'AİHM toplu halde ölümlere giden yolu kısalttı'
09:01
Öykü Dilara Keskin/JINHA
ANKARA - Kürdistan'daki katliamlara ilişkin tedbir kararı vermeyen AİHM de bu katliamlardan sorumlu tutulurken, ÖHD'li avukatlardan Nuray Özdoğan, "AİHM'nin öncelikli hak ihlali riski yerine başka başka denklemleri dikkate alarak karar vermesi toplu halde ölümlere giden yolu kısaltmıştır" dedi.
Kürdistan'da öz yönetim alanlarında halka karşı saldırılarda yüzlerce kişi yaşamını yitirirken başta Cizre ve Sur olmak üzere birçok kişi hakkında avukatlar AİHM'e geçici tedbir kararı için başvurdu ancak AİHM'in başvuruları reddi üzerine de birçok kişi yaşamını yitirdi. Aralarında Cizre'de yaşamını yitiren AİHM'in tedbir kararı verdiği Cihan Kahraman'ın bulunduğu yurttaşlar ise kararlara rağmen hastaneye kaldırılmayarak yaşamını yitirmişti.
AİHM'in asıl amacı nedir?
Ölümle yüz yüze gelen, hak ihlallerinin had safhada yaşandığı kuşatmalarda yaşamını yitiren insanlar için tedbir kararı vermemesi AİHM'in de neye göre karar verdiği sorularını beraberinde getirdi. AİHM, uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi'ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkeme. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulü kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merci olarak geçiyor. AİHM'in iç tüzüğünün 39'uncu maddesi tedbir kararı almak için başvuru yapılıyor. Bu başvurunun kapsamı ise acil durumlar ve yaşam hakkının tehlikeye girdiği maddeler oluyor. Avukatlar da başvurularında bu maddeye dayanarak yapmıştı.
AİHM savunma istemekle sınırlı kaldı
İlk olarak AYM'nin bireysel başvuruları reddetmesiyle birlikte, iç hukuk yolları tükendi ve 28 Aralık 2015 tarihinde yasaklar AİHM'e taşıdı. Kürdistan'da yaşanan katliamlar için AİHM, Türkiye'den "acil izahat" istemekle sınırlı kaldı. AİHM'nin verdiği karar ise, "yasağın hukuki dayanağı, yaşam hakkının teminat altına alınıp alınmadığı, sağlık ve yiyecek gibi yaşamsal ihtiyaçlara ulaşımın engellenip engellenmediği" konusunda Türkiye savunma yapmasını istemesi dikkat çekmişti. AİHM'in izahat istemesinin ardından geçici tedbir kararı vermesi konusunda umutlar doğarken, AİHM kuruluş amacının dışına çıkarak tedbir kararı vermedi.
Katliamlara ismini yazdırdı
ÖHD ve MHD avukatları tarafından Cizre'deki Bostancı Sokak'ta bulunan 'vahşet bodrumunda' 26 kişi için tedbir kararı verilmesi talebiyle AİHM'e başvuruda bulunmuştu. Başvuruları her defasında reddeden AİHM'in ardından 26 kişi ağır katledildi. AİHM belgeleri de değerlendirme kapsamına almadı.
Cizre'de günlerce yaşanan vahşet ve sokağa çıkma yasaklarına karşı ÖHD avukatları tekrar AİHM'e başvuru yaptı, AİHM tedbir talebini AYM'nin tedbir kararı almakta yetkin olmasına dayandırarak, reddetti. AYM'de de sonuç değişmedi.
Cizre pratiğini Sur'da da sergiledi
Cizre'deki sürecin aynısı bu kez Diyarbakır'ın Sur ilçesinde yaşandı. Sur'da aralarında DİHA muhabiri Mazlum Dolan, 4 aylık bebek Elif Su Aslan da bodrumda mahsur kalmış ve avukatlar yine AİHM'e başvurmuştu. Bu başvurulara da red yanıtı geldi. AİHM'in kararlarını değerlendiren Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nden (ÖHD) avukat Nuray Özdoğan, AİHM'in tedbir kararlarını Sözleşme'nin 2. maddesi anlamında 'yaşama hakkına yönelik tehditler' ile 3. maddesi çerçevesinde yasaklanmış 'kötü muamelelere maruz kalma riski' halinde verdiğini ifade etti.
'Tedbir kararlarını da hükümet uygulamadı'
Sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerdeki ciddi yaşam hakkı ihlali riski nedeni ile yapılan sayısız başvurulardan bir kısmında mahkeme gerekli güvenlik önlemlerinin alınması hususunda hükümetin uyarıldığı ve Anayasa Mahkemesi yargısının işletilmesi gerektiği gerekçeleri ile ret kararları verildiğini söyleyen Nuray, alınmış tedbir kararları da bir tanesi hariç Türkiye hükümeti tarafından uygulanmadığı için başvurucuların yaşamlarını kaybettiğini hatırlattı.
AİHM tarihinin hiçbir döneminde bu kadar sayıda aynı zamanlı tedbir başvurusu ile karşı karşıya kalmadığını ifade eden Nuray, "Hak ihlallerinin yoğun olduğu coğrafyalarda tedbir kararları vermek AİHM açısından büyük bir yük olarak da görülmüştür. AİHM öncelikli amacının gerçekleşen ihlalleri tespit etmek ve tazmini olduğunu her daim belirtmiştir" dedi.
'Toplu katliamları hızlandırdı'
AİHM'in özellikle Cizre'de bodrum katlarda mahsur kalanlara dair tedbir hususunda olumlu karar vermemesinin, hukukçuları AYM'nin insafına bıraktığını belirterek, "Ne yazık ki buralardaki toplu katliamı hızlandırmış ve kolaylaştırmıştır" dedi. Nuray, tedbir kararının sadece Helin Öncü için uygulandığını, avukatların yasaklar nedeniyle veri sunmakta zorlandığını ancak AİHM'in hükümetin aykırı verilerine inandığını söyledi.
'Türkiye'nin insan hakları karnesine bakılmalıydı'
AİHM'in yaşanacak toplu katliamlara inanmasa bile Türkiye'nin insan hakları karnesine bakması gerektiğini hatırlatarak, şöyle devam etti: "İnsan hakları ihlalleri, yaşam hakkı ihlalleri, zorla yerinden ettirilme uygulamalarına karşı güçlü bir set örülmedikçe, hukuki güvence mekanizmaları güçlendirilmedikçe mülteci sorununun da sona ermeyeceğini görmekten uzak, kör bir politikanın yansımasıdır gördüklerimiz yaşadıklarımız.
'Yaralıların güvenliğini değil avukatları sorguladılar'
Ulusal yargının iktidardan bağımsız hareket edememenin yanı sıra ne yazık ki ulusalcı reflekslerle de davranmış, başvurucuların avukatlarına avukat müvekkil ilişkisi kapsamında sorulamayacak sorular yönlendirmiştir. Yaralı kişilerin nasıl güvenlik altına alınacağını tartışmak yerine avukatların avukatlıklarını sorgulayan şekilde başvurucuların örgüt üyesi olup olmadığı, bunlarla nasıl iletişime geçildiği, silahlı olup olmadıkları gibi sorular yöneltmişlerdir. AİHM nin öncelikli hak ihlali riski yerine başka başka denklemleri dikkate alarak karar vermesi toplu halde ölümlere giden yolu kısaltmıştır ne yazık ki."
(gc)