini ve yasalardaki yerini değerlendiren avukat Bahar Oktay, yaşanan durumun aynı anda bir savaş suçu olduğunu ve kullanılan tank ve benzeri zırhlı araçların, ağır silahların sadece devletin karşı tehlikelere karşı kendisini korumak için kullanabileceğini ve sivillerin yaşadığı bir alanda kullanılmasının, konumlandırılmasının başlı başına bir insan hakları suçu olduğunu belirtti.

Sokağa çıkma yasakları ile birlikte, Diyarbakır'ın Bağlar ve Sur ilçelerinde bütün mahallelerin giriş ve çıkışları devlet güçlerince abluka altına alınırken, sokak başlarına polis ve jandarma tarafından mevziler kuruluyor, okullar karargâha çevriliyor ve en ağır savaşlarda kullanılan tank ve zırhlı araçlar şehrin merkezi yerlerine sokak ve caddelere konumlandırılıyor. Halkın geçiş güzergâhları, çocukların oyun alanları ve halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabileceği neredeyse bütün alanlar, savaş alanları olarak kullanılıyor. Türkiye anayasasında, imzacısı olduğu uluslararası anlaşmalarda ve yaşam hakkının savunan hiçbir yargı mekanizmasında sivillerin bu denli baskı altında olmasına ilişkin bir madde yer almazken, Türkiye işlediği hiçbir savaş suçundan yargılanmıyor.

'Bu tablo halkı göçe zorluyor'

Söz konusu durumun halk üzerindeki etkisini ve yasalardaki yerini değerlendiren avukat Bahar Oktay, Diyarbakır'ın merkez ilçelerinde savaş yansıması görüntülerin yaşandığını ve halkın bundan kaynaklı zorunlu ihtiyaçlarını gereksinimlerini ve yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama noktasında ciddi anlamda zorlandığını ifade etti. Mevcut durumun hem duygusal hem psikolojik hem de fiziki olarak ciddi eksiklikler yarattığına dikkat çeken Bahar, "Bu durum çok yönlü bütünlüklü olarak baskı anlamında bir yansıma bulmaktadır. 21.yüzyılda bir metropolün merkez ilçelerinde böylesi bir tablonun açığa çıkması halkı göçe zorluyor ve bu durum da çocuk ve kadınlarda farklı etkiler yaratıyor" şeklinde konuştu.

'Halk duygusal anlamda ciddi kırılmalar yaşandı'

Halkın duygusal anlamda ciddi kırılmalar yaşadığına dikkat çeken Bahar, "Halkın çok büyük kaygıları var. Ve durum bütünlüklü olarak tüm kesimleri etkilemektedir" vurgusunu yaptı. Bahar, yaşanan durumun aynı anda bir savaş suçu olduğunu ve kullanılan tank ve benzeri zırhlı araçların ağır silahların sadece devletin karşı tehlikelere karşı kendisini korumak için kullanıldığını ve sivillerin hele de bir devletin kendi vatandaşlarının yaşadığı bir alanda kullanılması konumlandırılması başlı başına bir insan hakları suçu olduğunu belirtti.

'Halktaki karşılığı güvenlik kaygısıdır'

Şehir merkezinin savaş alanlarına çevrilmesinin kanunda ya da anayasada karşılığı olmayan durumlar olduğuna dikkat çeken Bahar, "Şu an halktaki karşılığı güvenlik kaygısıdır. Yine halkın yaşam iradesinin görülmemesi durumudur. Bunun mevzuatta ve ya kanunda karşılığı olmadığı aşikârdır. Bireyler kendini güvende hissetmiyorsa ve maruz kaldığı durumlardan kaynaklı kopuş yaşar. Bunun yansıması sadece fiziki yok oluş değildir" dedi. Yaşanan durumun çatışma ya da şiddetle çözülemeyeceğine dikkat çeken Bahar, "Bu nokta da ancak ortak bir akılla buluşulup ortaklaşılıp bunun ancak karşılıklı olarak beli hakların verilmesi ve ortaklaşılması noktasında taleplerin dile getirilmesi ile sonuç alınabilir. Bu tür yıkımlarda müzakereyi ertelemek, şiddeti derinleştirmekten öteye gitmez. Yıkma yok etme göçertmenin yansıması çok daha etkili ve katmerli bir şekilde şiddet öfke duygu anlamında yansıma bulur" ifadelerinde bulundu.

(sy)