Huzur için dağa çıkıp, taş ocaklarına karşı mücadelede öncü oldular!
09:08
Helin Yıldırım/JINHA
ANTALYA - Finike ilçesine bağlı Alaca dağlarında Başbakanlık'tan ruhsat almış şirketler, kurdukları 11 taş ocağı ile ormanın doğal dengesini bozmaya devam ediyor. Emekli olduktan sonra temiz havada yaşamak amacıyla yaylaya yerleşen Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu kendilerini bir anda taş ocakların saçtığı zehirli tozlara karşı mücadele ederken buldu.
Doğayla bütünlüklü bir şekilde yaşamın neredeyse imkansız hale geldiği günümüzde nehirler HES'lerle yok edilmek istenirken, dağlar ise maden ve taş ocakları gibi rant amaçlı projelerle tahrip edilerek doğal yaşam neredeyse imkansız hale getiriliyor. Huzurlu bir yaşam için doğaya dönüş yapan yurttaşlar, doğayı terk eden insanların ardından yerlerine yerleşen ve talan kültürüyle yer altı kaynaklarından nehirlerine kadar adeta kan emici bir şekilde tahrip eden iş makineleriyle karşı karşıya kalıyor. 4 yıl önce emekli olduktan sonra, temiz ve sağlıklı bir yaşam sürdürmek amacıyla Kızılcık Yaylası'na yerleşen Aysin Büyüknohutçu ve Ali Ulvi Büyüknohutçu da huzurlu yaşamı ararken, kendilerini bir anda taş ocaklarına karşı mücadele ederken bulanlardan.
Antalya'nın Finike ilçesine bağlı Alaca Dağı köyünün Kızılcık Yaylası'nda yaşayan çift, delik deşik edilerek dağlara kurulan 11 taş ocağının kapatılması için mücadeleye devam ediyor. Huzuru bulmak için çıktıkları dağlarda, sadece insanların değil hayvanların, ağaçların, huzurunun da bozulduğunu söyleyen Aysin," Habitatın, fauna ve floranın dengesi bozulmuştu. Bu yüzden huzurlu yaşamak bize haram oldu ve eşimle birlikte taş ocaklarına karşı mücadele başlattık" derken, Ali ise tüm bu tahribatın, antik dönemlerde mezar yapmak amaçlı kullanılan Likya taşı için olduğunu söyledi.
'Sürekli kireç tozu soluyoruz'
Çiftin yaşadığı noktaya yakın 6 taş ocağının saçtığı tozların yarattığı kötü havaya bir de eve biraz daha uzakta bulunan 5 ocağın yarattığı kirlilikle adeta dağ yaşamını cehenneme çeviren çalışmaların devam etmesiyle beraber birçok bitki çeşitliliği yok olacağa benziyor. Aysin, emekli olduktan sonra köy ortamında temiz havanın sağlığına iyi geleceğini düşünerek taşındıkları yaylada kendini çevre mücadelesi içinde bulunduğunu anlattı. Aysin, "Habitatın, fauna ve floranın dengesi bozulmuştu. Bu yüzden huzurlu yaşamak bize haram oldu ve eşimle birlikte taş ocaklarına karşı mücadele başlattık. Yerleştiğimiz ilk sene bu kadar ses ve toz yoktu. Daha sonra evimizin karşısına bir ocak açılınca rahatsız edici derecede ses geliyordu. Geçenlerde mahkemeden dolayı olsa gerek, ocak bir süre çalıştırılmadı ve temiz havayı çamların kokusunu hissettik. Sürekli kireç tozunu soluyoruz. İleride kansere neden oluyor. Köylülerde farkındalar kendi hayvanlarının eskiye oranla sürekli öldüklerini, telef olduklarını söylüyorlar. ÇED raporu diye bir şey var, nasıl istenir zararı nedir biliyorlar. Sadece bilinçsiz oldukları için harekete geçemiyorlar" dedi.
'Kadınların doğa konusunda bilinçlenmesi gerekiyor'
Aysin son olarak, " Taşın çıkarıldığı alanda sadece ağaç yok olmuyor, komple flora ve fauna yok oluyor. Son derece endemik bitkiler yok oluyor ve doğanın dengesi bozuluyor. Burada kireç taşı tozu tarımı etkiliyor. Bitkilerin üzerine konunca bitkiler sertleşiyor. Portakal üretimi bu sene yüzde 35 düştü. Nar hemen hemen bitme noktasına geldi. Özellikle gelecekte anne olacak kadınların çocukların sağlığını düşünmesini gerekiyor. Doğaya en önde kadınların sahip çıkması gerekiyor. Bu yüzden bilinçlendirilmeleri çok önemli ki kurtuluşa erelim" sözlerini ifade etti.
'Çıkarılan taşlar mermer değil antik Likya taşları'
Ali ise" Her birinin 150 hektarlık ormanlık alanı yok ettiğini düşünürseniz sadece bu dağda yok edilen ormanlık alan Trakya'nın yarısını oluşturacak düzeyde" dedi. Ali," Biz buraya yerleştiğimiz zaman 11'inci ocak açılmıştı, köylüye bunun ne kadar kötü olduğunu anlatmaya çalıştık. Bununla beraber 2 ocağın daha ruhsatı çıkarılmıştı ve yapılmak isteniyordu, mücadelemizle yapımı durdurduk. Ocaklar taş mermer olarak geçiyor ancak değil, çıkarılan taş likya taşı denilen antik değeri olan antik kentlerde insanların mezarlarının yapmak için kullandığı, oyması son derece kolay ve yumuşak bir taştır ve dokusu da sıkışmış kireçtir. Daha çok İtalya ve Çin bu taşları alıyor, onlar da Arap bölgelerine gönderiyor. Oradaki şeyhlerin evlerinde sıcaktan korumak amaçlı izolasyon amaçlı kullanılan özel taşlar olarak kullanılıyor bu taşlar" diyerek tarihi taşların da ranta kurban gittiğini gösterdi.
'Sen devletle mi uğraşacaksın?'
Taş ocaklarının yapımına ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunun gerekli olduğu konusunda savcılığa başvuru yapmalarına rağmen, "ÇED gerekli değil" cevabıyla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Ali, redde ilişkin tekrar dava açtıklarını söyledi. Ali," Ruhsat sınırını aştıkları ve taşın karayoluna düştüğüyle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunarak hukuksal bir mücadele yürüttük. Bu hukuksal mücadelenin de sonuna gelinmek üzere, sonuca bakacağız. Bu hukuksal mücadeleye destek olmaları için köylüye gittiğimiz zaman, 'taş ocaklarıyla uğraşılmaz bunlar devlet sen devletle mi uğraşacaksın?' diyorlardı. Köylülere devletle de uğraşılabileceğini eğer devlet yanlış yapıyorsa buna da başkaldırmamız gerektiğini gösterdik. Korkularının karşı tarafa güç verdiğini anlattık. Bu mücadelemizle köylüyü de yanımıza aldık" dedi.
(zd/fk)