Ege'de kadınlar toprağını koruma mücadelesine öncülük ediyor

09:02

Handan Tufan/JINHA

İZMİR - Ege Bölgesi'nin dört bir yanını saran RES'ler tarıma bağlı ekonomiyi olumsuz yönde etkiliyor. RES'lere karşı toprağına sahip çıkan Egeli kadınlar ise ekoloji mücadelesinde öncülük yapıyor. Hande Atay, "Kadınlar ön plandaysa kazanabilirlik o kadar artıyor. Örneğin dava masrafları gibi şeyleri kendi aralarında rahat bir şekilde topluyorlar. Ağaç kesimlerine karşı nöbetlerini tutuyorlar. Canla başla ağaçlarına topraklarını korumaya çalışıyorlar. Çünkü en çok kadınların toprakla bir bağları var. Toprak ana doğayla kadın üzerinden daha yakın bir bağ kurabiliyor" dedi.

Ege Bölgesi'nin dört bir yanı Rüzgar Enerjisi Santralleri'ne (RES) hapsolmuş durumda. Daha çok köyleri etkileyen RES'ler, köylerde tarıma bağlı ekonomiyi de yok etti. Yaşanan bu süreçte Ege'nin birçok köyü RES'lere karşı hukuki mücadeleyi yükseltmeye başladı. Hem RES'lerin ortaya çıkış süreci, hem de kadınlar öncülüğünde devam eden mücadeleyi Avukat Hande Atay değerlendirdi.

'Köylere yakın yerlerde yapıldı'

Ege Bölgesi'nde RES yapımına 2008 yılında başlandığını ancak, 2013 yılında somut olarak yapımının başladığını anlatan Hande, "Yapılan RES'lere köylere yakın yerlerde. Ormanlık ve tarım alanlarında kendini göstermeye başladı. Yolun inşaat faaliyeti ile beraber insanlar tehlikeyi burunlarının dibinde hissetmeye başlayınca, Halkın mücadelesi 2013 yılında yükselmeye başladı. Bunun ilk örneği de Karaburun'da oldu. İlk başlarda RES'lerin temiz enerji olduğuna inanıldı. Bu yüzden kafalar çok karışıktı. Sonraki süreçte soruların cevaplarını almaya başladılar. Karaburun'da toprağa başlı bir ekonomi var. Bu RES'lerin etkileri ile birlikte, örneğin keçi gürültüden kaçmaya, beslenememeye başladılar. Sonrasında ağaçların üzerinde tozlarla kaplandı. Buna dair raporlarda hazırlandı, bilimsel olarak kayıtlara da geçti. Süreç içerinde gördüğümüz üzere şirketlerin 'tarım alanlarında hiç bir sıkıntı olmayacak' şeklindeki savunuları kendi kendini çürütmüş oldu" diye konuştu.

Karaburun'un ardından Çeşme'nin geldiğini söyleyen Hande, "Bunun ardından Urla geldi. Urla'da ormanlık alanların içerisine yapmaya başladılar. Binlerce ağacın kesileceği projelerle karşılaştık. Ağaç kesimi ile birlikte hareketlendi. Bir kısmı başarı sağladı. Bir kısmıda halen mücadele ediyor. Sonrasında Bayındır, Kemalpaşa, Torbalı taraflarında geçti. Bu bölgeler İzmir'in orman bakımından en zengin bölgeleridir" dedi.

'Ses ne kadar yüksekse kararlar o kadar hızlı çıktı'

Bu bölgelerin ortak özelliklerine değinen Hande şöyle devam etti: "Hepsi tarımla geçiniyordu. Hepsinin orman ekonomisi iyiydi. Yine hepsi mantar toplayıcılığı yapıyor, arıcılık yapıyor, zeytinclik yapıyor ve insanların yaşam alanları ve geçim kaynakları üzerinden doğrudan bir etki yaratmaya başladı. Bunun üzerine de köylüler buna karşı hukuki mücadeleye girişti. Süreç içinde ne kadar toplumsal ses yükselirse, yargıda halkın mücadelesini o kadar sahiplendi. Ses ne kadar yüksekse yürütme durdurma kararları o kadar hızlı çıktı. Halen devam eden bir sürü dava var. Ama ne zaman ki bir yerde bir hareket sönümlendi, kendi içinde kapandı o zaman davalar teker teker dökülmeye başladı. Olumsuz gitmeye başladı."

'Hiç bir şekilde yenik düşmüyorlar'

Ege köylerinde doğaya ençok kadınların sahip çıktığını anlatan Hande, "Kadınlar ön plandaysa kazanabilirlik o kadar artıyor. Örneğin dava masrafları gibi şeyleri kendi aralarında rahat bir şekilde topluyorlar. Ağaç kesimlerine karşı nöbetlerini tutuyorlar. Canla başla ağaçlarına topraklarını korumaya çalışıyorlar. Çünkü en çok kadınların toprakla bir bağları var. Toprak ana doğayla kadın üzerinden daha yakın bir bağ kurabiliyor. Bende bir kadın avukat olarak daha yakın bir bağ kurabiliyorum. Daha duygusal bir bağ kurabiliyorum. Kadın köylülerde öyle. O duygusal bağ aslında yaptığınız mücadelenin daha çok arkasında durmanızı neden oluyor. O noktada aslında sadece çevreyi ekoloji korumaya çalışmış olmuyorsunuz, doğanın verimliliğini üreticiliğini kadın üzerinden korumuş oluyorsunuz. Bir köyde mücadelede kadınlar varsa, o mücadelenin başarısız olması ihtimali oldukça düşük. Çünkü kadınlar asla umutsuzluğa kapılmıyor. Hiç bir şekilde yenik düşmüyorlar" şeklinde konuştu.

(fk)