DOSYA HABER Yazdır Kaydet

İmralı'dan kadınlara uzanan 'özgürlük perspektifleri' (2)

Dosya Haber
Mart 06 / 2015


 
Deniz Fırat/JINHA 
 
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 2006/2011 yılları arasında İmralı'dan kadınlara yönelik yaptığı değerlendirmelerde, felsefik olarak kadının özgürleşmesi ön plana çıkıyor. Kadınlara, "Kazanılacak bir dünya var" diye seslenen Abdullah Öcalan, özellikle cinsel saldırılar ve kadın katliamlarına dikkat çekerek, "Kapital finans, kadına, 'ya benim iktidarıma yüzde yüz tabi olursun, ya da yüzde yüz ölürsün' diyor. Günümüzde evliliklerin yüzde doksan beşi tecavüzdür. Kadınlar her gün tecavüze uğruyorlar. Böyle bir tecavüz kültürü içinde bir kadının ne ruhu ne beyni sağlam kalır; ne güzellik anlayışı kalır ne de sevgisi ve aşkı. Namus öz bilinç ve öz iradedir" diyor. 
 
JINHA olarak İmralı'dan Kürt kadınları ile sürekli irtibat halinde olan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın değerlendirmelerini derlediğimiz ikinci dosyamız 2006 ile 2011 yılları arasını kapsıyor. Abdullah Öcalan, 2006 yılında, "Ben kendimi sevginin işçisi olarak tanımlıyorum" sözleri ile kadın mücadelesinin yaşam gerekçesi olarak tanımlıyor. 2007 yılında yapılan genel seçimlerde eşit temsiliyeti desteklemesi gerektiğini belirtiyor. 2008 yılında kadın değerlendirmesinde ki en çarpıcı görüşü " Kapitalizm nasıl âşık olacağından, nasıl yaşayacağından, nasıl sevişeceğine kadar tümünü tek tipleştiriyor" oldu. 2009 yılında "kadınlar bir tanrıça edasıyla, kendilerini özgürleştirebilirler" diyerek kadınların mücadeledeki ideolojik yoğunlaşmalarına dönük önerilerinden, "Kadın sorunu beş bin yıllık tecavüz kültürünün sonucudur" belirlemesini yaptı. 2010'da kadınlara yaptığı önerilerde sonsuz boşanmaya vurgu yapan Abdullah Öcalan yine 2011 yılında yaptığı "Kadın özgürlüğünü toplumsal özgürlük olarak görüyorum. Özgür kadın yaratıldı, yaratılıyor. Bu konuda çok yol katlettiler" sözleri dikkat çekici. "Kadının ideolojik, fikir olarak özgürleşmesi" ve "kadının kendi örgütlülüğünü oluşturması" konusunda ısrarcı olması yönünde iki önemli öneride bulunan Abdullah Öcalan'ın 5 yıllık mesajlarının özetini okuyucularımız için bir araya getirdik. 
 
2006: Kazanılacak bir dünya var 
 
PKK Lideri'nin 2006 yılında kadınlara gönderdiği mesajlar şöyle: "Kadınlar özgürleşmek için Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nde derinleşmeliler, ideolojik güç olarak var olabilmeliler. Erkeklere karşı alacakları çok yol var, erkeğe fazla güvenmemeli. Kadın kendi bağımsızlığını koruyacak. Kadının özgürlüğünden korkmamak gerekir. Ben kadınla böyle yoldaşım. Ben kadınlara çok görkemli yoldaşlık yaptım, kadınla çok güçlü bir arkadaşlığım var. Bu bir güç, inanç meselesi. Kadın yoldaşlarımın bana ilişkin emeklerine böyle karşılık veriyorum. Bilmelerini istediğim en önemli bir hakikat, onların savaşın da barışın da kaderini belirleyecek kadar güçlü olmaları gerektiğidir. Sevginin işçisi olarak tanımlıyorum kendimi. Sizler için yaşıyorum. Sizlerin özlemleri yaşam gerekçemdir, sizinleyim. Kazanılacak özgür bir dünya var, kazanılacak özgür bir yaşam var.
 
'İlla tek olacaksa o da kadın olsun'
 
Eşbaşkanlık sisteminin kaldırılmasına kesinlikle hayır. Hukukta de facto ve de juere diye iki kavram vardır. Eğer çok zorluyorlarsa yasa üzerinden değil de fiili olarak yürütülsün. Söylediğim gibi, fiili olarak yürütülebilir. Bir erkek bir kadın yine yürütmelidir. İlla bir kişi olacaksa da kadın olsun. Kadınlarımız bunu hak etmiyor mu?  Beş bin yıldır erkek egemen sistem devam ediyor. Bunu aşmak kolay değil belki, ama biz aynı zamanda kadının özgürleşmesi mücadelesini de veriyoruz. Batman'da bölgede kadın intiharları var. İntiharların önüne geçmek için çalışmalılar. Ben kadın erkek ilişkilerinin yüzde doksanını tecavüz olarak nitelendiriyorum. Bunların temelinde çok çirkin ilişkiler vardır. Ben aşka evliliğe karşı değilim. Aşkta, evlilikte güçlü cinsel dürtü ve güdüler olabilir. Bunlar normaldir, bunları inkar edemeyiz. Benim karşı olduğum husus; bu tecavüz kültürüdür. Genç kızları altmış yaşındaki adama veriyorlar. Bu zorbalık karşısında kız intihar ediyor. İstenmeyen evlilikler gerçekleştiriliyor. Hatta bazen para verip kadın alıyorlar, yani resmen satın alıyorlar. Bu çok ahlaksızca ve çirkincedir."
 
2007: Cinselliğin iktidarlaşmış hali, tecavüz kültürü
 
İmralı'dan kadınlara gönderilen mesajların yıl geçtikçe pratiksel önerilere dönüştüren Abdullah Öcalan 2007 yılında ise kadın özgürlük mücadelesi için kendi şahsında çözümlemelere giderek şöyle bir perspektif çizer: Cinsel güdüler doğaldır, her insanda bulunur. Tehlikeli olan cinselliğin iktidarın objesi haline gelmesidir. Mevcut cinsellik bir iktidardır, şaha kalkmış erkekliktir. Hatta erkeği vahşileştiren bir hale getirmiştir. Sonuçta mevcut cinsellik ilişkisi erkek egemen topluma hizmet ediyor. Kaba, vahşileştiren, yok edici bir iktidar anlayışı ortaya çıkarmıştır. Hepsinin temelinde bu anlayış vardır. Namus cinayetleri, tecavüz kültürünün altında bu anlayış vardır ve bu anlayış değişmeden ne demokrasi ne de özgürlük sorunu çözümlenebilir. Cumhuriyetin kuruluşundaki eksik kalan ayaklardan biri de budur, kadın sorunu çözülmemiş, dondurulmuştur. Saddam'ın ipe giderken bile 'Erkeklik öldü mü' demesi bu vahşileşmiş erkek anlayışıdır, biz bu anlayışa karşıyız.
Daha önce değinmek istediğim üç husus vardı: Dincilik, cinsiyetçilik ve milliyetçilik. Cinsiyetçilikle ilgili daha önce de okumalarım vardı, son olarak M. Foucault'un Cinselliğin Tarihi kitabını bitirdim. Cinsellik ve iktidar arasında çok yakın bir ilişki vardır. Cinsiyetçilik bir çeşit milliyetçiliktir ve en az milliyetçilik kadar tehlikelidir. Günümüzde kadın artık bir reklam objesi, bir et parçası gibi sunuluyor topluma. Cinsiyetçilik adına kadın zorla bağımlı hale getiriliyor. Kadına zorla sahip olmakla iktidar olunmaya çalışılıyor. Kadın iktidarın nesnesi haline getiriliyor.  Cinsiyetçilik ideolojisi ile kadın tamamen tahakküm altına alınıyor.
 
2008: Kapitalizm kadını tek tipleştiriyor
 
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nüm giderek daha fazla bir şekilde binlerin katılımıyla alanlara aktığı 2000'li yılların önemli aşamaya geldiği 2008 yılında ise Abdullah Öcalan, 8 Mart mesajında kadınlara şöyle seslenir: "8 Mart vesilesiyle mesajımı vermek istiyorum. Koşullardan kaynaklı parça parça değinebiliyorum. Aslında kadın sorunu bir iktidar sorunudur. Kapital finansın iktidar mantığı, 'ya bu iktidara tabi olursunuz ya da ölürsünüz' üzerine kurulmuştur. Kadının cinsiyetçiliğini bu iktidarın aracı olarak kullanıyorlar. Kendinizi bu ilişkilerden, bu erkeklikten sakının. Gazetede okudum; doktor olan bir kadın asker eşinden boşanmak istediği için on iki kurşunla öldürülmüştü. İşte kapital finans, kadına bunu söylüyor, 'ya benim iktidarıma yüzde yüz tabi olursun, ya da yüzde yüz ölürsün' günümüzde evliliklerin yüzde doksan beşi tecavüzdür. Kadınlar her gün tecavüze uğruyorlar. Böyle bir tecavüz kültürü içinde bir kadının ne ruhu ne beyni sağlam kalır; ne güzellik anlayışı kalır ne de sevgisi ve aşkı. 
 
'Kapital finans tek tipleştiriyor'
 
Kapital finans, kadını denetim altına almak için cinsiyetçiliğini kullanıyor. 'Nasıl âşık olacağından, nasıl yaşayacağından, nasıl sevişeceğine' kadar tümünü tek tipleştiriyor. Kadın üzerinden toplumun iktidarını hedefliyor. Milliyetçilik ve dincilikle de topluma tek tip düşünceyi dayattı. Ulus-devletle nasıl bir kimlik istiyorsa, onu dayatıyor. 8 Mart vesilesiyle kadınlara ve tüm halkımıza selamlarımı iletiyorum.
 
'Kadınlar ürettikleri ile ekonomik sorunlarını çözebilirler'
 
Akademi çalışması tüm kesimleri kapsamalı. Örneğin bir üniversite öğrencisi de, bir ev hanımı da bu çalışmalarda yerini alabilmeli. Bir dönem Köy Enstitüleri vardı. Benzer çalışmalar yapmaya çalışıyorlardı, ama benim önerdiğim akademi, enstitüleri de aşıyor. Aile, kadın etrafında oluşur. Kadınlar üreticidirler. Ürettikleriyle kendi ekonomik sorunlarını çözebilirler. Mesela bir tarla kiralayarak organik tarım yapabilirler. G. Kürdistan'da kadına yönelik şiddette bir artış olduğu belirtiliyor. Demek ki, orada kadın hareketinde bir artış, bir direniş var. Kadın konusu önemlidir, kadınları çok önemsiyorum. Kadınlar, bana göre sömürgeleştirilen son ırk, son ulustur. Bu konuyu çok açıklıyorum."
 
2009: Namus öz bilinç ve öz iradedir
 
Hükümet arasında Kürt sorunun tartışıldığı yıl olan 2009'da Öcalan,  kadın mücadele değerlendirmeleri ise şöyle: "Kadın belediye başkanlarına benim adıma bir sayfalık kutlama mesajı yazılabilir. Kadınlar, 'kentler nasıl kurulur, nasıl demokratikleştirilir, yönetilir? Çocuklara, kızlara, işsizliğe ve diğer sorunlara ilişkin nasıl bir çözüm üretilir' bu konularda çok çalışma yapmalıdırlar. Bunların üzerinde önemle durulmalıdır.
 
'Kapitalizm kadını kuşatma altına almış'
 
Biliyorsunuz Sümerlerde kadın tapınakları vardı. Bu tapınaklar kadınların inşa ettiği ve onların kutsal mekânıydı. Onların önemli bir kazanımıydı. Bu tapınaklarda kadınlar, eğitimlerini sürdürüyorlardı, her türlü eğitimlerini alıyor, sanat ve güzelliklerini de sergiliyorlardı. Hatta erkekler gelip onları seyrediyorlardı. Daha sonraları erkekler, buraları genelevine çevirdiler. O tarihten sonra da kadınlar tapınaklara tanrıça olarak giriyor, fahişe olarak çıkıyorlardı. Kadının tüm meziyetleri elinden alındı. Musa, kadına bir şey vermedi. İsa'da Ana Meryem'in durumunu biliyorsunuz. Hz. Muhammed'de Ayşe'nin durumu ortadadır. Hz. Ayşe, erkek iktidarını derinlemesine anladıktan sonra 'keşke kadın olarak doğacağıma taş olarak doğsaydım' diyor. Kapitalizm de kadına yeni hiçbir şey vermemiştir. Kadını her yönüyle daha da kuşatmaya almıştır.
 
'Namus öz bilinç ve öz iradedir'
 
Kadınlara sesleniyorum; kadınlar öz bilinç ve güçlü irade ile kendilerini koruyabilirler. Ben, yedi yaşından beri kadın sorunuyla ilgileniyorum. Hatta bana 'kadın düşkünü' dediler! Saflarımıza katılan kadınlarla ilgilendim, hatta onlara bu mücadelenin zor olduğunu, 'yapamıyorsanız katılmayın' dedim. Benimle yol alan kadınlarla ilgilendim, top oynadım, yüzdüm. Ben kadınlara beş bin yıllık erkek egemen kültürünün kırılmasının kolay olmadığını, derinlikli bir mücadele gerektirdiğini hep anlattım. Ben olmasaydım, benim etki gücüm olmasaydı, kadınları bilinçlendirmeseydim orda da tecavüzler olabilirdi. Ben bir yere kadar onları korudum ve kolladım, ancak en çok onlar kendilerine sahip çıkmalı, kendilerini koruyabilmelidirler. Namus kesinlikle cinsellik değildir. Namus, öz bilinç ve güçlü iradedir.  Kendinize, ruhunuza ve bedeninize sahip çıkın. Kapitalist aşk ilişkisinde emek yoktur, gerçek sevgi, aşk yoktur. Sevgi, aşk, emek ister. Ferhat ile Şirin buna örnektir. Orda Kandil bölgesinde olan bir olaydır.  Tarihsel bir olaydır. Ferhat, Şirin'e ulaşmak için, aşkı için bin bir emek vererek, eziyet çekerek dağları deler. Hatta aşkı için İran Şahı'nın egemenliğini ve iktidarını yıkması gerekiyordu. Bunu başaramayınca, İran iktidarını yıkamayınca kendisini dağlardan aşağı attı. Asıl aşk budur. Kendi halkı ve ülkesi için çaba ve emek içermeyen bir aşk ve sevgi anlam ifade etmez. Beş bin yıllık erkek egemen kültürünü savunmalarımda çok geniş açmıştım.   
 
Meşru savunma, öz savunma 
 
Meşru savunmayı herkes yapar. Ben öz savunma kavramını bunun için geliştirdim. Her grubun herkesin, kadınların, özellikle kadınların kendilerini savunmaları gerektiğinden bahsetmiştim. Kendi öz savunmalarını geliştirmeleri gerektiğini söylemiştim. Herkes bilinç ve iradeleriyle kendilerini korumalarını bilmelidir. İlginçtir, savunma yapmaları gerekenleri de ben savunmak durumunda kalıyorum. Her grup, herkes kendi bulunduğu alanda kendi savunmasını yapar.
 
'Kadınlar yoğun ve ciddi olsunlar'
 
Kadın Siyaset Okulu nerede açıldı, bir parkta mı, ayrı bir bina mı? Benim bahsettiğim akademi bu değil. Hayır, hayır böyle değil, benim bahsettiğim akademi bir komple akademi olacak. Kadın orada spordan tut giyime kadar, ekonomiye kadar her şeyi öğrenecek, yapacak. Bu kompleksin bir parkı da olacak. Ben bunu daha önce dile getirmiştim. Bu önemlidir. Onlara başarılar diliyorum. Diğer akademi çalışmaları başladı mı? Yoğun ve ciddi olsunlar. Kadın sorunu beş bin yıllık tecavüz kültürünün sonucudur. Ben burada hala bu konuyu araştırdıkça, okudukça dehşete düşüyorum. Kadınlar hala bu sorununu anlamamış, çözememiş durumda. Kadınlar kendi sorununu anlamalı, çözmeli. Kendi cinsinizin farkında olacaksınız, kendinizi tanıyacaksınız. Özgür kadın diyorum
 
'Kadını dövmek en büyük namussuzluktur'
 
Namus adına, sevgi adına her gün kadınlar öldürülüyor. İşte Diyarbakır'da zaten köleleştirilmiş, bu durumda olan bir kadını dövüyor, 'şuraya gittin, şuna baktın' diyerek pat diye öldürüyor, namus adına. Aslında tam tersi bu hale gelmiş köleleştirilmiş kadını dövmek, öldürmek en büyük namussuzluktur. Bundan büyük namussuzluk yoktur. Kadın akademilerinde bunları tartışın. Bunları bilmeden hiçbir şeyi anlayamazsınız. Ben kadınların özgürlüğünü, Özgürlük Sosyolojisi kitabımda ele aldım, incelemeliler. 
 
'Sonsuz boşanma' 
 
Ben sonsuz aşk değil, 'sonsuz boşanma' diyorum. Sonsuzluk derken, aslında beş bin yıllık eril iktidarla bu sonsuzluğu sınırlayabilirim. Buna karşı kadının bu iktidardan sonsuz boşanmasını öneriyorum. Kendi siyasetlerini oluşturmalı, bunun için ekonomilerini oluşturmalı. Kadın kendi ekonomisini oluşturmalı, siyaset akademileri demiştim.  Kadının kendi özgürlüğünü kurmak için, siyasal bilinç ve siyasal eylemlilik gerekiyor. Bunu yaratmaları gerekiyor. Kadın özgürlüğü ya da kadın erkek ilişkisi öyle romantik aşk ya da sonsuz aşk ya da cinsel özgürlükle elde edilemez. Sonsuz aşk diyeceksek, romantik, günümüzde yaşanan aşk ilişkilerinden söz etmiyorum. Zaten bu aşk dedikleri şey, İngiltere'de 17-18'inci yüzyılda yaratılan klasik romanlarda anlatılan bir kavram; romantik aşktan söz etmiyorum. Sonsuz aşkla yaşayacaklarsa özgürlüğü bilince çıkarmaları gerekiyor. Yoksa cinsel tutkudan da söz etmiyorum. Cinsellik olacaksa bile bu sonsuz aşk temelinde yaşanması gerekiyor. Kadının önce eril iktidardan sonsuz boşanmasını söylüyorum, sonsuz özgürlük diyorum. Bu temelde bana kadın arkadaşların yazdığı mektuplara cevap olmak istiyorum. Sadece Bakırköy'de Midyat'ta ya da Bitlis'te değil, bir sürü yerde cezaevinde kadın arkadaşlar var. Hepsine selamlarımı söylüyorum. Bu kadın özgürlüğü konusunda yoğunlaşsınlar. 
 
2010: Kadınlarla felsefe tartışmak
 
Öcalan, heyet aracılığıyla 2010'da şöyle bir mesaj yayınlar: "Kadın konusunda şunu tekrar söylemek istiyorum ki, benim kadınla ilişkilenmem farklıdır. Ne olursa olsun iki kişi arasındaki tutku, kimseyi hiçbir yere götürmez, ancak hiyerarşiye, patriarkal tutuma, baskıya, tecavüz kültürüne götürür. Kadınla erkek arasında ancak felsefik temelde bir buluşma olabileceğine inanıyorum. Geçende bu Taraf'ın yirmi soruluk anketine, Zizek -biliyorsunuz felsefecidir- bir cevap veriyor. Sizin için güzellik nedir diye soruyorlar, 'benden güzel ve akıllı bir kadınla felsefe tartışmak' diyor. İlginçtir, ama ben de aynen böyle düşünmüştüm. Benim kadınla buluşmam da -tabi onlar anlayamaz ama- bu temeldedir. Kadınla felsefi buluşma dışında bütün buluşmalar, doğru bir buluşma değildir, felsefi buluşma dışındaki bütün ilişkilerin, evliliklerin geleceği yer patriarkal, hiyerarşik ilişkidir ve bu tür ilişkiler eninde sonunda ilişkiyi tüketir, bitirmeye götürür. Felsefik buluşma dışında hiçbir buluşma bunu kurtarmaz. 
 
'Komünler yayılmalı'
 
Batman'da daha önceleri birçok kadın intiharları oluyordu, son süreçte bunlar azaldı. Bunun sebebi Batman'da demokratik siyasetin gelişmesi, demokratik tartışmaların yükselmesidir. Demokratik kültür topluma yaygınlaştıkça daha çok yaşama bağlar. Benim siyaset felsefemde, bunca yıllık deneyimle ortaya çıkardığım en doğru sonuç, demokratik komünler halinde örgütlenmek ve toplumun her kesiminde bu komünleri yaymaktır.
 
'Kadın olamadan özgürlük sosyolojisi kazanamaz'
 
8 Mart'a ilişkin olarak şunları belirtebilirim; Sümerlere kadar olan beş bin yıllık süreçte anaerkil bir dönem yaşandı. Sümerlerde bu anaerkil dönem yerini babaerkil ya da ataerkil döneme bıraktı. Günümüze kadar beş bin yıl anaerkil, beş bin yıl da ataerkil dönem yaşandı. Bizim anlayışımızda ne tam anaerkillik ne de tam ataerkillik vardır. Bizim anlayışımız; ikisini buluşturan, felsefeye dayalı, felsefik temeli olan bir birlikteliktir.  Evet, kadın ve erkek bir arada yaşamalıdır, yaşayabilir. Ancak bu yanlış anlaşılmasın, burada kastettiğim bir cinsel özgürlük değildir, bunu da tasvip etmiyorum. Kastettiğim kadın erkek birlikteliği  felsefeyle yoğrulmalı ve felsefik temeli olan bir birliktelik olmalıdır. Kadın ve erkek birlikteliği, ancak böyle anlamlı kılınabilir. Aksi durum işte vahşi kapitalizmde görülen kadın cinselliğine bizi götürür. Vahşi kapitalizmin bu kadın cinselliğinin sonucu felakettir, iğrençtir. Kaba cinselliğe dayalı, içi boş, felsefesi olmayan bir ilişki olmamalıdır. Kadın özgürlüğünden kastettiğim, bilinçli ve iradeli kadındır. Benim kadına ilişkin düşüncelerim çok farklıdır, çok yenidir, Özgürlük Sosyolojisi kitabımda bu konuyu detaylı ele aldım, oradan da yararlanılabilir. Kadın özgürlük mücadelesi kazanılmadan sosyalizm mücadelesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesi başarıya ulaşamaz.  
 
'AKP kadınlar için büyük bir tehlike'
 
AKP kadınlar için de büyük bir tehlikedir. Kadınlar şimdi buldukları özgürlük kırıntılarını bile arar hale gelebilirler. Adıyaman'da Menzil tarikatı etkilidir, burada bir kız çocuğu diri diri gömülüyor, bu recm'den de daha tehlikelidir. İşte AKP'nin zihniyeti budur. Diri diri gömülmede yavaş yavaş toprağı yutar ölürsün, oysa recm'de en azından nefes alabiliyorsun. Yine gazetelerde her gün kadınlara yönelik şiddet haberleri var. İşte adam sokak ortasında kadını bilmem 'beni sevmedin' diye öldürmüş, başka bir yerde kulak kesmiş, burun kesmiş, bunların hepsi bu zihniyetin tezahürüdür. İşte bunun için diyorum; felsefe temelinde yaklaşın, felsefik çalışmalar yapın, tartışın, örgütlenin. Bunları, bu zihniyeti ancak bu şekilde durdurabilirsiniz. Yoksa varacağınız son budur, şimdiki sınırlı özgürlükleri bile kaybedersiniz. Kadınlarda, kadın bilinci oldukça gelişti, bir düzeye geldi. Yine kadın özgürlük mücadelesinin başarıya ulaşacağına olan inancımı belirtiyorum. Kadın özgürlük mücadelesi başarıya ulaşacaktır. Kadın cinsi ekseninde yürüttüğümüz özgürlük mücadelemiz de kadın özgürlük mücadelesinden aldığı güçle başarıya ulaşacaktır. Buna inancım tamdır. Kadın özgürlük mücadelesi genel özgürlük mücadelesine güç verecektir.
 
Tecavüze karşı daha fazla mücadele
 
Kadınların düzeyi iyi görünüyor, ama daha çok yol almaları gerekiyor, ancak çok değerli kadınlarımız yok değil, var. Bu tecavüz kültürünü aşalım meselesini iyi yakalamışlar, ama galiba biraz somut ve dar yaklaşıyorlar. Öyle feministler gibi dar, yüzeysel yaklaşmaya gerek yok. Bu basına yansıyan Siirt'teki gibi somut tecavüz olaylarını protesto ediyorlar gibi bir hava oluşuyor. Hâlbuki bu tecavüz kültürü binlerce yıldan beri ataerkilliğin kadını esir almasından itibaren başlamış ve günümüze kadar gelmiştir. Kadınlarımızın bu zihniyetle mücadele etmesi gerekir. Daha önceki kadın meselesiyle ilgili değerlendirmelerimden, tecavüz kültürüyle ilgili açıklamalarımdan yararlanılarak bir kitap hazırlayabilirler. Bu kitabın ismi de şu şekilde olabilir: Aşk adı altında kölelik...
 
'Öz savunma kadının beden ve ruh olarak kendini korumasıdır'
 
Bu dönemde en çok kadının öz savunması önem taşıyor. Doğrudan namus anlayışıyla yaklaşmıyorum, kadının beyinsel, ruhsal, bedensel kendini korumasından bahsediyorum. Erdoğan'ın 'üç çocuk yapın' açıklamasının altı boş değildir. İşte Rize Belediye Başkanı diyor ki, 'Kürtlerden kız alın.' Bu öyle basit bir söylem değildir. Rize Belediye Başkanı kendi başına bunu söylemiyor, Tayyip Erdoğan'ın bilgisi dâhilinde konuşuyor. Tayyip Erdoğan kendi döneminde söyleyemediklerini bu belediye başkanı dile getiriyor. Bunlar belli bir planın, komplonun parçasıdır. Bildiğim kadarıyla Ağrı'dan Rize'ye 12-13 yaşlarında bir kız, sanırım oraya fındık toplamaya giderken bir Rizeliyle tanışmış, bu basında büyük bir  'aşk' olarak gösteriliyor. Bu nasıl bir aşk! 12-13 yaşındaki bir kızın aşkı mı olur! Oraya çalışmaya, fındık  toplamaya giden bir kız, çok kötü şartlarda çalışıyor, maddi olanaklara ihtiyacı var, daha iyi şartlarda yaşamak için böyle bir tercihe mecbur kalmış. Aile de buna onay veriyor. Diğer taraf da hiç ihtiyacı olmamasına rağmen, kendi bölgelerinde çok daha eğitimli kızlar olmasına rağmen, bunu tercih ediyor! Aslında bu normal bir evlilik ya da aşk değil, bir köleliktir, bir kölelik muamelesidir. Kızı alıp köle gibi çalıştıracak, kullanacak. Ben bu kız için 'Ağrılı mağdure' tanımlamasını kullanıyorum. Sanırım bu şekil evlilikler Ağrı'da yaygınmış.
 
'Kadınlar kongreye gitmeli'
 
Kadın özgürlüğü konusunda da düşüncelerim biliniyor. Kadınlar da kendi öz örgütlülüklerini daha da güçlendirip demokratik mücadelemize güç, destek sunabilmelidirler. Kadının değişimi, dönüşümü toplumun değişimi, dönüşümüdür. İşte Jin Jiyan deniliyor. Biz bu süreci başlattığımız bir dönemin içindeyiz. Herkes, bütün kadınlar bu bilinçle çalışmalara, sürece yaklaşmalıdır. Diyarbakır'da 'Kadınlara yönelik şiddet ve şiddetle mücadele' konulu bir toplantı yapılmış. Kadınlara söylüyorum, kendi merkezleri var, kendilerini güçlendirsinler. Zamanımız kalmadı, o yüzden fazla değinemeyeceğim, ancak kadınlar, tanrıçalar döneminde yaşamın merkeziydi, şu anda ise bataklığın merkezi halindeler. Kongre yapsınlar. Bu nedenle kadın mücadelesi önemlidir, kadın yaşamın, demokratik çözümün merkezi, birleştiren güç olmalıdır.
 
2011: İdeolojik olarak özgürleşin 
 
2011 yılında yapılan görüşmelerde ise Abdullah Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: "YJA-Star da yaptığı açıklamada 2011 yılının özgürlük yılı ve mücadelelerini bu temelde yükselteceklerini belirtiyorlarmış. Son operasyonlarda kadınların kendi kayıpları da olmuş. Şırnak ve Bingöl'de kayıpları var herhalde. Kadın özgürlüğünü toplumsal özgürlük olarak görüyorum. Bu temelde çalışmalarını geliştirmeliler. Kendilerine bu düşüncelerle selamlarımı iletiyorum. 
 
'Yeni gelişmeler kadın özgürlüğü eksensinde olmalı'
 
Bir kadın arkadaş da mektubunda özgür kadından, kadının özgür kılınmasından bahsediyor. Önemli ama özgür kadın yaratıldı, yaratılıyor. Bu konuda çok yol katlettiler kadınlar. Benim için kadın özgürlüğü her şeyden önce gelir. Çok önemlidir. Benim için kadın özgürlüğü bütün özgürlüklerden, ulusal kurtuluştan, emeğin kurtuluşundan önce gelir. Kadın özgürlüğü olmadan diğer özgürlükler sağlanamaz. Yeni yüzyılda, yeni dönemde bütün gelişmeler kadın özgürlüğü ekseninde gelişecektir
 
'PAJK'a başarılar diliyorum'
 
PAJK 8. Kongresi'ni yapmış. Kongrelerinde; kördüğüm haline gelen Kürt sorununun çözümünün başlangıç noktasının benim özgürlüğüm olduğunu, ayrıca kongre ile birlikte gelişecek devrimci halk savaşına, dördüncü hamle dönemine kadın yapısı olarak hazır olduklarını belirtmişler. Erkek egemen yapıya karşı kendi ayakları üzerinde durduklarını söylüyorlar  mı, öz savunmalarını yapabilecek güçteler mi, öz savunmalarını geliştiriyorlar mı? İdeolojik olarak derinleştiklerini belirtiyorlar herhalde. Başarılar diliyorum. KJB 5. Kurultayı'nı gerçekleştirmiş. Mektupları elime ulaştı. KJB Kurultayı'nda alınan en önemli kararlar, cinsiyet mücadelesinde Kopuş Teorisi'nin esas alındığı, dünya kadın kurultayının yapılması yönünde hedeflerinin olduğu, 12 Haziran seçimindeki kadın başarısını önemli bulduklarını, yüzde 30 gibi bir kadın temsiliyetinin sağlandığını belirtiyorlar. 
 
'Kadının ideolojik güç kazanması gerekiyor'
 
Kadın konusunda bizim yapmaya çalıştığımız iki şey var ve bunlar çok önemlidir. Birincisi; kadının ideolojik, fikir olarak özgürleşmesi ve güç kazanmasıdır. Kadının ideolojik olarak çok yetkin hale gelmesidir. İkincisi; kadının kendi örgütlülüğünü oluşturması, kendi örgütlülüğüne kavuşması, kendi örgütlenmesini yapacak düzeye, hale gelmesidir. Kadın bu iki konuda yol alabilirse, ancak özgürleşme alanında da önemli adımlar atmış olacaktır. 
 
'Kadın erkekten daha ilericidir'
 
Hypatia, 'Siz erkekler benim bedenimden-cinselliğimden başka hiçbir şey göremiyorsunuz, anlamıyorsunuz' diyor. Hypatia, dördüncü yüzyılda yaşamış, Yunan felsefesinin son kültürünü temsil ediyor, Romalılar tarafından İskenderiye'de idam edilmiştir. Oysa ki kadının bedeninden başka paylaşılacak çok yanı ve özelliği var. Çünkü kadın erkekten özünde daha gelişkin ve ileridir. Verili kültürün etkisiyle kadın kendini tecavüz kültüründen kurtaramıyor. Çünkü bunu içselleştirmiştir. En benim diyen kadın dahi kendini bu tecavüzden kurtaramamaktadır. Sema Yüce bunu kabul etmeyenlerden. Ve kabul etmediği için böylesi bir eylemi gerçekleştirdi ve bu şekilde de Sema Yüce'yi anmış olalım. Bu konuşmayı onun anısına atfedelim. 
 
'Yakma eylemleri beni derinden yaralıyor'
 
Muş-Bulanık'ta 18 yaşındaki Evrim Demir, 14 Temmuz'un yıldönümünde barış için bedenini ateşe vermiş, hayatını kaybetmiş. Üzüldüm, keşke olmasaydı. Daha önce de söylemiştim; bu tür yakma eylemlerini tasvip etmiyorum. Bu tür eylemler beni derinden etkiliyor. Beni çok zorlayan eylemlerdir. Bu eylemler karşısında kendimi çaresiz hissediyorum. Tekrar söylüyorum, bu tarz kendini yakma eylemleri asla tasvip etmediğim eylemlerdir. Bununla beraber Evrim arkadaşın eylemine derinliğine saygı duyuyorum. Mustafa Malkoç'un yanına defnedilme istediğinde bulunmuş, öyle istemişse öyle yapılmalıdır. Mustafa da 17 yaşındaydı. O da eylemiyle bizi derinden yaralamıştı. Söylediği gibi Mustafa'nın yanına defnedilmelidir. İkisi için onlara yakışacak bir anıt mezar inşa edilmelidir. Biz, kadınların hele Kürt kadınlarının bu acılı yaşamlardan kurtulup adeta tanrıçalar gibi yaşamasının mücadelesini veriyoruz.  
 
Yarın: İmralı Heyeti ile yapılan görüşmelerde, kadına dair değerlendirmeler
                  
(at/zd/fk)