'Bir kentte ağır silahların kullanılması savaş suçudur'
09:04
JINHA
İSTANBUL - Cizre'de yaşanan 9 günlük sıkıyönetimle 23 sivil yurttaşın katledilmesinin ardından bölgeye giden yaklaşık 300 avukat içerisinde yer alan avukat Several Ballıkaya, "Ülke sınırları içerisinde ya da dışında bir kente yönelik savaş ilanı ederek ağır silahların kullanılması bir savaş suçudur" dedi.
AKP hükümetinin devreye koyduğu savaş konsepti kapsamında Cizre'de uygulanan 9 günlük sıkıyönetim geride 23 sivilin katledildiği bir kara tablo bıraktı. Halkın direnişi ve devletin katilamı ile akıllara kazınan Cizre'de yaşanan bu durumu yerinde görmek için Cizre'ye giden Türkiye'nin farklı illerinden yaklaşık 300 avukattan biri olan avukat Several Ballıkaya, gözlemlerini ve 9 günlük sokağa çıkma yasağının Türkiye hukuk sistemi ve Uluslararası Ceza Mahkemelerinde karşılığının ne olduğunu anlattı.
'Bir kentin baştan başa nasıl yıkıldığını gördük'
Cizre'ye ilk girdikleri andan itibaren karşılaştıkları manzara karşısında diyecek bir sözün olmadığına dikkat çeken Several, "İlk gördüğümüz bina Roni apartmanı cudi caddesi üzerinde. O apartmana saldırı sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı ilan edildikten 2 saat sonra yapıldı. 9 katlı apartmanın 8 katındaki bütün insanların tamamı bir odaya hepinizi öldürürüz tehdidi ile polis tarafından kilitlenmiş. 'Siz hepiniz ermenisiniz hepinizi öldüreceğiz' demişler insanlara" diye belirtti. Çevre köylerden 1990'lı yıllarda yaşanan olaylardan dolayı göç alan Cizre'nin nüfusun çok kalabalık olduğunu hatırlatan Several, yıkılan evlerin hepsinde 10-15 kişinin bir arada yaşadığını söyledi. Several, "Bütün bunları bilerek bu evlere ateş etmişler. Bütün arkadaşlarımızın ortak gözlemi, bu derece bir yıkım yüzlerce kişinin ölümüne yol açabilecek boyuttaydı. Cire'de patlamamış bir sürü bomba vardı. Biz bunların bir kısmını delil amaçlı kullanılan silahların ne oluğunu saptamak için topladık" dedi.
'Cizre'deki herşey tamamen öldürmeye imhaya yönelik'
Cizre'de 23 sivilin keskin nişancı tarafından hedef alınarak öldürüldüğünü kendi gözlemlerinde de gördüğünü söyleyen Several, bir şekilde evlerinin dışına çıkmaya çalışan, ihtiyaçlarını karşılamak için veya bir an pencere önünde görünen insanlara ateş edildiğini anlattı. Several, "Yaşları da 35 günlük bir bebek ve 80 yaşına kadar değişen tümü sivil insan. Son gün yaşanan ölüm de ekmek almak için dışarı çıkan 80 yaşındaki Mehmet Erdoğan'ın yine bir keskin nişancı tarafından başından vurulması ile gerçekleştirildi. Bütün bunlar bir yıkım. Biz bunların hepsini raporlarımızda tüm detayları ile yaşanan tüm hak ihlallerini anlatacağız" diye konuştu.
'Cizre'de büyük bir savaş suçu işlendi'
Cize'de büyük bir savaş suçunun işlendiğini söyleyen Several, halkın açlığa,susuzluğua ve salgın hastalıklara maruz bırakılarak yok edilmeye çalışıldığını vurguladı. Several, öncelikle sokağa çıkma yasağı ile insanların can güvenliğine yönelik bir suçun olduğunu ve bunun Cenevre Savaş Kuralları'nın tamamına aykırı olduğunu ifade etti. Severay sözlerine şöyle devam etti: "Bir ülkenin kendi vatandaşlarına karşı sorumluluklarını bir kenara bırakalım, bu tamamen bir suçtur. Devlet ölen 23 kişinin içinden sivil olmayan tek bir kişiyi ilan etmedi. Bunu ilan etmesi gerekirdi şimdiye kadar. Varsayalım ki orada devlete karşı direnen insanlar var ama burada önemli olan bunların sivil olması. Bir çatışma ortamında 'Ben bunu öldürdüm kimliği budur' diye açıklaması gerekiyor. İlçenin tüm elektirik direkleri, klimaları keskin nişancılar tarafından hedef alınıp imha edildiğini gördük."
'Zulme karşı direniş en temel insan haklarından birisidir'
Cizre'de gerçekleştirilen saldırıların tamamen kenti yok etmeye dönük olduğunun altını çizen Several, "Birleşmiş Milletler kuralına göre; kendisine yönelik baskıya, zulme ve imhaya karşı direnmek bir haktı. Dolayısıyla hukuk sistemine bakarsanız meşru müdafaanın tanımı güvenlik kuvvetinden de gelse sizin can güvenliğinize yönelik meşru savunma hakkınıza sahipsiniz der. Bu güvenlik kuvveti sizi öldürmeye çalışıyorsa güvenlik kuvvettinin sizi öldürmeye hakkı yok. Olaya böyle bakmak gerekiyor. Cizre'de insanların kendisine yönelik imhayı gördüğünü anlamamız lazım. Orada yapılan savunmalar tankın evlere girmesini önlemektir aslında. Gerçeklik budur" sözlerine yer verdi. 15 insanın yaşadığı eve tankın girdiğini gördüklerini anlatan Several, devletin oradaki insanların kendilerine yönelik saldırılara karşı aldıkları öz savunmalarının sorgusunun yapılamayacağını söyleyerek, "Gerçekten imha ve zulümdür yapılan. Zulme karşı direniş en temel insan haklarından birisidir. Birleşmiş milletlerinde kabul ettiği ve Türkiye mevzuatında da olan bir düzenlemedir" ifadelerini kullandı.
'Valilere tanınan yetkilerle her vali o bölgenin imparatoru oldu'
Valilere verilen yetkilerin tamamen yasa dışı ve hukuka aykırı bir davranış olduğunun altını çizen Several, Cizre'de yaşananların Türkiye hukuk sisteminde de yeri olmadığını dile getirdi. Several, Cizre'de yaşanan hukuksuzluğun sadece süre açısından değerlendirilemeyeceğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: "Valilere o kadar olağan üstü yetkiler tanındı ki her vali bir bölgenin imparatoru oldu. 5442 sayılı yasanın 11/ C maddesine göre ilan ettiler sokağa çıkma yasağını. Ama valiliğin böyle bir hakkı yok aslında. Sokağa çıkma yasağı, bir kenti tedbir olarak belli bir güvenlik, savaş hali ve salgın gibi nedenlerle insanların güvenliğini sağlamak için alınacak bir karar. Onun dışında da 11/ C maddesi güvenlik ve insanların huzurundan söz ediyor. Fakat böyle bir huzur bozucu bir durum olmadığı gibi valilik yasada olmayan bir yetkiyi kullanarak tüm kente sokağa çıkma yasağı ilan etmiş. Bu açıdan bu tedbirin tamamı hukuk dışı. İl özel idari kanunu valilik buna dayanarak sokağa çıkma yasağı ilan etti ama kesinlikle bu yetkiyi valiliğe vermiyor. Herhangi bir sebebten alınan tedbir insanın yaşama, can güvenliğini, sehayat hakkını, haberleşme hakkını tümden ortadan çıkartacak şekilde uygulanamaz. Kesinlikle yasada olmayan valiliğin aldığı bu karar anayasada düzenlenmemiş. Bu haklar ihlal edilemezdi. Cizre'de uygulanan budur. Valilik bir talimatla şu kentte yaşayan herkesin tümünün yaşam hakkını can güvenliğini, sağlık, haberleşme, konut dokunulmazlığı, seyahat gibi sayılabilecek anayasadaki tüm haklarını ortadan kaldırıyor. Anayasa mahkemesinin ya da danıştayın idare mahkemesine bu şekilde başvurular var kesinlikle iptal edilmesi gereken birşey. Özellikle anayasa mahkemesi, iç güvenlik paketinde yapılan bir düzenleme olduğu için bunu da dikkate alarak değerlendirmesi gerekir."
'Türkiye Cizre'de yaşananlardan dolayı mahkum olacaktır'
Several, Uluslararası mahkemede yaşama ve diğer bütün hakların güvence altına alındığını anlattı. Several, "Ben Cizre'de yaşanan tüm hak ihlallerinin Türkiye'nin mahkum edileceğiyle sonuçlanacağını düşünüyorum. Bir kente ağır savaş silahlarının kullanılması bir savaş suçu. Bir ülkenin savaş suçu işlemesi için illa ki başka bir ülke sınırlarında işlemesi gerekmiyor. Kendi ülkesine topyekün savaş ilan eden bir ülke savaş suçunu işlemiş sayılır" dedi. Orada bulunan bütün avukatların ortak hedeflerinin yaşanan herşeyin tüm dünya kamuoyuna duyurmak için çabalamak olduğuna vurgu yapan Several, "İnsanların görmesini sağlamak son derece önemliydi. Biz o gözlemlerimizi bütün dünyanın görmesini sağlayacağız. Bütün dünya devletlerinin özellikle hukuk örgütlerinin ve basın yayın organlarının görmesini sağlıyacağız. İhlallerle ilgili yasal başvuru yollarının kullanılması gerekiyor. Sonucu ne olursa olsun. Türkiye'de sonuç alınabilir olanağı var mıdır yok mudur bilmiyorum, çünkü adalet sağlıklı işlemiyor burada ama yine de kullanacağız. Olmadığında da uluslararası hukuk başvuru yollarını kullanarak devletin işlediği suçların açığa çıkması konusunda elimizden gelen herşeyi yapacağız. Biz Cizre halkının yanındayız ve ihtiyaç duydukları her anda onları aydınlatmaya ve haklarını temsil etmek konusunda elimizde gelen herşeyi yapacağız" dedi.
(ro/dc/fk)