Tarım işçisi Kürt kadınlar: Tülbent bağlayış biçimimize bile karışıyorlar

09:08

Dilan Karamanoğlu-Öykü Dilara Keskin /JINHA

BURSA - Zorunlu göçle topraklarında koparılıp sürgün yollarına düşen Kürtler'in yaşamak zorunda kaldıkları hayatın ayrıntılarını kimse sorgulamadı. Özellikle Kürt kadınlar, topraklarından koparılmanın yoksulluğunun yanında dillerinden, giyimlerine, tülbentlerine bağlama şekillerine kadar ayrımcılığın hedefi oldu.

Kürdistan'da yaşayabilmenin bir mesele haline geldiği 90'lı yıllarda devlet köy boşaltmalarıyla, yakmalarıyla, faili meçhulleriyle, yargısız infazlarıyla Kürtleri topraklarından terk etmekte ve zorunlu göçe zorlamakta bıraktı. Zorunlu göçlerle birlikte Kürtler doğuda ve batıda birçok yere göç ederken aslında devletin zulmü daha yeni başlıyordu. Özellikle batıya göç etmek zorunda kalanlar adı 'işkence' olarak geçmese de zulümlerin ötesinde yaşamaya başladı. Dillerine her gün zincir vurulmak istendi, dillerini konuşamadı, kısmen de olsa Türkçe öğrenenler ise kendilerini anlatamadı, karşılarındakiler de anlamadı. Tahammülsüzlüklerin topraklarında, yaşam kavgası vermeye çalışan Kürtler batıda en ağır işlerde çalıştı. Hor görülmeler, psikolojik işkenceler, darplar, katledilmeler… Baskıların devam ettiği yerlerden birisi olan Bursa'da Kürt kadınları yaşam mücadelesinin içinde kimlik ayrımcılığına uğramaya devam ediyor. Hem bir kadın, hem bir Kürt hem de Bursa'da bir tarım işçisi. Bursa'da yaşayan tarım işçisi Kürt kadınları, ağır koşullar altında çalıştıkları tarım işçiliğini ve batıda süregelen ayrımcılığın devam ettiğini anlattılar.

'Dilimize de tülbentimize de karıştılar'

'Dilimizi zaten istemiyorlardı ama tülbendimizi örtüş şeklimize de karıştılar' diyen Perveşin Doğan, Mardin'de köy boşaltmaları sonrası Bursa'ya göç eden kadınlardan birisi. Bursa'nın Yenişehir ilçesine 90'lı yıllarda yerleştiklerini söyleyen Perveşin, göçle birlikte başlayan zorluklarına bir de tarımda çalışma zorlukları eklendiğini söyledi. Perveşin, Yenişehir göç ettiklerinde 3 sene boyunca çadırlarda kaldıklarını belirterek, yaşadıkları zorlukları şöyle anlattı: "17 sene önce Mardin'de 4bin kişinin yaşadığı köyümüz yakılıp talan edildi ve bizde buraya göç ettik. Ev aramamıza rağmen sırf Kürt olduğumuz için bize ev vermediler ve bizde 3 sene boyunca çadırlarda yaşamak zorunda kaldık. Tarlalarda çalışmaya başladık. Hakkımızla çalışıyorduk ama yevmiyelerimiz verilmiyordu verildiğinde de çok küçük rakamlar veriliyordu bizde buna kanaat etmek durumundaydık."

'Buradakiler tarafından dışlandık'

"Biz dilimiz için göç ettik" diyen Perveşin, baskılara rağmen anadillerinde konuştuklarını belirtti. Kürt olmalarından kaynaklı yaşanılan baskıların hala yaşandığına dikkat çeken Perveşin, "Kürt olduğumuz için zaten doğduğumuz ilk günden beri rahatlık görmedik. Türkçeyi konuşmuyorduk ve anadilimizde de kendimizi onlara ifade edemediğimiz için ayrımcılığa tabi tutuluyorduk. Burada ki kitle tarafından dışlandık. Başımızda ki tülbende bile karışıyorlar. 'Niçin böyle örtüyorsunuz, bizim gibi örtün' diyorlar. Biz onlar gibi olamıyoruz olursak ne farkımız kalır" diye belirtti.

'Davamızdan vazgeçmeyeceğiz'

Metropollerde Kürt olmalarından kaynaklı yaşanan sorunlara değinen Perveşin, "Hastaneye dilimizle gittiğimizde bizi başka yerlere gönderiyorlar. En büyük eksikliğimiz tercümanın olmaması bizleri başlarından atmak için başka yerlere gönderiyorlar. Bize ne yaparlarsa yapsınlar davamızdan vazgeçmeyeceğiz" şeklinde konuştu.

'Çığ düşüyor belimize kadar ıslanıyoruz'

Tarım işçisi Sultan Doğan ise tarımda çalışmanın zorluklarını anlatarak şöyle dedi: "Sabah 7'de evden çıkıyoruz. Akşam da eve gelene kadar zaten 7 oluyor. Yevmiyemiz de zaten 30-35 lira. Sigorta zaten yok. Sabah evden çıktığınızda nasıl insanlarla karşılaşacağınızı bilmeden çıkmış oluyorsunuz. Bir bakıyorsunuz iyi tarla sahipleriyle karşılaşmışsınız bir bakıyorsunuz sizinle hiç alakası olmayan insanlarla karşılaşmışsınız. Akşama kadar tarladayız yağmur çamur demeden çalışıyoruz. Sonbaharda çığ düşüyor belimize kadar ıslanmış oluyoruz, üşüyoruz. Burada ki Kürt kadınları gerçekten çok zorluk çekiyor. Geldiğimden beri memleketimi göremedim. Maddi sıkıntılarımızdan kaynaklı memleketimize gidemiyoruz." Tarlada çalışan kadınların hiçbir şekilde sosyal hayatı olmadığına değinen Sultan, "Kadınlar hem evin işini yapıyor hem de tarlada çalışıyor. Kadınlar burada hayal kuramıyor. Çocuklar anne sevgisi göremeden büyüyor" dedi.

'Tarlada çalışmak dışında seçenek yok'

Amed'den 10 sene önce Bursa'ya göç eden Leyla Akyol ise, Yenişehir'de olan kadınların tarlada çalışması dışında bir seçeneklerinin olmadığını söyleyerek, "Tarlada çalışmak gerçekten çok zor. Günlük 30 TL için tarlalarda çamur içinde yaklaşık 12 saat çalışıyoruz. Bunun yanında her seferinde laf söylüyorlar. Kadınlar hep eziliyor. Biz de kadın olarak haklarımızı istiyoruz nasıl bir imkan verebiliyorlarsa versinler. Evde de çalışıyoruz, çocuklarla ilgilenemiyoruz" diye belirtti. Tarlalarda Türk ve Roman kadınlarla birlikte çalıştıklarını ifade eden Leyla, "Tarlalarda hep bizler eziliyoruz. Bize Türkçe konuşun diyorlar ama aramızda ki kadınlardan Türkçe bilmeyenler de var. Tarla sahipleri 'Siz bizim şehrimize gelmişsiniz, bir de bize cevap veriyorsunuz' diyerek bizleri istemediklerini gösteriyor ve dışlıyorlar" şeklinde konuştu. Memleketi olan Mardin'de iş imkanlarının olmamasının göçlere sebep olduğunu dile getiren Leyla, "Doğuda neden yatırım yok, bu emeklerimizi oraya versek iyi olmaz mıydı? Aç kalmamak için buralara geldik ama sürünüyoruz" dedi.

'9 yaşımdan beri tarladayım, gençler okusun hamallık yapmasın'

Semra Doğan'da yaşadıkları sorunları şu şekilde dile getirdi: "19 yaşındayım, 10 senedir buradayız. 9 yaşımdan beridir de tarlalarda çalışıyorum. O tarlalarda hastalık kapıyoruz. Memleketimizde olsaydık böyle olmazdık, orada okulumuz olsaydı bu hallerde yaşamazdık. Doğuda okullar olsun, iş imkanları yaratılsın istiyorum. Bizim de gençlerimiz okusun gelip buralarda hamallık yapmasınlar. Bende çok okumak istedim ama maddi durumumuz yüzünden gidemedim."

(fk)