Av. Nuray Özdoğan: AYM, ‘Yaşam hakkınızı tanımıyorum’ diyor

09:09

Sibel Yükler/JINHA

ANKARA - AİHM’in, Türkiye’de yaşamları tehlikede olan kişiler için iç hukuka başvurulabileceğine ve böylece AYM’nin daha hızlı tedbir alabileceğine kanaat getirdiğini bildiren avukat Nuray Özdoğan, ancak AYM’in teknik bir ceza soruşturması yürüten savcılık makamı gibi hareket ettiğini belirtti. Hayati tehlike altında olanlar için ispat istemenin ‘ben yaşam hakkınızı tanımıyorum’ demek olduğuna dikkat çeken Nuray, risk olduğu bilgisinin tedbir kararı vermek için yeterli olduğunu bildirerek, AYM’nin sözleşme hükümlerini uygulamayarak aciz kaldığını söyledi.

Anayasa Mahkemesi (AYM) Kürdistan'da yaşananlara dair tedbir kararı taleplerini bir bir reddediyor. Daha önce Şırnak'ın Cizre ve Diyarbakır'ın Sur ilçesi dahil sokağa çıkma yasaklarına ilişkin tedbir taleplerini beş kez reddeden AYM, iki gün önce de Cizre'de bodrum katında bulunan yararlılara ilişkin tedbir talebini reddetmişti. Özgürlükçü Hukukçular Derneği'nden (ÖHD) avukatlar, Cizre'deki yaralıların yaşam hakkının ihlaline ilişkin AYM'ye tedbir kararı için başvuruda bulunmuş, AYM ise tedbir kararı için yapılan başvuruyu 19 kişinin “yaralı olup olmadığına ilişkin belirsizliğin” olduğunu iddia ederek tedbir kararını reddetmişti. Bunun üzerine ÖHD avukatları, AYM'nin Cizre'deki yaralılar için yapılan tedbir başvurusunu reddettiği kararı tedbir talebi ile AİHM'e taşıdı.

‘AYM, sözleşme hükümlerini uygulamakla sorumlu’

AYM'ye başvuran avukatlar arasında yer alan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi'nden avukat Nuray Özdoğan, AYM'nin skandal ret kararlarını JINHA'ya değerlendirdi. Anayasa Mahkemesi’nin sokağa çıkma yasağı olan bölgelerden yapılan başvuruları ret etmesi ve iç hukuk yolunun etkisiz olduğu gerekçesi ile 23 Ocak 2016 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne sağlık ve yaşam hakkı için başvuru yapıldığını, AİHM’in ise verdiği kararda tedbir talebini red etmeyerek incelenmesini ertelediğini söyleyen Nuray, “Hükümet, AİHM’e tedbir başvuruları sırasında sunduğu savunmada iç hukuk yolunun bulunduğunu, Anayasa Mahkemesi‘nin bu konuda yetkin olduğunu ve sözleşme hükümlerini uygulamakla sorumlu olduğunu belirtmiştir” dedi.

‘AYM’nin daha hızlı tedbir alması gerekiyor’

AİHM ise bilgiye erişim ve olguları anlama bakımından ulusal yargının öncelikle konuyu incelemesi gerektiğine ve ulusal yargının müdahalesi ile Türkiye’de yetkililerin, yaşamları tehlikede olan kişiler için daha etkili ve hızlı tedbir alabileceğine kanaat getirdiğini kaydeden Nuray, “AİHM kararlarına rağmen Türkiye’nin daha önceki tedbir kararlarını uygulamaması ve başvurucuların hayatlarını kaybetmesi karşısında AİHM’in AYM aracılığı ile yetkilileri harekete geçirme kaygısı da olduğu açıktır. AİHM, uygulanmayan kararları ile etkisiz bir başvuru merci haline getirilmesine de refleks göstermektedir” diye konuştu.

‘Avrupa Parlamentosu önlemler almalı’

AİHM’in aynı kararında başvurucuların hayatları ve fiziksel bütünlüklerini korumak için hükümeti tüm önlemleri alması konusunda uyardığını da hatırlatan Nuray, “Ancak AİHM kararlarının uygulanmaması, İnsan Hakları Sözleşme hükümlerinin ısrarlı ve sürekli ihlali karşısında Avrupa Parlamentosu Bakanlar Komitesi’nin daha etkili önlemler alması zorunluluğu doğmaktadır. AİHM şimdilik bu süreci işletmemek adına Türkiye yargısı ve yetkililerine şans tanımaktadır aslında. Ancak bu süreç ne yazık ki insanların hayatlarına mal olmaktadır” diye belirtti.

‘AYM, ceza soruşturması yürüten savcılık gibi’

Daha önce 112 ve 155 aranmadığı gerekçesi ile başvuruları ret eden AYM’nin bu kez, “kimliğini bilmediğim, nasıl yaralandığını bilmediğim kişilerin sağlık hakkına ulaşması için tedbir kararı veremem” dediği söyleyen Nuray, “Yüksek Yargı da ‘insan hakları hukukunu uygulamam’ diyor” ifadelerini kullandı. Yaşam hakkının en kutsal ve en tartışmasız hak olduğunu ve şüphe durumunda dahi korunması her türlü zorunlu bir hak olduğunu işaret eden Nuray, “Anayasa Mahkemesi , sokağa çıkma yasağının olduğu ve birçok ölüm ve yaralanmaların olduğu, keskin nişancı ateşi ile ölümlerin olduğu ve Ağustos ayından beri devam eden bir süreci hiç bilmiyormuş, Türkiye’de yaşayan yargıçlar değilmiş gibi yaşam hakkı ihlallerinde ne yazık hak ihlaline yol açanlara cesaret veren bir karar vermiştir. AİHM ‘İç Hukuka başvurun’ derken, iç hukukta yargıçların süreci daha iyi anlayacağı, tedbirleri daha hızlı ve etkin alacağını düşünerek karar vermiştir. Ancak AYM, sanki Türkiye’de ki bir mahkeme değilmiş gibi toplumsal olaylar ve süreçlerin dışında teknik bir ceza soruşturması yürüten savcılık makamı gibi hareket etmiştir” diye konuştu.

‘Tedbir; araştırma için değil, sağlık ulaşımı için istendi’

“Hayati tehlike altında olanların 'kimler olduğunu önce bana ispat edin' demek, ‘ben yaşam hakkınızı tanımıyorum’ demektir. AYM, ‘yaralanmanın ağır olup olmadığını ispat edin’ diyor bize. Yaşam hakkı ihlallerin risk oluştuğu anda bunu ispat etme yükümlülüğünü risk altındaki kişiden talep edemezsiniz” diyen Nuray, risk olduğu bilgisinin tedbir kararı vermek için yeterli olduğunu belirtti. Yaşam hakkının ihlali ihtimalinde öncelikli korunacak bir hak söz konusu olduğunu söyleyen Nuray, “AYM tedbir kararı alması halinde bunun devlet yetkilileri aleyhine bir durum oluşturacağı kaygısını taşımıştır. Oysaki AYM’ye yapılan başvuruda ihlal olup olmadığının araştırılması talep edilmemiş, sadece durumun aciliyeti ve hayati risk nedeni ile sağlığa ulaşımın sağlanması için tedbir alınması istenmiştir. Bu kararı dahi vermekte aciz kalmıştır mahkeme” diye konuştu.

Suçu ortaya çıkarmayanların suç ortaklığı

“Devletin yüksek güvenlik konsepti ne yazık ki yargıyı da içine almış, yargı makamları temel hak ve özgürlükleri koruma noktasında dahi etkisiz kalmıştır” diyen Nuray, hiçbir kurumun yaşam hakkından daha üstün bir korumayı hak etdiğinin altını çizerek, “İnsanlığa karşı suçlarda bu suçu işleyenlerin yanında bu suçun işlenişine herhangi bir şekilde ortak olanlar, bu suçların ortaya çıkarılmasını sağlamakta isteksiz davrananlar da aynı suçu işlemiş sayılır” dedi.

(fk)