'Kadının insan hakları fiili anlamda söz konusu değil'

09:07

Handan Tufan/JINHA

İZMİR - İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) ile insanlığın onarılmaya çalışıldığını söyleyen avukat Birgül Değirmenci, "Biz kazanmış haklarımızı vermeyeceğimiz gibi, kazanamadığımız haklarımızı da yaşama geçirilmesi için daha fazla mücadele içerisinde olacağız. Kadının insan hakları fiili anlamda söz konusu değildir. Bu mücadele devam edecek" dedi.

İnsan hakları mücadelesi, yüzyıllar boyu sürmüş olsa da bu hakların uluslararası alanda kabul görmesi oldukça yeni. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra insan hakları, ülkelerin kendi iç sorunları olmaktan çıkarıldı. 1945 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması imzalandı. Devletler, insanlığa ve insan haklarına karşı yapılan saldırıları uluslararası düzeyde önleme çabasına girdi. Buna bağlı olarak 10 Aralık 1948'de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB) imzalandı. Aradan geçen yıllarda bu bildirge fiili olarak yer bulamamışken, dünya üzerinde hak ihlallerine her gün bir yenisi de ekleniyor. 67 yıl önce imzalanan bildirgeye ilişkin avukat Birgül Değirmenci ile konuştuk.

'İmzaladık ama yaşama geçiremedik'

Beyanname ile insanlığın onarılmaya çalışıldığını söyleyen Birgül, "Bu nedenle o dönem için önemli bir adım. Ancak bu beyanname insan hakları getiremedi. Sadece raflarda bekletilen bir sözleşme olarak kaldı. Örneğin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde herkesin eşit olduğu yönünde düzenleme var. Ama baktığımız zaman 1948 yılından sonra insan hakları ihlallerinin farklı ülkelerde farklı şekillerde yaşandığını görüyoruz. Kendi ülkemize baktığımız zaman insan hakları ihlallerini çok fazla görebiliyoruz. İnsan hakları beyannamesini imzaladık ama yaşama geçiremedik. Bunlara ilişkin ne yapmamız gerekir? Bu soruna yönelik farklı ülkelerde farklı çözümler aranmıştır" dedi.

'Ayrımcılığın önlenmesi için bir sözleşme düzenlenmeli'

Aranan çözümlere ilişkin konuşan Birgül sözlerine şöyle devam etti: "Örneğin kadınlarla ilgili olarak insan hakları ihlallerinin önlenmesi için kadınların farklı sorunlarının olduğu ve farklı yaklaşımlarla çözülmesi gerektiğinden yola çıkılabilinir. Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesine dair bir sözleşme düzenlenmeli. Cinsiyet ayrımcılığı üzerinden kurulan ve ortadan kaldırılması için imzacı ülkelere hükümlülükler yüklenen bir sözleşme. Çocuklara ilişkin ise; çocuk yaşta çalıştırmanın, çocuk istismarının önlenmesine ilişkin çocuk hakları sözleşmesi yapılıyor. Yani temel hak ve özgürlükler dediğimiz insan hakları sadece bir çatı vazifesi görmekle beraber, onun altında korunması gereken kadınlar çocuklar mülteciler azınlıklar ve bu durumdaki tüm farklı yönelimdeki insanların temel hak ve özgürlüklerin korunması için ayrıca düzenlemelerin yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır."

'Ülkemizde insan hakları sınıfta kalmış durumda'

Özellikle savaş ortamında kadınların en çok mağdur edildiğini hatırlatan Birgül, "Bir hak ihlalinden ziyade bir mülkiyetin gasp edilmesi anlamına gelen cinsel saldırı vakalarını görebiliyoruz. Savaş dönemlerinde özellikle bu tür cinsel saldırı olaylarının artmasından kaynaklı; bu suçun suç olarak değerlendirilmesi. Dünyada ve Türkiye'de yasal anlamda eşitlik, kardeşlik, dostluk, dayanışma ve benzer kelimeler sözleşmelerde anayasalarda vardır. Dünyadaki birçok düzenlemede de vardır. Ama fiili anlamda bunların yaşama geçirilmesinde ciddi problemler halen yaşamaya devam ediyoruz. En yakımızda Suruç katliamını, Ankara katliamı ve kültür değerlerinin korunması için barış diye seslenen bir hukuk adamı; Tahir Elçi'nin nasıl öldürüldüğünü gösterebiliriz. İnsan hakları ülkemizde muhalif reddedecek sessiz kalacak bir düzeyde olduğu zaman varmış gibi görünür. Ülkemizde insan hakları sınıfta kalmış durumda" diye belirtti.

'Bu mücadele devam edecek'

Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesinin tüm dünyada kabul edilmiş olduğuna değinen Birgül, "Çünkü kadına cinsiyetinden ötürü ayrımcılık yapılmamasını içerir. Türkiye bu cinsiyet ayrımcılığı yapılmamasına ilişkin dünyada ilk yargılanan ve ceza alan ülkelerden biri. Bu ayıbını ortadan kaldırmak için 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi imzaladı. Ama maalesef Türkiye bu konuda sorumluluklarını yerine getirmiyor" dedi. Cinsel saldırı davalarında erkekten çok kadının yargılandığına dikkat çeken Birgül, "Suçlu kadınmış gibi anlayışla sorgulaması yapılıyor. Kadın ikinci kez orada bir şiddete maruz kalıyor. Buda devletin bir şiddeti oluyor. Verilen kararlarda ise genelde iyi hal indirimi adı altında erkek korunmaya çalışılıyor. Kadının kimliğinden ziyade kadının tarihsel süreç içerisinde süreçli rol ve sorumlulukları ile donattıkları bir kavram içerisine hapseden bir anlayış var. Bunu kabul etmiyoruz. Bu mücadele devam ediyor. Biz kazanmış haklarımızı vermeyeceğimiz gibi, kazanamadığımız haklarımızı da yaşama geçirilmesi için daha fazla mücadele içerisinde olacağız. Kadının insan hakları fiili anlamda söz konusu değildir. Bu mücadele devam edecek" ifadelerinde bulundu.

(mg)