Eşit şartlarda eğitim ancak özyönetim modeliyle hayata geçebilir

09:01

Tekoşin Tekin/ JINHA

AMED - Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Müyesser Gülcemal, özyönetimin modelinde eğitim boyutunun nasıl işlenmesi gerektiğine dair değerlendirmelerde bulunarak, "Eşit şartlarda eğitim ancak özyönetim modeliyle hayata geçebilir. Eğitim halk için var olan bir şeydir ve bizim de halka vereceğimiz eğitim hizmetinin halkın dilini, dinini, kültürünü yok saymayacak şekilde olması gerekiyor" dedi.

Özyönetimin 9 boyutundan biri olan eğitimin, öz yönetimlerin ilan edildiği yerlerde nasıl hayata geçirilmesi gerektiği üzerine açıklamalarda bulunan Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Müyesser Gülcemal, eğitimin maddi statülere sığdırılmasının doğru olmadığını söyledi. Eğitim hizmetinin halk için verilen bir hizmet olduğunu belirten Müyesser, halkın diline, dinine, kültürüne ve tarihine uygun bir eğitim sisteminin gelişmesi gerektiğini vurguladı. İnsanların istediği dilde eğitim alabileceklerini söyleyen Müyesser, öz yönetimlerin bu anlamda çok önemli olduğunu ifade etti. Öz yönetimlerin ilan edildiği bölgelerde eğitim sisteminin ne düzeyde olması gerektiğine halkın karar vereceğini belirten Müyesser, halkın dilinin, dininin, kültürünün yasaklanamayacağını belirtti.

'Öz yönetimler birleşmeyi ve gelişmeyi sağlamıştır'

Ulus-devlet modelinin iktidarcı ve merkeziyetçi olduğunu söyleyen Müyesser, "Ulus-devlet modeli tüm yetkileri kendinde toplar, bölüştürücü ve ayrıştırıcıdır. Dünyanın pek çok ülkesinde ulus-devletler artık toplumların halkların ihtiyacına cevap veremiyor. Çözülme noktaları ise beraberinde ve alternatif olarak özyönetimleri, federatif yapıları ya da konfederal yapıları getiriyor" şeklinde konuştu. Bu yapıların ayrıştırmayı değil aksine birleştirici olarak halkların gelişmesini sağladığını ifade eden Müyesser, "Halkların kendini ifade edebildiği bir yönetim tarzıdır. Bölgeler halinde insanlar yönetime katılırlar. Pek çok ülkede örnek gösterebileceğimiz öz yönetim modelleri vardır. Bu ülkelerde insanların refahı, eğitimi, sağlığı daha çok geliştirmiştir" dedi.

'Tek bir dil, din, kültür dayatması istemiyorlar'

Özyönetim modeliyle birlikte köylerde oluşan komünleri anlatan Müyesser, "Bu köylerde ne ekeceğine, ne biçeceğine, ne yiyeceğine, nasıl üretim sağlayabileceğine köylüler karar veriyor. Köyü için, tarımı için, hayvanı için neyin daha iyi olabileceğini köylünün kendisi bilir. Köyde yaşayan halk bilir. Devlet köylünün nasıl daha fazla kazanç sağlayabileceğini düşünmez, 'Ben daha fazla nasıl kazanırım' diye düşünür" diye belirtti. Eğitimde de köylerde oluşan komünler gibi olduğunu dile getiren Müyesser, "Ulus devlet modelinde önüne bir ders veriyorlar ve 'sen bu dersi istesen de istemesen de almak zorundasın' diyorlar. Öz yönetimde bu böyle olmayacak. Herkes istediği dersten istediği şekilde eğitim alacaklar. Kimse kimseye zorla bir şey öğretemeyecek, zorla bir dersi dayatamayacak. Halklara, 'siz bu merkezden belirlenen bu eğitim politikalarını uygulamak zorundasınız' diyor. Şimdi bugünün koşullarına baktığımız zaman bu artık gerçekten bir kaos yaratıyor. Bu ulus devlet modelini geliştirdiği politikaları, tek merkezden üretilen eğitim politikaları şuanda işlevsiz hale gelmiş durumdadır" diye konuştu. Müyesser, insanların tek bir din dersini görmek istemediğini belirterek, "Herkes kendi inancı doğrultusunda eğitim görmek istiyor ya da insanlar kendi ana dilinde eğitim görmek istiyor tek bir dil dayatmasını istemiyor. Bu insanların en doğal hakkıdır" dedi.

'İnsanlara tek bir dini dayatamazsın'

Anadile getirilen yasakçı ve baskıcı sistemden bahseden Müyesser, "İnsanlara sonradan bir dil dayatıp 'siz bu dili konuşmak zorundasınız, sizin anadilinizi tanımıyoruz' diyemezsiniz. İnsanların yaşamsal travmalarını göz önünde bulundurmak zorundasınız. Dünya'nın birçok yerinde bu tekçi zihniyet çözülüyor ve insanlar istedikleri dilde eğitim alabiliyorlar. Türkiye'de birçok okul İmam Hatip Okulları haline getirildi ve din dersi almak istemeyen birçok öğrenciye zorla din dersi dayatılıyor" diye belirtti.

İnsanların eğitim alanındaki asıl ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulmadığına dikkat çeken Müyesser, "Bu ülkede çok çeşitli etnik kökenler var. Müslüman var, Ermeni var, Yunan var, Hıristiyan var, Süryani var ve sen hepsinin dinini gözden çıkarıp sadece tek bir dini dayatamazsın. Müslüman'a Ermeni olmayı, Ermeni'ye Müslüman olmayı dayatamazsın. Sen bunları düşünmediğin ve kendi bildiğini okuduğun zaman kaos ortaya çıkar. İnsanlar aynı topraklarda yaşayamaz, aynı marketten alışveriş yapamaz hale gelirler. Çoğu ülkede çıkan savaşların yüzde 70'i birbirini çekemeyen farklı kökenli grupların çatışması nedeniyle başlar. Bizim ülkemizde de böyle bir gidişat söz konusudur" şeklinde belirtti.

'Okullar kışlaya dönmüş durumda'

İlan edilen özyönetimlerin ardından devletin bölgelerde saldırılar gerçekleştirdiğini ve saldırılarla birlikte birçok yerde eğitim alanlarının kalmadığına değinen Müyesser, "Öz yönetim ilanlarının ardından sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve bu yerlerde terör estirildi. Sivil halk katledildi, hastaneler tarandı, eğitim merkezleri tarandı. Bölgelerde eğitim dönemi başlamış olmasına rağmen okullarda eğitim verilmiyor. Sokağa çıkma yasakları esnasında eğitim ve öğretim hizmeti veren okullarımız polisin ve askerin kışlası haline geliyor. Eğitimin verilmesi gereken alanlara askeri malzemeler taşınıyor" dedi.

'Anadil neden 2 saat veriliyor'

Müyesser anadilde eğitim veren okulların önemli bir noktada yer aldığının altını çizerek, "Bu okullara devlet mühür koyuyor. İnsanların diline, kültürüne, tarihine mühür vurulmak isteniyor. 'Bu sınırlar içerisinde yaşıyorsan benim dilimi, bayrağımı, dinimi sahipleneceksin' deniliyor. Bir Türk İngiltere ya da Fransa'ya gittiği zaman neden Türkçe eğitim alabiliyor da, bir Kürt ya da bir İngiliz ana dilini haftada iki saat görmek zorunda kalıyor? Bu ülkede demokrasi böyle mi işliyor?" diye sordu.

Müyesser son olarak şöyle dedi: "Biz herkesin anadilinde eğitim görmesini istiyoruz. Eğitim hizmetinin maddiyata sığdırılmasını istemiyoruz. Sırf yoksul olduğu için okul okuyamayan çocuklarımız var. Tüm çocukların eşit şartlarda eğitim görmesi gerektiğine inanıyoruz ve bunu savunuyoruz. Bunun için öz yönetimler bu anlamda çok önemlidir çünkü bu sadece öz yönetim modeliyle hayata geçebilir. Eğitim halk için var olan bir şeydir ve bizim de halka vereceğimiz eğitim hizmetinin halkın dilini, dinini, kültürünü yok saymayacak şekilde olması gerekir."

(bc/dk)