DOSYA HABER Yazdır Kaydet

Kadın özgürleşmeden halklar ve dünya özgürleşmez (2)

Dosya Haber
Mart 07 / 2015


 
Özgür Devrim/JINHA
 
BEHDİNAN - Kadın sorununun ırkların, ulusların, sınıfların ötesinde bir sorun olduğunu belirten PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk, "Kadın sorunu demokratik toplum ve özgür yaşam sorunudur. Çok köklü bir özgürlük sorunudur. Dolayısıyla günümüz toplumunun hem en baş sorunudur hem de en dip sorunudur. Bunu çözmeden üzerinde yükselen diğer sorunları çözmek çürük temel üzerine yüksek bina inşa etmek anlamına gelir. Bu bakımdan öncelikle sorunun doğru tanımlanmasını önemsiyoruz. Sorunu doğru tanımlamadan çözümü de doğru geliştirilemez" dedi. 
 
PAJK Koordinasyon Üyesi Zilar Sterk'e PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın başlatmış olduğu çözüm sürecinin 10 temel maddesinden biri olan Kadın Özgürlük Komisyonunun amacı, KJA (Komaleyên Jinen Azad) örgütlenme tarzı ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Kürdistan'da başlatılan Dünya Kadın Yürüyüşü hakkındaki görüşlerini sorduk. 
 
-Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi yıllardır verdiği mücadele ile kadın bilinci ve örgütlülüğünü oldukça güçlendirdi. Çözüm sürecinde de yerini alan kadınlar, "Kadın Özgürlük Komisyonu" kurma kararı aldılar. Bu komisyonun amaçları nelerdir?
 
Biz Kadın Özgürlük Hareketi olarak burada bir komisyon oluşturduk. Konuya yoğunlaşma ve bazı somut müzakere edilecek çözümler önerme temelinde oluşturuldu. Konuyu dört alt başlık temelinde ele almayı düşünüyoruz. Kadının yaşadığı sorunlar dünyanın her yerinde farklı biçimlerde tanımlanıyor. Kimisine göre biyolojik bir sorundur, kimisine göre toplumsal bir sorundur. Kimine göre kültürel kimine göre bir var oluş sorunudur. Kimine göre kapitalizmle sömürgeleştirmeyle bağlantılı geliştirilen bir sorundur. Kadın konusunda form kazanan her hareket, sorunu kendine göre tanımlıyor ve yaptığı tanımlamaya göre de çözüm önerileri geliştiriyor. Bizim de Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak sorunu bir tanımlama biçimimiz ve buna göre ön gördüğümüz çözüm önerileri var. Ancak bunu tek başımıza geliştirmek istemiyoruz. Birlikte yaşadığımız halklardan, kültür ve inançlardan, mesleki kesimlerden kadınlarla birlikte ortaklaşmak istiyoruz. Çünkü kadın sorunu ırkların, ulusların, sınıfların ötesinde bir sorundur. Bir demokratik toplum ve özgür yaşam sorunudur. Çok köklü bir özgürlük sorunudur. Dolayısıyla günümüz toplumunun hem en baş sorunudur hem de en dip sorunudur. Bunu çözmeden üzerinde yükselen diğer sorunları çözmek çürük temel üzerine yüksek bina inşa etmek anlamına gelir. Bu bakımdan öncelikle sorunun doğru tanımlanmasını önemsiyoruz. Sorunu doğru tanımlamadan çözümü de doğru geliştirilemez. 
 
'Kadınlar hakkındaki yasal düzenlemeleri kadınlar yapmalı'
 
İkincisi; sorunun doğru tanımının yasal bir çerçeve kazanması, yasal bir ifadeye kavuşturulmasıdır. Örneğin bildiğim kadarıyla anayasada "kadın sorunu" diye bir kavram hiç geçmiyor. Oysa ki toplumun baş sorunudur diyoruz. Toplumsal sorunların anasıdır diyoruz. O zaman bu sorunu ve çözümlerini geliştirmek üzere bazı yasal hatta anayasal bir düzenleme yapmak gerekmektedir. Bu düzenlemeleri de erkekler yapmamalı tabi, kadınlar tartışıp kendileri hakkındaki yasal düzenlemeleri yapmalıdırlar. Kadınlar bu konuda mutlaka söz ve irade sahibi görülmelidirler. Üçüncüsü; kadının sisteme eşit ve özgür katılımı nasıl olacak? Sistemden kasıt değişip dönüşen bir demokratik toplum sistemidir. Ve bu demokratik sisteme kadının katılımı nasıl olacak? Elbette eşit ve özgür olacak ama eşitliğin ve özgürlüğün sağlanması için nelerin yapılması gerekir? Örneğin; kadınların bilinçlenmesinde ve eğitiminde eşitsizlik var. Savunma, güvenlik, hukuk ve yargı alanlarında da eşitsizlik var. Sosyal yaşam ilişkilerinde eşitsizlik had safhada. Emek alanında çok ciddi bir kadını sömürme var. Bunu bir tek devlet ve patron yapmıyor. Bunu evdeki eşi, kardeşi hatta babası yapıyor. Kadının emeğini emekten pek saymama var. Bu tür eşitlik ve özgürlük sorunları kamusal alanda yaşandığı gibi daha çok da ev ve aile içinde de yaşanmaktadır. Aile ortamı da kadın için adeta küçük bir sömürge devletçiği gibidir. Söz ve irade özgürlüğü çok sınırlıdır. Emeği görülmemekte karşılığını bulan bir emekten sayılmamaktadır. Adeta ailenin maddi sermayesi gibi görülmektedir. Bunlar biz kadınlar için kabullenilmesi zor ve acı ancak derin gerçeklerdir. Bu bakımdan sorunu derin ve tarihsel arka plana sahip olduğundan çözümlerinin de sadece güncel olmaması gerekir. İdeolojik felsefik, bilimsel, paradigmasal çözümlerin de geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla konunun bu yanları kadar, çok güncel olarak kadının ev ve aile ortamındaki duruşu ve katılımı konumlanışı nasıl olacak? Buna da çözüm bulmamız gerekiyor. Öngördüğümüz yeni demokratik toplum yaşamının en önemli parçası ve kurumlaşması olan "aile" kurumu biz kadılar için çok önemlidir. Biz kadınların her bakımdan sömürgeleştirilmesi sonucunda geliştirilen ataerkil bir kurumdur. Toplumun en eski kurumudur. Varlığını koruması gereken bir kurum olarak görülmektedir çünkü tarihsel toplumun da en eski kurumudur ancak "aile" kurumu ataerkil olmak zorunda değildir. Bu bir hayal değil tarihte yaşanmış bir gerçektir. Günümüzde hala yaşayan bazı kültürlerde kendisini sürdürmektedir. Çin cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Museo halk kültürü bu konuda incelenmeye değerdir. 
 
- Dünyanın birçok yerinden kadın temsilcilerinin katılımı ile DÖKH Kongresi gerçekleşti. İsim değişikliği ve yeniden yapılanmaya dönük çeşitli kararlara giden DÖHK'ün sağladığı bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Basından takip edebildiğim kadarıyla Özgür Kadın Kongresi, Kürdistan ve Türkiye'de kadın cephesinden toplumsal beklentilere cevap olma anlamında güçlü kararlaşmalara gitmiş. Sizin aracılığınızla Kongre iradesini sevgiyle selamlıyor mücadelelerinde başarılar diliyorum. Hedeflediği örgütlenme perspektifi oldukça kapsayıcı. Sadece Kürt Kadınlarını kapsamıyor. Mezopotamya'da yaşayan tüm halklara, kültürlere, inanç ve topluluklara mensup kadınların, ortak dayanışma, öz irade ve öz yönetim organı olarak kendisini tanımlamaktadır. Tam bir halklar mozaiği olan Mezopotamya'lı tüm kadınları kapsaması, demokratik toplum tarihinden az çok haberdar olan herkesin özlem duyduğu bir tablo olmaktadır. Çeşitli halklar, kültürler ve inançlardan kadınları bir araya getirip, yaşadıkları sorunlar ve çözümleri etrafında ortaklaştırması önemli bir aşama olmaktadır. Bu yönlü gelişmeler, barış ve kardeşlik içinde çeşitliliğe ve farklılıkların birlikteliğine dayalı toplumsal doğa felsefesinin yeniden canlanması ve geliştirilmesinin adımları olmaktadır. Kuşkusuz bin bir zorlukla yakalanan bu zeminin kalıcı bir toplumsal yaşam anlayışına ve sistemine dönüştürülmesi ise tam bir mücadele ve örgütlenme işi olmaktadır. Mevcut düzey yakalanmışsa, o zaman amaçlanan düzey de yakalanacaktır. 
 
'KJA'nın programı kapsamlı ve iddialı'
 
Yeni bir yaşam imkanı ve ihtimali konusunda en umutsuz kılınmış toplumsal kesim kadınlardır. Bu bakımdan KJA'nın önüne koymuş olduğu program çok kapsamlı ve iddialı görünüyor. Toplumun yeniden ama bu kez kadın ekseninde inşasını hedefliyor. Toplumsal sorunların kökenini oluşturan kadın sorununu, en eski sorun olarak ele alıyor. Toplumsal sorunların çözümüne de buradan başlaması oldukça doğru yolda olduğunu gösteriyor. Bu anlamda KJA, demokrasi ve özgürlüklerin üzerine inşa olacağı, toplumsal temeli yeniden ama sağlam örmenin hareketi olmaktadır. Bu toplumsal temelin sağlam örülmesi için öncelikle kadının kendi dünyasını oluşturması ve oluşturduğu bu kendine ait dünyasında, kaybettiklerini yeniden bulmasına ihtiyaç var. Yani öncelikle kaybettiği 'kendini' yeniden bulmasına, hatta kendini yeniden tanımlamasına, yeniden oluşturmasına ihtiyaç var. Kadınlar olarak 'kendimiz' dediğimiz mevcut 'biz' ne kadar 'biziz'? Ne kadar kendimize aitiz? Ne kadar kendimiz kendimizi belirliyoruz? Mevcut yürüyen yaşamın yüzde kaçını kadınlar olarak bizler belirliyoruz veya şimdiye kadar biz belirlemişiz? 
 
'KJA'nın büyümesi için tüm kadınlar sorumluluk almalı'
 
Bu sorulara örgütlü kadınlar olarak, yıllardır süren mücadeleye paralel olarak verdiğimiz cevaplar maalesef çok iç açıcı değil. O zaman en başta bu sorunumuzu yani "kendi olma" sorunumuzu, Önderliğimizin deyişi ile "xwebûn" olma sorunumuzu çözmeliyiz. Bunun için KJA'nın, toplumun hangi kesiminden olduğunu önemsemeksizin, araya fark koymaksızın tüm kadınları Kongre örgütlemesine katmaya dönük aldığı kararlar çok önemlidir. Tarım köy toplumu kültürünün içindeki kadını da, akademisyen çevreden kadını da, okur-yazar olmayan kendi halinde kadınları da, aydın yazar olan, meslek alanlarından kariyer yapmış kadınları da kapsaması ve tümüne eşit mesafe göstermesi, sahip olduğu eşitlikçi ve özgürlükçü paradigmayı da ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, siyaseti de toplumsal yaşam sahasını da sahiden demokratik kılacak, özgürlüğe kapı aralayacak bir felsefik arka plana dayanmaktadır. Kadın köy ve mahalle komünlerini, il ilçe belki de semt meclislerini örgütleyecekler. Öngördükleri bu tarz bir toplumsal örgütlenme, binlerce yıl öncesinde yaşanan örgütlü özgür ve demokratik toplumu çağrıştırmaktadır. Üstelik, oluşturulacak kadın komün ve meclisleri öyle iş olsun diye değil, kapsadığı kadınların ekonomik, savunma, eğitim, hukuk, sosyal, siyasal tüm boyutlardaki sorunlarına, kendi öz iradeleri ile çözüm oluşturmasını hedefliyor. Adeta nasıl ki eskiden her kadının içinde yaşadığı bir klanı vardıysa, aynı şekilde her kadının içinde yaşadığı ve kaderi hakkındaki kararları kendisinin aldığı bir komünü veya meclisi olacak. Binlerce yıl öncesinin toplumunu da kadınlar örmüştü. Doğurduğu, ruh verdiği yaşamın sürekliliğini sağlamanın tek yolunun toplum olmaktan geçtiğini ilk keşfedenlerdir kadınlar. Komünal tarzda yani örgütlü gruplar tarzında olmadan, doğurduklarını korumasının mümkün olmadığını görmüşlerdir. Bu bakımdan bir arada tuttuğu klanını doyurmak, geliştirmek ve korumak için canını dişine takardı. Şimdi yine kadınların öncülüğünde geliştirilecek yeni komünal yaşam sistemi, coşku ve heyecan yaratıyor. Bu her kadın için harika bir toplumsal yaşam sistemi ve özgürlük zemini demektir. Bu bakımdan Kürdistan ve Türkiye'de, özgürlüğe yeni bir adımın adı olan KJA çatısının büyümesi, derinleştirilmesi ve güçlendirilmesi için tüm kadınların kendini sorumlu görmesi gerekir. Kobanê'de IŞİD faşizmine karşı direnerek yıldızlaşan; Arin'lerin, Özgür'lerin, Kader'lerin, Gulanlar'ın ve Hebun'ların, tüm kadınlara bıraktıkları özlem ve umut dolu mesajıdır bu.  
 
- Dünya Kadın Yürüyüşü bu yıl Rojava'daki Qamışlo ve Bakur'daki Nusaybin sınırından başladı. Kobanê direnişi ve DAİŞ çetesinin kaçırdığı Êzidî kadınlara adanan bu yürüyüş için mesajınız nedir?
 
Öncelikle bizlerin de Kürt kadınları olarak, içinde yer alacağımız Dünya Kadın Yürüyüşünü selamlıyor, yürüyüşlerinde başarılar diliyorum. Bu yılki yürüyüşü Qamışlo-Nusaybin suni sınırından başlatmaları, oldukça anlamlıdır. Çünkü sınırın o yanı da, bu yanı da aynı halkın topraklarıdır. Bir de Rojava devrimine karşı örgütlendirilen faşist IŞİD belasına karşı, burada büyük bir direniş yaşanıyor. Bu direnişe kadınlar öncülük ediyor. YPJ bu konuda dünyayı etkilemeye devam ediyor. Elbette böyle bir Dünya Kadın Yürüyüşü, YPJ'nin dünyayı şaşırtan direnişini ve örgütlülüğünü görmezlikten gelemezdi. Çünkü YPJ'nin mücadeleci duruşu, dünyadaki hakim kadınlık algısını alt üst etti. Tüm dünya kadınlarının durumunu etkileyecek bir pozisyon yarattı. Bu bakımdan dünya kadınlarının Rojava sınırına gelip seslerini YPJ'li kadın savaşçılara duyurması, aslında onları kendi adına savaşan bir güç olarak görmeleri anlamına da geliyor. Bu sınıra geliş ve buradan tüm dünyaya yürüyüş büyük ve derin anlamlar taşımaktadır. 
 
'YPJ'li kadınlar tüm dünya kadınları için direndi'
 
Dünya Kadın Yürüyüşünün sırtını Kürdistan'dan yükselen bu özgürlük sesine yasladığını ortaya koyuyor. Ortaya çıkan bu gerçek, aslında tarihsel doğrultunun güncelde gerçekleşme düzeyidir. Bu noktaya gelmiş olmak çok önemlidir. Bence bu yürüyüş, dünyaya böyle bir mesaj vermelidir. İlk toplumun tarihsel doğrultusu Mezopotamya orjininden dünyaya yayılmıştı, şimdi güncelde yaşanan da bu doğrultunun tekrar yakalanmasıdır. Dünya bunu söylese de söylemese de hakikat budur. Biz bunu görmeliyiz ve dünyaya anlatmalıyız. Arin'lerin, Zozan'ların, Özgür ve Gulanlar'ın şahsında IŞİD vahşetine karşı fedaice direnen kadınlar sadece Kürtler için direnmediler, tüm dünya kadınları ve halkları için direndiler ve kendilerini adadılar. Onlar dünya kadın mücadelesinin şehididirler, değeridirler. Böyle kabul görmelidirler. YPJ'nin direnişi, dünya kadın mücadelesine hamle yaptırmanın, çıkış yaptırmanın ilhamıdır. Kürdistan orjinli bir dünya kadın özgürlük hamlesini geliştirmeye zemin oluşturmuştur. 8 Mart mesajlarımız bu yönlüdür. Bu temelde Kürdistan'lı, Türkiye'li, Ortadoğu'lu ve Dünyalı tüm kadınları bu anlamlı ve bir kadın hamlesine ön ayak olabilecek bu yürüyüşe katılmaya çağırıyorum. Tüm katılımcılarını sevgiyle kucaklıyorum. Mücadelelerinde başarılar diliyorum.
 
(mg)