Şeker pancarı tarlalarında ömrü mevsimsiz işçiler

09:10

Asiye Tekin-Şêrîn Hiso/JINHA

ERZİNCAN - Kürdistan'dan baharla birlikte yola düşen mevsimlik tarım işçilerinin göç yollarında ilk duraklardan biri Erzincan. Şeker pancarı toplamak için kente gelen mevsimlik işçiler güvencesiz ve güvensiz çalışma koşullarına "Bu yaşadığımız rezalet" diye isyan ediyor. Geçim derdine düştükleri yollarda geri dönüşte yine borçlu çıktıklarını belirten mevsimlik işçiler günde 20 TL'ye 20 saati aşkın süre çalışıyor. Erzincan'da şeker pancarı tarlalarında çapa yapan işçilerin bir sonraki durağı ise Mersin'deki sebze bahçeleri.

Mevsimlik tarım işçiliği, "Tam ya da yarı zamanlı olarak tarımda çalışmak için ürün desenine ve işçi talebine göre çoğunlukla aileleriyle birlikte yer değiştiren işgücü grubu" olarak tanımlanıyor. Dünyada toplam 450 milyon mevsimlik tarım işçisi olduğu tahmin ediliyor. Türkiye'de ise yapılan araştırmalara göre 3 buçuk milyon civarında mevsimlik tarım işçisi bulunuyor. Mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 80'i belli mevsimlerde Kürdistan'dan 48 farklı batı iline göç ediyor. Yine araştırmalara göre; mevsimlik tarım işçilerinin yüzde 60'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor, en az yüzde 40'i ise çocuk yaşta. Sendika ve meslek örgütlerinin "Kölelik koşullarında yaşıyorlar" dediği mevsimlik işçilerin bu yılda yazın gelmesiyle birlikte göç çilesi başladı.

Kadınların çalışma saati 20

Doğup büyüdükleri yerlerde iş bulamadığı için karınlarını doyuramayan binlerce işçi mevsimler değiştikçe bir yerden bir yere göç ediyor. Kürdistan'ın Adıyaman ve Urfa illerinden yola çıkan mevsimlik işçilerin durağı ise Erzincan'daki şeker pancarı tarlaları. Kente gelen yüzlere aile içinde en çok dikkat çeken çocukları ve kadınlar oluyor. Çocuklar dere kenarına kurulan derme çatma çadırlarda sağlıksız koşullarda ebeveynlerinin işten dönüşünü bekliyor. Kadınlar ise çatlamış elleri ile günde 12 saat tarlalarda çalıştıktan sonra akşam ise yemek, bulaşık, çamaşır ve çocuk bakımı ile günde neredeyse 20 saati bulan bir çalışma temposu içinde kalıyor. Erzincan'da şeker pancarı tarlalarında yaklaşık bir buçuk ay çalışacak olan aileler dönüş yolunda ise yine borçlu kalacak. Mevsimlik tarım işçileri için Erzincan'dan sonra ikinci durak ise Mersin ve o kentte de sebze toplanacak. Günde ortalama 20 TL'ye insanlık dışı koşullarında çalışan mevsimlik işçiler için sonbaharın son ayı eve döşün yolculuğu başlıyor.

'Yaşadığımız rezalet'

Şeker pancarı tarlalarında çapa yaparken konuştuğumuz Adıyamanlı Güzel İpek, mahkum edildiği koşulları "Rezalet" diye tanımlıyor. Güzel, "Biz burada bir buçuk ay çapa yapıyoruz. Çapa bittikten sonra sebze toplamak için Mersin'e gidiyoruz. Şeker pancarı çıktıktan sonra tekrar buraya şeker pancarı toplamaya geliyoruz. Bir haftadır buradayız dağlarda hala kar var ve çok soğuk. Soğuktan kaynaklı çocuklarımız sürekli hastalanıyor. Burada kazandığımız paraları da koşulların zorluğundan kaynaklı ilaçlara veriyoruz. Adıyaman'da iş olmadığı için yollara düşüyoruz. Memleket gibisi yok birkaç ay kirada kalıyoruz. İş başladığında yine çıkıyoruz çadırlara geliyoruz. Kiramız bittikten sonra her yeri geziyoruz. Buralarda da rezil oluyoruz. Günde 20 TL'ye yaşadığımız rezalet bu işte" dedi.

'Çapa işi elimize düşmüyor'

Fidan Toprak'ta sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşullarına işaret ediyor. Fidan, "Hastalandım ama param olmadığı için tahlilimi yapamadım. Ben buraya geldim çalışmaya ama hastalandığım için çalışamıyorum. Biz buraya çapa yapmaya geldik oda elimize düşmüyor. Şuan iş olmadığı için çalışamıyoruz. Üç ayda 300 maaş alıyorum bu neye yetecek. Bulgura mı, şekere mi, çaya mı yetecek?" diye soruyor.

'Çocuklar suya düşüp boğuluyor'

Geçimini sağlamak için düştükleri yollarda çoğu zaman beş parasız geri döndüklerini anlatan Fatma Köse ise "Buraya ekonomik olarak kendi geçimimizi sağlamaya geldik. Oda elimize düşmüyor. Bazen sabahtan akşama kadar aç ve susuz kalıyoruz. Çocuklarımıza giydirecek kıyafetler yok. Bir fabrikada bizde çalışmak isteriz ama bize de verilen iş yok. Bizde buraya gelip çadırlarda rezil olmak istemezdik çocuklarımız okula gitmiyor, rezalet yaşıyorlar. Üç tane çocuğum öğrenci aç susuz olarak burada kalıyorlar. Çocuklar suya düşüp boğuluyor, yollarda kaza geçiriyoruz. Biz kiracıyız kış ortasında kiramız bittiği için çıkmak zorunda kalıyoruz. On beş gündür çadırlarda kalıyoruz. Yağmur yağıyor yerler yataklarımız ıslanıyor. İşte yok ne yapacağımızı bilmiyoruz. Aşiretlere ve zenginlere yardım eden devlet bizlerden elini çekiyor" diye konuştu.

Çocuklarımızın hakkı okul mu yoksa tarlarda mı çalışmak

Çıktıkları yollarda çoğu zaman trafik kazası ve iş kazası nedeniyle yaşamını yitirebildiklerine dikkat çeken Hülya Angay'da "İşimiz olsa toprağımız olsa burada ne işimiz var?" diye soruyor. Hülya şunları anlatıyor: "Yaşadığımız yerde iş olmadığı için yollara düşüyoruz. Eğer işimiz olsaydı şuan sıcak evlerimizde olurduk bu soğukta çocuklarımızla çadırlarda kalmazdık. Eskiden devlet bize kömür ve süt parası verirdi. Suriyelilerin gelmesiyle birlikte burada kesildi. Bizde çocuklarımızın evde sağlıklı bir ortamda yaşayacakları bir hayat isterdik. Çocuklarımız toz, toprağın içinde güneşin altında perişan oldular. Biz yorganların altına giriyoruz sabaha kadar titriyoruz. Devletin bir yetkilisi gelsin bakalım bu koşullarda o soğukta bir saat kalabilir mi? Biz yine bu koşullara tahammül ediyoruz. Bizi okullara yoksulluktan kaynaklı göndermediler. Hayatımız hep çalışarak geçti. Devlet eğitimimizi karşılasaydı şuan doktor ya da savcı olmuştuk. Buradaki çocukların hakkı okul mu yoksa bu tarlalarda mı çalışmak."

(fk)