Kentin grisine karşı doğanın yeşili Yedikule'de direniyor

09:05

Ceren Karlıdağ-Özlem Çiçek/ JINHA

İSTANBUL - Zabıta ekiplerinin yıkım çalışmasına direnerek karşı duran Yedikule Bostancıları, tarihe, yeşile ve geçim kaynaklarına sahip çıkıyorlar. Bostancı kadınlar, "Baraka demek bahçenin yarısı demek" diye belirtirken, Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi Aktivisti Suna Kafadar ise "Yedikule; tarihle, kültürle, gıda güvenliği ile ilgili yanlışlarımızı yüzümüze vuran bir örnek" dedi.

1500 yıldan uzun süredir kentsel tarım alanı olan Yedikule Bostanları' nın büyük bir bölümü, Fatih Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından yapılacak 70 bin metrekarelik park projesi kapsamında üzerine moloz ve niteliksiz toprak yığılarak ürün veremeyecek hale getiriliyor. Kentleşmenin yarattığı gri yaşamın ortasında organik ürünleri ve şehir bostancılığına örnek geçmişi ile 'yeşilin' direnişi sürüyor. Geçtiğimiz günlerde zabıta ve çevik kuvvet ekipleri tarafından yıkımına başlanan ve buna karşı mücadeleyi sürdüren bostancı kadınlar ve Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi Aktivisti Suna Kafadar ile kentleşmenin ortasında kalan son toprakları ve griye karşı yeşilin direnişini konuştuk.

'Çocukların bitkiyi öğrenebileceği bir mekân'

Silivrikapı ve Mevlanakapı bostanlarının sur boyunca uzandığını ve bu alanın en az bin 500 yıldır ekilip biçildiğini dile getiren Suna, "Tarımda, 1940'larda 50'lerden itibaren kentleşme ile beraber çok ciddi bir azalma görüyoruz. Burası sur içinde elimizde kalan son bostandır. Burda tarih, arkeoloji, antropoloji, tarım birleşiyor. Çok yaratıcı davranılsa ve bostancılarla birlikte hareket edilse çok güzel bir yere çevrilir. Çocukların bitkiyi öğrenebileceği bir mekân olur. Aynı zamanda burada hala kuyu suları var ve toprak ve su analizleri sonucu buradan çıkan suyun çok temiz olduğu, dolayısı ile ürünlerin de çok sağlıklı olduğu öğrenilmiştir" dedi.

'Taşı, toprağı hikayeleştiren biziz'

Tarihe yönelik övgülerin sıklaştığı bir zamanda Bizans'tan günümüze gelen bir mirasa değer verilmediğini belirten Suna, "Buraya Osmanlılar da çok önem vermişler. Şehrin yemeği buradan karşılanmış. Osmanlı Devleti zamanında Süleymaniye Vakfının fonu buradan karşılanıyormuş. Tarihle ilgili algımızı değiştirebilirsek, tarihi sadece büyük sultanlardan ibaret saymazsak sorun çözülür. Taşı, toprağı hikayeleştiren biziz. Ayrıca Surların bunca sene korumasını sağlayan da bostanlar" diye belirtti.

'Buranın sahibi bostancılardır'

İstanbul'un değişik yerlerinde farklı mücadelelerin yaşandığını ifade eden Suna, Mimar Sinan tarafından inşa edilen Piyale Paşa Camii'nin önündeki bostanın da yıkılarak otopark yapılacağını fakat buna karşı verilen mücadelenin kazanıldığını hatırlattı: "Orası savunuldu ve 'burası kültürel bir varlıktır' diye emsal bir karar çıktı. Şimdi biz bu emsal kararı burası için de tescil etmek istiyoruz. Surlar UNESCO tarafından kültürel miras listesinde. Bostanlar içinde aynı sözü üretmek istiyoruz tabi bostancılarla birlikte. Burada yüzyıllardır süregelen bir tarım geleneği var ve buranın sahibi bostancılardır" dedi.

'Çocuklarımızı neyle besliyoruz?'

İstanbul'a turistleri etkilemek için 'cilalı' ve mahallenin ruhuna uymayan çeşitli müdahaleler yapıldığını dile getiren Suna, bunun en büyük örneğinin Sultanahmet olduğunu belirtti. "Sultanahmet yaşayan bir mahalledir ama şuan turistlere yönelik bir ticaret merkezi" haline geldi diyen Suna, "Burası da öyle olmasın istiyoruz. İstanbul hepimizin" diye konuştu. "Yedikule tarihle, kültürle, gıda güvenliği ile ilgili yanlışlarımızı yüzümüze vuran bir örnek" diye devam eden Suna, sözlerini şu şekilde bitirdi: "O yüzden İstanbulluların buna kulak vermesini istiyorum. Çocuklarımızı neyle besliyoruz? Burada insanlar gelip 'gübreni nerden alıyorsun', 'marulu nasıl yetiştiriyorsun' diyebilir. Şuan New York'ta milyon dolarlar harcanarak şehir bostanları yapılıyor. Hâlbuki bizde hazırı var. Belediyelerin ise gelip burada bostancıları dinlemelerini istiyorum."

'Baraka olmadan sonra bahçe işi mümkün değil'

20 senedir geçimini bostancılık yaparak kazanan Kezban Kaplan "Biber, patlıcan, semizotu, domates aklına ne gelirse yetiştiriyoruz. Elimizde avucumuzda olanı devlete yatırdık. Parkımızı ocağımızı yıktılar. Bizim elimizden başka iş gelmez. Okuma yazmamız yok. Yapabileceğimiz bir iş yok. Barakalarımız görüntü kirliliği yapıyorsa bize uygun bir baraka versinler. Baraka demek bahçenin yarası demektir. Şimdi bütün eşyalarımız darmadağın. Baraka olmadan sonra bahçe işi mümkün değil. Eşyalarımızı saklamak, dinlenmek için bir yere ihtiyacımız var. O olmadığı zaman her şeyimiz tarlanın üzerinde" diye belirtti.

'Ekmeğimizi elimizden almasınlar'

40 seneden beri bostanda çalışan Ayten Kaplan ise bostanlarının ellerinden alınması durumunda aç kalacaklarını belirterek, aralarında emekli olan veya sigortası olan kimsenin bulunmadığını dile getirdi. Ayten, "Ekmeğimizi elimizden almasınlar" dedi.

73 yaşındaki Ayşe Gündoğar ise "Biz nereye gideceğiz? 20 senedir buradayım. Bize kim bakacak?" diye seslendi.

(fk)