ÖHD: Türkiye'nin IŞİD'e desteği teşhir edilmeden katliam sorumluluğu tartışılamaz

15:42

JINHA

HABER MERKEZİ - ÖHD Ankara Şubesi, Ankara Katliamı soruşturmasına ilişkin 11 sayfalık rapor hazırladı. Hazırlanan raporda soruşturmaya ilişkin eleştirilere yer verilirken, Diyarbakır ve Suruç katliamının soruşturmalarına ilişkin açıklamalarda bulunuyor.

Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) Ankara Şubesi, Ankara Katliamı soruşturmasına ilişkin 11 sayfalık bir eleştiri raporu hazırladı. Raporda, KESK, DİSK, TTB, TMMOB çağrısı ile çok sayıda demokratik kitle örgütü HDP, EMEP, CHP gibi birçok siyasi parti ve yurttaşların katılımıyla yapılması planlanan "Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi"inde yaşanan katliama ilişkin yürütülen soruşturmaya yönelik tespit ve değerlendirmelerin sunulduğu bildirildi. Yaşanan katliamların sorumlularının tespiti, yargı önüne çıkarılması bu suçların soruşturulmasının etkin takibi ile imkanlı olduğunun belirtildiği raporda, bombalama eylemlerinin birbiriyle bağlantılı olduğundan 05 Haziran 2015 Diyarbakır ve 20 Temmuz 2015 Suruç Katliamları hakkındaki tespitlerinde raporda yer aldığı söylendi.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara'da yaşanan patlamalarda metal bilyelerle güçlendirilmiş TNT tipi bombaların kullanıldığı belirtilen raporda, "Diyarbakır patlamasıyla ilgili Orhan Gönder isimli Adıyaman'da ki İslam Çay Ocağı'nda örgülenen IŞİD bağlantılı olduğu ifade edilen kişi tutuklandı. Suruç katliamında da DNA eşleşmesi sonucunda bombacının Abdurrahman Alagöz olduğu bilgisi kamuoyuyla paylaşıldı. Abdurrahman Alagöz'ün Adıyaman'daki İslam Çay Ocağında örgütlenen IŞİD bağlantılı olduğu, Diyarbakır Patlamasının faili olarak tespit edilen Orhan Gönder ile birlikte aynı dönemde IŞİD'e katıldığı iddiaları basında yer almıştır. Ayrıca Abdurrrahman Alagöz'ün babasının Suruç Katliamından 2 ay önce oğulları Yunus Emre Alagöz ve Abdurrrahman Alagöz hakkında kayıp oldukları ve IŞİD'e katıldıklarına yönelik Emniyet makamlarına bildirimde bulunduğu bilgilerine de yer verilmiştir" denildi.

'Eylemlere müdahale aşikarken polisler neredeydi?'

Ankara'da 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilen katliamdan önce, faillerin kimliklerinin bilindiği basında yer aldığı ifade edilen raporda, "Suruç Katliamı faillerinden Abdurrrahman Alagöz'ün kardeşi olduğu ifade edilen Yunus Emre Alagöz ile Diyarbakır ve Suruç Katliamlarının örgütleyicisi konumunda olduğu ifade edilen Mahmut Gazi Dündar'ın kardeşi olan Ömer Deniz Dündar'ın isimleri telaffuz edilmiştir. Diğer katliamlarla ilişkileri nedeniyle de haklarında istihbari bilgi olduğu anlaşılan intihar bomba eylemini gerçekleştiren kişilerin de arasında bulunduğu 16 kişilik bir listenin 10 Ekim Katliamından 3 gün önce Ankara Emniyetine ihbar edildiği de ciddi iddialar arasındadır" diye kaydedildi.

Raporda, Türkiye'de basın açıklamaları dahil olmak üzere yükümlülüğü devletlerin üzerine düşmekteyse de Türkiye'de basın açıklamaları dahil olmak üzere kolluk kuvvetlerinin bu tür gösteri ve toplantılara hukuka aykırı şekilde güç kullandığının aşikar bir durum olduğu belirtildi.

'Yaralılara kimyasal kullanıldı dağılmak isteyenler coplandı'

Patlamadan sonra ulaşılan görgü tanıklarının söylemlerinden, mobese görüntü kayıtlarından, amatör kamera çekimleri ve patlamaların gerçekleştirildiği hat üzerinde olay anında hiçbir kolluk kuvvetinin bulunmadığına dikkat çekilen açıklamada, "Bugüne gelindiğinde de olaya bağlı hiçbir kolluk kuvvetinin yaralanma yahut ölümünün kaydedilmediği bilinmektedir. Yaralılara ilk müdahale TTB ve SES üyesi sağlık emekçileri tarafından gerçekleştirilmek istendi. Ambulanslar az sayıda ve 40 dakika sonra geldi. Dehşete düşen göstericiler ve yaralılar da kolluk kuvvetleri tarafından hali hazırda kaos içindeki olay yerine sürüklendi. Sıhhiye ve Yenimahalle yönlerinden gelen çevik kuvvet ekipleri gaz tüfeği kullanarak ağır yaralıların ve yaralıların olduğu alanda göz yaşartıcı kimyasal kullandı. Alana iki adet 'akrep' tipli araç getirildi. TOMA 5 sürekli olarak olay yerinde hareket halindeyken, TOMA 1 ve TOMA 21'in ise önündeki ıslaklık dar menzil içinde olsa olay yerinde su sıkıldığını göstermektedir. Olay yerinden dağılmak isteyen kitleye polislerin coplarla saldırıldığı da görülmektedir" denildi.

'Katliam sonrası soruşturma(ma)'

Adli mercilerinde olay sonrası müdahilliğinin çok ağır olmakla birçok eksikliği de beraberinde getirdiği ifade edilen açıklamada, "Bombalama eyleminin soruşturulması derhal, tarafsız ve etkili nitelikte olmak zorundadır. Patlamaların gerçekleşmesinden yaklaşık 1.5 saat sonra Olay Yeri İnceleme ekipleri geldiğinde, henüz Savcı gelmediği için işlemlere başlanmamıştır. Patlamanın gerçekleşmesinden 2.5 saat sonra Başsavcı vekili olay yerine gelerek, başka savcıların görevlendirileceğini ifade etmiş, nihayetinde sadece 2 Savcı olay yeri incelemesinde hazır bulunmuştur. Olay yeri inceleme işlemleri başlatıldığında delillerin kaybolmasının önlenmesi, derinlemesine soruşturma yürütülmesinin güvence altına alınması amacıyla hazır bulunmak isteyen avukatlar olay yerinden uzaklaştırılmış ve sadece sınırlı sayıda avukatın hazır bulunmasına izin verilmiştir" şeklinde kaydedildi.

Katliamına ilişkin kısıtlılık kararı "Soruşturmanın Gizliliği"

Raporda şu ifadelere yer verildi: "Faillerin/sorumluların açığa çıkarılmasından çok uzak bir noktada olduğumuz 5 Haziran 2015 Diyarbakır ve 20 Temmuz 2015 Suruç Katliamı soruşturmalarında görülen soruşturma dosyasının kısıtlılığı, 10 Ekim 2015 Ankara Katliamının da tipik özelliği olarak ön plana çıkmaktadır. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından yürütülen bu soruşturmada, Savcılığın talebi doğrultusunda, Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından 2015/3985 D. İş sayı ile tarihsiz karar ile soruşturma dosyasının incelenmesi ve dosyadan örnek alınması kısıtlanmıştır. Karar tarihsiz olmakla birlikte, olay anından, ilk andan bu yana soruşturma dosyasından bilgi alınması ve örnek alınması imkanı bulunmamaktadır. Kısıtlılık kararı olayın başından itibaren fiili olarak uygulanmıştır. Soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilme olasılığı gerekçesi ile, CMK 153/2 maddesi uyarınca şüpheliler müdafilerinin soruşturma dosyasını incelemesi ve dosyadan örnek alma yetkisinin kısıtlanmasına ilişkin kararın, ceza muhakemesinin amacı ve yöntemi bakımından kabul edilmeyecek şekilde yaşamını yitirenler ile yakınları ve yaralananlar ile yakınları olarak yer alan müşteki ve vekillerinin yine genel olarak olayın aydınlatılmasını bekleyen kamuoyu aleyhine uygulandığı düşünülmektedir. Bunun gibi soruşturmada henüz şüpheli dahi tespit edilmeden şüpheli ve müdafinin inceleme yetkisine yönelik kısıtlama kararı mağdur ve vekillerinin soruşturmadan uzak tutulması iradesini ortaya koymaktadır" denildi.

Raporda soruşturmaya dair yapılan açıklamaların güncelleneceği belirtilirken aşağıda yazılı hususların altı çizildi:

* Türkiye'nin IŞİD'e ve benzeri örgütlenmelere verdiği destek teşhis ve teşhir edilmeden, katliamın sorumluluğu hukuken tartışılamaz.
* Ankara'da gerçekleşen katliam, öncülleriyle birlikte değerlendirilmeden açığa kavuşturulamaz.
* Olayın faili olduğu yönünde ciddi deliller bulunan İŞİD ve benzeri örgütlenmelerin Türkiye yapılanmaları yahut bu örgütlerin devlet içindeki bağlı unsurlarının teşhiri ancak demokratik bir zemin oluşması halinde imkanlıdır.
* Soruşturma konusu fiillerin insanlığa karşı işlenen suç kapsamında değerlendirilip ulusal, uluslararası soruşturma usul ve takip mekanizmalarının işletilerek ilerlemesi gereklidir.
* Soruşturma, Savcılık ve bağımsız soruşturmacılar yönetimine alınmadan ilerleyemez. Katliamın siyasi bağlantılarını da araştırabilme iradesi gösterecek etkin/bağımsız bir soruşturma yürütülmelidir. Buna uygun soruşturmacılar belirlenmelidir.
* Mağdur/müşteki ve yakınları ile avukatlarının bilgi ve belge erişiminin kısıtlanmasına derhal son verilmelidir. Mağdur/müştekilere ve vekillerine yönelik düşman hukuku uygulamasına son verilmelidir.
* Yaşanan katliamın psikolojik-sosyal travması bu kadar ağır iken devlet yetkililerinin muhalefeti suçlayan manipülatif söylemlerine ve olay özgünlüğünde de Barış mücadelesi yürütenlere dönük düşmanlaştıran, hedef gösteren ifade ve beyanlarına derhal son vermesi gerekmektedir."

(dk)