Tacize direnen ve işten atılan Kastaş işçisi kadınlar anlatıyor
09:05
Özgü Özütok / JINHA
İZMİR - Çiğli Organize Sanayi Bölgesi, Kastaş Kauçuk fabrikasında çalışan Sonay Tezcan ve Kardelen Yoğunğan sömürüye, cinsiyetçi söylemlere, tacize karşı çıktıkları için işten atıldılar. 25 Mart'tan itibaren fabrika önünde direnen iki kadın işçi, tüm kadın işçi arkadaşları için mücadeleye devam edeceklerini ve büyüteceklerini söyledi.
Kastaş Kauçuk fabrikasında 25 Mart tarihinde işten atılan Sonay Tezcan ve Kardelen Yoğunğan o zamandan beri fabrika önünde direnmeye devam ediyor. Sömürüye , tacize karşı çıktıkları için işten atılan iki kadın işçi, talepleri kabul edilene kadar fabrika önünde direnmeye ve direnişi büyütmeye kararlı.
'Baskı, kadın işçi çoğunlukta olduğu için kadın kimliğine dönük yaşanıyor'
Direnişçi kadınlardan Kardelen Yoğunğan (26) yaşında. Üniversite hayatı boyunca okul harçlığını çıkarabilmek için çeşitli fabrikalarda çalışan Kardelen, biyoloji bölümü mezunu. Üniversiteden mezun olunca işsizler kervanına katılan Kardelen, mesleğini yapamıyor ve fabrikada çalışma hayatına devam ediyor. Kardelen, Kastaş fabrikasında yaklaşık 420 kişinin çalıştığını ve 250'sinin kadın çalışanlardan oluştuğunu belirtiyor. Fabrikada onun gibi üniversite mezunu birçok çalışan olduğunu söyleyen Kardelen, "Lise ve üniversiteyi okurken bile sömürü koşullarının içinde olduğumu anladım. Burada çalışan işçilerin içinde de benim gibi üniversite mezunları var. Burası kadın işçilerin çoğunlukta çalıştığı bir fabrika ve kadınlar üretim bölümünde çalışıyor. Fabrikada sayı sistemi var. Üretimdeki sayıyı çıkarabilmek için baskı uygulanıyor. İstedikleri sayıya ulaşamıyorsan büyük bir hakarete uğruyorsun hatta ceza olarak yapamayacağın işlere veriliyorsun. Sonrasında da tazminatını almadan bırakıp gitmeni istiyorlar. Bu baskıyı ve hakareti uygulayan da başımızdaki formen, bu durum onunla simgeleşmiş durumda. Baskı, kadın işçi çoğunlukta olduğu için kadın kimliğine dönük yaşanıyor" dedi.
'Bu bir taciz ve kimliğimize yönelik bir onursuzlaştırmadır'
Kardelen formenin (işçilerle ilgilenen yönetici) kadın işçilere yönelik fiziksel ve sözlü tacizde bulunduğunu belirtti. Kadınların dış görünüşleriyle ilgili ithamlarda bulunduğunu ve cinsiyeçi söylemlerle sürekli olarak kadınlara tacizde bulunduğunu söyleyen Kardelen, "Tabi bunu kadının toplumdaki ezilmişliğinden, sinmişliğinden kaynaklı genel bir duruma dönüştürmüş durumdalar. Aslında kimliğimize yönelik bir saldırı olmasına rağmen taciz olarak algılanmıyor. Bu bir taciz ve kimliğimize yönelik bir onursuzlaştırmadır. İçeride hukuksuz kesintiler de yapılıyor. 1 gün izin aldıysanız 2 günlük ücret kesintisi yapılabiliyor. Yemekler çok kötü, içinden kıl, kurt, poşet gibi maddeler çıkıyor. Bunları gösterdiğimizde 'Evinizde de çıkabilir, ne var bunda' deniyor. Böyle durumları sıradanlaştırıyorlar. Soyunma odaları da çok dar, tuvaletler hijyenik değil" şeklinde yaşadıkları durumu anlattı.
'Onurumuza sahip çıkmazsak ekmeğimize de sahip çıkamayız'
Yaşadıkları tacize ve onursuzlaştırmaya karşı fabrikada örgütlenmeye başladıklarını söyleyen Kardelen, "Bu sorunların aşılması için bizim talep etmemiz gerekiyordu. Yaşadığımız sorunları fark ettiğimiz andan itibaren örgütlenmeye başladık. Sosyalist bir insan olduğum için de bu baskıya, hakarete, insanların onusuzlaştırılmasına tahammül edemedim. Onurumuza sahip çıkmazsak ekmeğimize de sahip çıkamayız. Bu anlamda bir komite çalışmamız oldu. Sonrasında yaşadığımız sorunları çarpıcı bir dille anlatan bir bildiri yazmaya karar verdik. Bildirileri soyunma odasında dolaplara bıraktık. Bu fabrikada büyük etki yarattı. Kimileri bildiriye sahip çıkarken kimileri sessiz kalmayı tercih etti" şeklinde konuştu.
'Mobbing, baskı, taciz uygulamalarının son bulmasını istiyoruz'
Kardelen, bildirileri kendilerinin yazmasının ortaya çıkmasıyla birlikte gelişen süreci anlatarak şöyle dedi: "Fabrikada yapılan bir spor esnasında iş güvenlikçinin elinden mikrofonu alıp bütün arkadaşlarımıza fabrikada yaşananları anlattık. Formenin tutumunu davranışlarını teşhir ettik. Sonrasında da işten çıkarıldık. Zaten bu fabrikada işten atma diye bir şey yok, istedikleri sayılar çıkmıyorsa eğer bir şeye karşı gelmişsen bezdirip, yıldırıp bırakıp gitmeni istiyorlar. Biz onlara direnişle cevap verince yönetim de oldukça şaşırdı. Biz tüm işçi kadınlar adına buradayız. Taleplerimiz aslında tüm işçi kadınların talepleri. Mobbing, baskı ve taciz uygulamalarının son bulmasını istiyoruz. Bunlar birçok fabrikada yaşanan durum. Bizim fabrikadaki formen ve müdürün işine son verilmesini istiyoruz. Biz işimizi geri istiyoruz çünkü haksız yere işten atıldık. Hakareti, baskıyı uygulayanlar içeride biz dışarıdayız. Bağımsız bir heyetin kurulup fabrikanın denetlenmesini istiyoruz. Kadınlarla erkekler aynı işi yapmasına rağmen kadınlarınki ek gelir olarak görüldükleri için daha az ücret alıyorlar. Performans dayatmasına maruz kalıyorlar ve daha çok sayı isteniyor. Biz de eşit işe eşit ücret istiyoruz."
'Ben depoda erkeklerin bile kaldıramadığı kasaları kaldırıyordum'
Bir buçuk senedir Kastaş'ta çalışan Sonay Tezcan ise böylece isçi sınıfını tanımış olduğunu vurguluyor. Sonay, "Ben hep küçük burjuva insanların arasında yaşadım. İşçi sınıfının örgütlenmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü işçiyi işçiden başka kimse anlamıyor. Beyaz yakalılar da işçi de olsalar onlar da anlamıyorlar ama aynı eziyeti hep birlikte çekiyoruz. Sırf üniversite okuduğum için beni depo bölümüne aldılar. Aslında iş hukukuna göre depoda kadın işçi çalıştırılamaz. Ben depoda erkeklerin bile kaldıramadığı kasaları kaldırıyordum. Hala belim ve boynumda ağrı var. Arkadaşlarım daha çok kadınların bölümündeydi ve çok daha ağır şartlardı. Performans sisteminde çalışıyorlar ve buna insanlık dışı bir uygulama diyebiliriz. İnsanları birbirine karşı rekabete zorluyor, güvensizleştiriyor. İnsanlar bir araya geldiklerinde bile bu sebepten ne paylaşacaklarını bile bilemiyorlar. Performans sisteminin asıl amacı sömürüyü azgınlaştırmak, daha fazla kar elde etmek ama bu sömürü kadınlar üzerinde olduğu için mesele çifte bir soruna dönüşüyor. Burada kadınlar aşağılanıyor, hakarete uğruyor. Burada yaptıkları işin bir ek gelir olduğu söyleniyor" diyerek işçi sınıfıyla tanışmasını özetliyor.
'Öyle bir korku saltanatı kurmuşlar ki insanlar köleleştirilmiş durumda'
Sonay, bildiri dağıtanların içinde olduğunun anlaşılmasıyla yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: "Bildiriyi hazırladığımızda 1 buçuk senedir yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen arkadaşımız ismimizi formene vermiş. Bunda ne çıkarı olduğunu düşünüyorum ve hala bulabilmişte değilim. Öyle bir korku saltanatı kurmuşlar ki insanlar köleleştirilmiş durumda. Haftalık yaptıkları toplantılarda insanların zaaflarını konuşuyorlar. Bizim tepkimizde güçlü oldu. İşten atıldığımızda çıkıp gitmedik. Burada kurduğumuz çadırla direnişimize devam ediyoruz. Çıkıp gitmek burada çalışan yüzlerce arkadaşımıza ihanet etmek olurdu. Başka fabrikalarda çalışan birçok arkadaşta taleplerimizi sahipleniyorlar."
Yalnız olmadıklarını ve haklı olduklarına da inançlarının büyük olduğunu ifade eden Sonay, "Taleplerimizin kabul edileceğini düşünüyoruz. Birçok insan çadırımıza gelip destek oldu. Ziyaretçimiz ve destekçimiz çok var. Bunun bütün kadın işçilerin problemleri ve talepleri olduğunu bildiğimiz için ilgiyi de anlayabiliyoruz. İrademizi orataya koyduk, taleplerimiz kabul edilene kadar burada olacağımızı söyledik. Herkesi mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. İleriye dönük olarak bir imza kampanyası planlıyoruz. Sadece sanayi bölgesinde değil kent meydanlarında stantlar kurarak bütün kamuoyunun ilgisini ve desteğini alabileceğimize inanıyoruz" şeklinde konuştu.
(dk)