'Ekoloji mücadelesi birleşiktir, bölücü olan devlet'

09:01

Ceren Karlıdağ/ JINHA

İZMİR - Kürdistan'dan Ege'ye orman yangınları, HES, RES, baraj, 'Yeşil yol' gibi bir çok gerekçelerle doğanın adeta talana uğradığı günümüzde ekolojik mücadelenin birlikte yürütülmesi gerektiğini kaydeden İzmir'deki ekoloji aktivistleri, "Ekoloji mücadelesi bir bütünen birleşiktir. Ancak kapitalizm ve devletin ayrım yaratmaya çalışır. Çünkü onun varlık ve kar nedeni odur. Bu toplumdan bağımsız değil çünkü topluma da ayrımlar verilerek devlet meşruiyet sağlıyor. Nasıl ki Kürt olunca düşmansan Kürt'ün ağacı, doğası, kuşuysan da düşmansın" diyor.

Ege, Karadeniz, Güney Doğu Anadolu ve daha pek çok yerde doğa talanına karşı halkların birbirlerinden ayrı ama ortak bir tavır ile başlatmış olduğu mücadele ve devletin Cudi Dağı'nda ki yangına kayıtsız kalmasına verilen tepki " Birleşik bir doğa mücadelesi şart mı?" sorusunu bir kez daha sordurdu. EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü Hülya Yılmaz "Doğanın ve ekoloji mücadelesinin sınırları yoktur" derken Çevre ve Ekoloji Hareketi Avukatı Hande Atay " Mücadelenin ayrı yürüdüğünü düşünmüyorum. Bu ayrımı yaratan burjuva rasyonalizmidir" dedi.

'Öncelik ekoloji mücadelelerinin birleşmesi'

Bergama, Eşme, Sivrihisar gibi bölgelerde ki altın madenlerine karşı duruş olarak doğan Elele Hareketi'nin çevre konusunda mücadele eden oluşumları bir araya getirerek kurduğu Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Eş Dönem Sözcüsü Hülya Yılmaz "Ege Bölgesi'nde talana karşı duruş altın madenciliği ile başladı ama talanın boyutları çok fazlalaştı. Taş ocakları, RES'ler, jeotermal santraller Aydın'da ki tüm tarım alanlarını yok edecek düzeyde. EGEÇEP olarak bizim en acil önceliklerimizden birisi ekoloji mücadelelerinin birleştirilmesi" dedi.

'Doğa siyasete kurban gitti'

Artık tek tek mücadelelerden sonuç alamadıklarını ve bu talana karşı duramadıklarını söyleyen Hülya, "Bunun için de nerede bir talan olursa olsun orada olmak istiyoruz" diyerek Cudi'de ise güvenlik bahanesiyle yıllardır ormanların yok edildiğini Kürdistan'da hem bir ekosistem katliamı hem de doğanın siyasete kurban gittiğini söyledi. Çevre mücadelesinde herkesin kendi siyasi kaygılarını bir kenara bırakması gerektiğini ve kimseyi ötekileştirmeden herkesi mücadeleye katacak şekilde örgütlenme yapılmasının şart olduğunu söyleyen Hülya "Çünkü korumak istediğimiz tüm varlıkların yaşamı. Aslında bizim yıllardır deneyimlediğimiz şey çevre mücadelesinin insanları da dönüştürdüğü. Zemin yaşamı savunmak olmalı. Cudi'de devletin ötekileştirmesini gördük. Ekoloji mücadelesinde yer alanlardan doğru bir ötekileştirme olmadı. Ekoloji aktivisti bir kişinin zaten dönüştükten sonra asla başka bir halkı ötekileştirmesi mümkün değil. Çünkü ekoloji bir arada yaşamayı öğretiyor. Eğer bir birleşme olursa çok önemli sonuçlar olabilir. Artvin için tüm Türkiye ayağa kalksa oraya hiçbir şey yapamazlar. Bu alanda birlik sağlanırsa diğer alanlarda da sağlanır. Bu yönde çalışmalar var ama henüz emekleme aşamasında. Fakat başarmak zorundayız" diye konuştu.

'Gezi kırı şehre taşıdı'

Çevre ve Ekoloji avukatlarından Hande Atay ise 1980'lerde ekoloji hareketi sokağa indiğinde, "Çevre siyasetin üstünde bir şeydir ve bu şekilde mücadele edilmelidir" şeklinde bir görüş olduğunu ama kapitalizm sertleşmesiyle tüm ideolojilerin yeşil bir penceren yeniden konuyu ele aldığını sile getirdi. "Kır ve kent hep bugüne kadar ayrı ayrı ilerledi" diyen Hande "Ne zaman ki Gezi Direnişi oldu ve Gezi'nin eylem pratikleri kırın yıllardır yaptığı mücadeleyi şehre taşıdı biz de o zaman çevre mücadelesinin politik eksenden soyutlanmayacağını kabul ettik" diye belirtti.

'Ayrımı yaratan kapitalizm'

"Ben zaten mücadelenin birbirinden ayrı yürütüldüğünü düşünmüyorum" diyen Hande "Bu ayrımı yaratan burjuva rasyonalizmi denilen şey yani kapitalizmin görünen yüzlerinden biri. Çünkü kır ve kent, kadın ve erkek özel hayat ve kamusal hayat diye ayıran da kapitalizm. Özünü görüp 'insan doğanın bir parçası ve bütünü' dersek hepsinin tek bir merkezli mücadele olduğunu görürüz. Son iki üç yıldır Türkiye'de ekolojinin antikapitalist bir mücadele olduğunu kabul etme aşaması oldu ve bunun adını koyma gereksinimi duydu platformlar. Bu mücadelelerin birleşme noktasına politik ekseni koyduğumuz zaman sermayenin emeği ne denli sömürdüğünü görmek bizi birleşmeye götürecek nokta. Projelerin adı ayrı olsa da hepsi doğayı hammadde olarak görüyor. Ülke çıkarı denilen bir şey var ve köyün ekonomisinden bağımsız bir şeymiş gibi düşünülüyor, kamu yararı adı altında dayatılıyor. Bu noktada politik ekseni doğru çizmek lazım" diye ifade etti.

'Devlet bilerek isteyerek yangına müdahale etmedi'

Benzer ayrımın halklar açısından da yapıldığını dile getiren Hande "Eğer bir mücadele yükselecekse yalnızca köylülerin, ezilenlerin değil halkların hatta tüm türlerin dahil olduğu bir mücadele olacak. Biz ne zaman ki doğanın bir parçası olduğumuzu kabul eder, tüm ayrımları kaldırır ve özgürleşmenin hep birlikte bir özgürleşme olduğunu kabul edersek ekoloji mücadelesi doğru bir yere oturtabileceğiz" dedi. Bu ayrımı Cudi'de ki yangın açısından değerlendiren Hande "Cudi'de çok önemli bir yaban hayatı var, köyler var. Devlet bilerek isteyerek yangına müdahale etmedi. Kürtlere karşı devletin nasıl bir politikası varsa, Kürt'ün doğasına, ağacına, canlısına, yaşamına yönelik pasif bir politik tavır takındı. Bu toplumdan bağımsız değil çünkü topluma da ayrımlar verilerek devlet meşruiyet sağlıyor. Nasıl ki Kürt olunca düşmansan Kürt'ün ağacı, doğası, kuşuysan da düşmansın. Orada yaşıyorsan devletin gözünde suça karışmaman mümkün değil ve senin doğanı da suça karışmış gördüğü için onun nezdinde seni de yok etmek seni yok etmek istiyor. Bu bağlamda devletin mevcut politik tavrının ekolojiye yansımasını bu şekilde gördük" diye belirtti.

'İlk olana ilkel olana dönmek gerek'

"Birleşme sorusunu soruyoruz çünkü ayrım olduğunu düşünüyoruz" diyen Hande insanın tüm kimliklerinden bağımsız yalnızca insan olarak ilk olana ilkel olana dönmesi gerektiğini söyleyerek "Bir özgürleşme istiyorsak bu sadece Batıyla, Güneyle, Karadenizle gelmeyecek. Bir özgürlük istiyorsak bunu doğa adına, ezilen halklar adına, ezilen sınıflar adına hep birlikte isteyeceğiz. Bunu istediğimiz takdirde kilometrelerce ötede doğasına, varoluş koşullarına zarar verecek projelere karşı mücadele yürütenlerle dayanışacak ve bir olduğumuzun farkına da öyle varacağız" dedi.

(fk)