Hakikat ve yüzleşmede kadınlar: Dünya deneyimleri (1)
Dosya Haber
Caroline Mc Kusick/JINHA
HABER MERKEZİ - Tüm dünyada yaşanan çatışma süreçlerinde en büyük mağduriyeti yaşayan kadınların, mağduriyetleri görünmez kılınıyor ve geleneksel eril zihniyetin kalıplarına hapsediliyor. Dünyanın 34 ülkesinde işletilen hakikat ve yüzleşme süreçlerinin hiçbirinde kadınlar aktif yer alamadı ve dışlanmadan kaynaklı savaş travmalarıyla yaşamına devam etmek zorunda kaldı. Şili'de faşizm sonrası kadınlar, yaşadıklarını anlatacak bir mekanizma bile bulamadı. Güney Afrika'da hakikat ve yüzleşme sürecine mücadele ile aktif katılan kadınlar 'uzlaşma' sonrasında görünmez kılınmaya çalışıldı. Arjantin ve Bosna'da ise sadece mağduriyetleri üzerinde görünür olan kadınlar savaş sonrasında yeniden 'eski' hayatlarına döndürüldü.
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Nazan Üstündağ'ın verdiği bilgilere göre; dünyada 1990 ile 2012 arasında 102 barış süreci yürütüldü ve bunlar içinde 85'inde anlaşma imzalandı. Öte yandan dünyada yürüyen bu 102 barış sürecine aktif olarak katılanların sadece yüzde 8'i kadın. İmzacıların yüzde 3ü, arabulucuların-ki bu arabulucular genellikle sözde kadın erkek eşitliğinde büyük mesafe kat etmiş batı ülkelerinden geliyorlar, yüzde 3.2si, görüşmelere tanık olarak katılanların ise sadece yüzde 5.5'i kadın. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2000 yılında Türkiye'nin de imzaladığı 1325 sayılı kararda ve Avrupa Parlamentosunun desteklediği Avrupa Konseyi Üsküp Deklarasyonunda kadınların barış görüşmeleri de dahil, barışın tesisinin her safhasına katılmaları gerektiğini ve bu hakka sahip olduklarını belirtiyor.
'Kadınlar neden aktif katılmalı?'
Rakamlarla ortaya çıkan gerçeğin bir başka boyutu ise çatışmalı sürecin ve savaşın mağduriyet açısından öznesi olan kadınların, çözüm süreçlerinde dışlanması ve mağduriyetlerinin giderilmesinin erkeklerin insafına bırakılması. Dünyanın bir çok ülkesinden yürütülen müzakere süreçlerinde kadınların dışlanıyor ve çoğu yerde masaya dahil alınmıyor. Çatışmalı süreçten müzakere evrildiği süreçlerin olmazsa olmazı olan hakikat ve yüzleşme komisyonlarında da durum benzer. Bir çok ülkede kadınlar hakikat komisyonlarında aktif özne olarak yer alamazken, aldığı yerlerde ise geleceğin tasarlanması süreçlerine katılmak yerine sadece rehabilitasyon ve normalleşme için hukuki ve psikolojik destek süreçlerinde varlık gösterebiliyor. Hakikat komisyonlarda kadınlara karşı şiddet, en eksik bildirilen suç kategori olarak biliniyor. 1974'te Uganda Hakikat Komisyonu'yla beraber bu model meydana geldi ama çok yaygınlaşmadı. Hakikat ve uzlaşma komisyonlarının ana modeli olan Güney Afrika'da ise uzlaşma modeli olarak ortaya çıktı. Türkiye'de yürütülen "Çözüm süreci"nde PKK Lideri Abdullah Öcalan, özellikle kadınların süreçte yer alması için çaba harcadı ve kadınsız müzakerenin sonuçlarına ilişkin dünya deneyimlerinin negatifliğinden örnekler verdi.
34 ülkede hakikat komisyonu kuruldu ama...
BM'nin verilerine göre dünyada çatışma bölgesi olan bölgelerde bu güne kadar toplam 34 hakikat komisyonu kuruldu. JINHA olarak çatışma bölgelerinden Şili, Bosna, Arjantin, Güney Afrika, Peru, Tunus, Fas, Doğu Timor, Brezilya, Ekvador, El Salvador, Fiji, Gana, Guetamala, Güney Kore, Haiti, Kanada, Kenya, Kolombiya, Liberya, Panama, Paraguay, Sierra Lione, Sri Lanka, Uganda, Viyetnam ve Laos'ta çözüm ve müzakereye evrilen dönemlerde kadınların durumunu derledik.
ŞİLİ
20. yüzyılda Nuremberg, Arjantin'de olduğu gibi savaş ve diktatörlükten sonra birçok yargılama gerçekleştirildi, Uganda'da da tarihin ilk hakikat komisyon oluşturuldu. Özellikle uzlaşmayı amaçlayan ilk hakikat komisyonu, Şili'de 11 Eylül 1973 darbesinden 1990 yılında kadar uzanan faşist Pinochet dönemindeki vahşeti araştırmak altı erkek ve iki kadından ibaret olan Rettig Komisyonu'ydu. Şili'nin sosyalizm ve demokrasi hareketine karşı işlenen yoğun işkence, suikast ve faşizmin bilançosunu vermeye çalışan Rettig Komisyonu'nun raporunun direnişine pek vurgulamaması, suçluların isimleri vermemesi ve ortak ulusal bir şifa sürecine vurgulaması eleştirildi. Şili halkı da 1999 yıldan beri bu ortamda "funa" isimli kamusal alanlarda suç duyurusu gösteri geleneği oluşturuyor. "Adalet yoksa, funa var" şiarıyla düzenlenen yürüyüşlerde, Pinochet rejiminde çalışan ama ceza almayan faillerin isimleri okunuyor.
Raporlar kadınları görmedi
Bu devam eden adaletsizlik ortamında Şili'de işkence görenleri araştıran Valech Komisyon'u kuruldu ve raporu2004'te yayınlandı. Mağdurlar ya da siyasi tutuklulardan herhangi bir temsili olmaya komisyon, yine altı erkek ve iki kadından ibaretti. Valech Raporu'yla beraber on binlerce işkence mağduru ve öldürülen mağdurların yakınlara maddi destek verilmeye başladı. İşkencecilerin isimleri de, 50 yıl için mühürlü kalacak. Tazminat politikalarının oluşturulması hala tartışılıyor. Tazminatlarla beraber Şili'nin ana akım siyasetçiler ve elit güçleri, konuyu kapatmaya çabalıyor. Fakat kadın STK'ların gündeme getirdiği gibi faşist rejimin işlediği baskı, parayla çözülecek bir şey değildi, sistematik ve toplumsal bir şiddetti. Valech Raporu'nda yer alanların yüzde 87'i erkeklerden oluşuyor, kadınlar ise bu konuda yeterli derecede gündeme getirilmiyor. Oysa ülkede toplam 300 bin işkence mağduru var ve bunların büyük bir çoğunluğu kadın. Komisyona konuşmak istemeyen kadınların çoğunluğu ise cinsel işkenceden konuşmak istemiyor ve bu nedenle tazminattan faydalanamıyor. İşkence gören solcu Şilili erkek figürü tüm dünya tarafından bilinirken, faşist rejimin kadınları hedef alan politikaları görmezden geliniyor. Kadına karşı işlenen suçlar adeta siyaset dışı bir hale getirilerek ataerkil gelenek ve aile kültürü nedeniyle unutturulmaya çalışılıyor.
BOSNA
1993'te Eski Yugoslavya'nın dağılmasıyla gelişen savaşta kadınlar savaş suçunun hedefi yapıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi 1993 yılında ilk defa Bosna'da tecavüzü sistemli bir savaş suçu olarak tanıdı. 1992'den 1995'e kadar Bosna savaşında 50 bin Boşnaklı kadın Sırp askerler tarafından "tecavüz kampları" gibi yerlerde cinsel işkenceye maruz bırakıldı. Tecavüzün savaşsuçu olarak tanınmasının ardından bir çok kadın hakikat arayışına girişti. Bosna savaşından sonra kadın ve erkeğe karşı cinsel savaş suçları araştırmak için kurulan mahkemede kadınların yeterince ses çıkaramamasının nedeni hakimlerin çoğunun erkek olmasıydı. Araştırmalara göre mahkemenin kayda değer doğrultmayla sonlandıran her kararında en az bir kadın hakim bulundu. Bosnalı kadın örgütlerin mahkemedeki rolü daha da büyüktü. Savaş suçlarına karşı bir araya gelen kadınların verdiği cesaretle bir çok kadın Lahey Savaş Suçları Mahkemesi'ne bavşuru yaptı. Ama mahkeme modeli, kapsamlı bir hakikati sağlayan bir model olarak görünmediği için düzensiz bir şekilde bazı failleri mahkemeye getiren bir organa dönüştü.
Srebrenica Anneleri'nin mücadelesi
Kadınların uluslararası mahkemelerdeki mücadelesi sadece tecavüz mağdurlarına sınırlı kalmadı. Srebrenica mağdurların yakınları olan grubu Srebrenica Anneleri, Batı Avrupalı ülkelerin katliamlardaki rolünü deşifre etti. Hollandalı askerler, binlerce Bosnalı genç erkek ve çocuğu Sırpların eline verdikten sonra yaşanan Srebrenica katliamı için adalet istemek için anneler, Hollanda devletine karşı dava açtı ve kazandı. Ama anneler, uzun bir davadan sonra Hollanda'nın 7 bin mağdurun sadece 300'ünün ölümü için suçlanmasını kınadı. Bu kadınların uluslararası mahkeme sürecinde sık yaşanan hayal kırıklıklarından sadece bir örnek.
Sırbistan ve Karadağ için Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu
Kadınlar yine mahkemeden olabildiğince adalet arıyorken bu eksiklikler bağlamında mahkemeye alternatif olarak 2001'de Sırbistan ve Karadağ için Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu. "Gerçekten çok hayret bir şey, dünya kamuoyu, Kosovalı kadınlara sadece tecavüze uğradığımızda önem verdi, o zamanda da sadece heyecan verici bir hikaye olarak önem verdi. Şimdi Avrupa, Amerika, Asya'dan erkekler geliyorlar ve sadece Kosovalı erkeklerden fikir istiyorlar" diye barış sürecinden yaşadığı dışlanmasını anlatan Kosovalı bir kadın, 1990'lı yıllarda yaşanan Bosna savaşından sonraki dönemindeki kadınların temsil edilmemesini anlattı. Bu süreçte en güçlü barış örgütleri Bosnalı kadınların ünlü kadın barış hareketi olmasına rağmen kadınlar bu uzlaşma ve barış sürecinden dışlandı.
Savaş sonrası durum
Bosnalı kadınlar dünya basında çoğunlukla tecavüzün sessiz mağdurları olarak gösterilirken, savaştan sonra ciddi bir eve itme politikasıyla karşı karşıya kaldı. O dönemde her etnik grubun "milli namus" sembolü olarak sergilenen kadınlar, barış sürecinden dışlandı, uzlaşmaya dahil olamadı ve aileye hapsedilerek, kürtaj politikalarıyla savaş öncesinde daha geri bir konuma düşürüldü. Tecavüz savaş silahı olarak kullandığı için ünlü olan bu savaşlardan sonraki meydana gelen kadınlara karşı tepkinin sonucu olarak, birçok kadın tecavüz çocuklarını doğurmak zorunda kaldı.
GÜNEY AFRİKA
Görevleri hem araştırma, hem yasama, hem af olan Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, 1995'te kurulduğu günden bu yana benzer komisyonlar için model oldu. Güney Afrika örneğinden sonra 90'lı ve 2000'li yıllarda yaygın olarak kurulmaya başlayan hakikat ve uzlaşma komisyon modelinin, daha önceki Arjantin, Balkanlardaki adalet arayışından farkı ise, "uzlaşma" kavramıydı. 1948'ten 1994'e uzanan "apartheid" olarak bilinen resmi ırkçı devlet tarih ve buna karşı eşitlik mücadelesinin yürütüldüğü ülkede, 46 yıllık apartheid tarihi ve ondan önceki yüzyıllarca vahşi sömürgecilik tarihiyle yüzleşmek oldukça zor oldu. Bu yüzleşme sürecinde hem "uzlaşma" ve "onarıcı adalet" kavramlar geliştirildi.
Komisyona anlatan kadınların yüzde 56'sı kadındı
Kadınlarda bu sürece aktif katıldı. Uzlaşma süreci yakından takip eden Güney Afrikalı kadın hareketi, komisyonun eksiklerini çözmeye çalıştı. Güney Afrikalı kadınlar, silahlı olsun sivil alanda olsun eşitlik ve özgürlük mücadelesinde her zaman önemli bir rol oynadı. Hem ırk, hem cinsiyetinden dolayı derin bir siyasi bilince sahip olan, aynı zamanda yoğun işkence ve travmadan geçen siyahi kadınlar, komisyonun ilk oluşumunda erkek ağırlığına tepki gösterdi. Erkeklerden oluşan komisyona kadınların başvurusu da az oldu ve bu gözden kaçmadı. Kadınların yoğun yaşadığı cinsel şiddeti komisyona getirmenin çok zor olduğuna dikkat çeken Güney Afrikalı kadın aktivistler, sadece kadınlara açık olan duruşmalar oluşturmaya başardı. Bu duruşmalarda kadınlar yoğun katıldı ve ırkçı nefretin kadınlara nasıl yöneldiğini anlattı. Hakikat komisyonunun son toplantısında ise açıklanan verilere göre; katılanların yüzde 56'sının kadın olduğu açıklandı.
Tazminat kadınlardan esirgendi
Kadınların anlatımı ve tanıklıkları ile ortaya çıkan yüzleşme ve savaş gerçeğinin sonunda 2000'li yıllara kadar devam eden tazminat belirleme süreci ise başarısız oldu. Apartheid döneminde işkence ve benzer suçlara maruz kalan mağdurlara tazminat verildi ama siyahi kadınların gündelik hayatında ırkçı ve cinsiyetçi zihniyetinden dolayı yaşadıkları cinsel şiddet ve ekonomik sömürü tazminat politikasına çok uygun olmadı. Bu gün ise kadına karşı şiddet oranı dünyanın en yüksek olan ülkelerden biri olan Güney Afrika'da, kadınlar hala mücadele ediyorlar. Güney Afrika'da hakikat ve uzlaşma süreci, kuşkusuz yeni bir demokrasi kültürü inşa etti. Bu daha çok ilerici olarak demokrasi kültüründe kadınlar Güney Afrika'da devam eden yoğun kadına karşı şiddetle uğraşıyor ama hala bir sonuç alabilmiş değil.
ARJANTİN
1976'dan 1983'e kadar süren diktatörlük döneminde yaklaşık 30 bin kişinin güvenlik güçlerinin ellerinde kayıp edildiği Arjantin'de devlet kaynaklı kadına yönelik şiddet ise özel bir ağırlık kazandı. Aynı zamanda dünyanın ilk başarılı hakikat komisyon tecrübelerinden biri olan Ulusal Kayıplar Komisyonu'nu diktatörlük ertesinde büyük umutlarla kurulmasına rağmen failler yararına sistematik bir şekilde boşa çıkarıldı. Arjantin'de hakikat ve yüzleşme mücadelesinin aktif öznesi ise kayıp yakınlarının oluşturduğu Plaza de Mayo Anneleri oldu. Plaza de Mayo Anneleri, diktatörlük döneminde bile kadınların hakikat arayışının sembolüydü. Beyaz şal takan ve yakınların fotoğrafları taşıyan kadınlar, kayıpların akıbetini sormak için diktatörlük şartların büyük tehlikelerine rağmen 1977'de cumhurbaşkanı sarayın önünde, Mayıs Meydanı'nda bir araya geldi. Aralıksız olarak çeşitli yerlerde kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması için mücadele eden annelerin etkisi, Arjantin'de hakikat komisyonun kurulmasında çok büyük rol oynadı ve siyasi kültürü değiştirdi.
'Hamile kadınlara özel işkence
Arjantin diktatörlük döneminde işkence kamplarda kadınlara karşı sistematik bir cinsel işkence politikası uygulandı. Birçok işkence kampında tecavüz yaygın bir işkence yöntemi olarak uygulanırken, köylerde askerler evleri işgal ederek kadınları seks köleliğine zorladı. Devlet kaynaklı cinsel işkence nedeniyle bir çok kadına hamile kaldı, hamile olan kadınlar işkence kamplarında ayrı bir işkenceden geçirildi. Kimi yerlerde hamile olan kadınlar rızaları dışında kürtaj yapıldı, bazı yerlerde ise işkence kamplarında tecavüz sonucu hamile kalan kadınlar bu bebekleri doğurmaya zorlandı. Anneleri ile birlikte işkence kamplarına götürülen yada işkence kamplarında doğan çocuklar, annesinde koparılarak başka ailelere verildi. Yüzlerce çocuk başka ailelere verilirken, darbenin ardından çocuklarının akıbetini araştıran anneler 256 çocuğa ulaştı.
Cuntaya af
Arjantin'de resmi rakamlara görü 9 bin kayıp var. Ancak gerçek rakam bunun çok ötesinde. Çünkü darbe döneminde bir çok askerin kayıp dosyalarını tahrip ettiği biliniyor. İşkence kamplarında 30 binde fazla insanın katledildiği ve bunlardan 12 bininin kadın 500'ünün ise çocuk olduğu tahmin ediliyor. Hakikat mücadelesi de oldukça etkili olan kadınlar, yüzleşme konusunda ise dışlanı. 1983'te kurulan Ulusal Kayıplar Komisyonu (CONADEP) raporu, cuntanın yargılanmasına kapı açtı. 1985 cunta yargılamasında 9 üst düzey subay yargılanırken 5'ine uzun süren hapis cezası verildi. Ama ülkede hala güçlü olan askeri kanadın etkisiyle 1989'da diktatörlük döneminde insanlık dışı uygulamaların sahiplerine af yasası getirildi. Sistem cunta dönemi kayıplarının ailelerine tazminat vererek süreci kapatmak istedi ancak adalet arayışçısı olan Plaza de Mayo Anneleri bunu reddetti.
'Korkunç şeyler yaşanırken tecavüz önemli gelmedi'
Arjantin'de gerçekleşmeyen hakikat ve yüzleşme için çabalar hala sürüyor. Faillere karşı devam eden davalarda daha önce konuşulmayan ama aslında temel olan bir konu cinsel şiddete değiniliyor. Ama bu tür şiddetin mahkemede konuşulması da bir o kadar zor. Mahkemelerin birinde kadın mağdur yaşadığı cinsel şiddeti niye daha önce anlatmadığını şöyle dile getiriyor; "Eşimin öldürüldü, bir çok insan yanı başımda öldürülürken, o kamplarda korkunç şeyler yaşanırken yaşadığım tecavüz ikinci derecede önemli geldi." Yüzleşmenin hala sağlanamadığı Arjantin'de kadınların hak arama mücadelesine rağmen sistemli bir yüzleşmeye katılım gerçekleşmedi. Son on yılda diktatörlük dönemiyle ilgili insan hakları davaların hala sadece yüzde 3,5'i cinsel şiddeti eli alıyor.
Yarın: Peru, Tunus, Fas, Doğu Timor, Brezilya, Ekvador, El Salvador, Fiji, Filipinler, Gana, Guetamala.
(fk)