DOSYA HABER Yazdır Kaydet

DAİŞ'in esir pazarlarında kaçan Ezidi kadınlar çığlığı (1)

Dosya Haber
Mart 03 / 2015


 
Zehra Doğan/JINHA
 
DUHOK - DAİŞ'in elinden kaçmayı başaran kadınlar anlattı: "Siyah çarşaf giydirdiler, ellerimizi bağlayıp tek sıraya koydular ve 10 dolardan başlayan fiyatlarla bizi sattılar. Kaç defa satıldığımızı artık hatırlamıyoruz. Tecavüz edilenler içinde 3 yaşından 6 yaşına kadar çocuklarda var. Bizi Tıl Alfer, Baaj, Aseyba, Rabia, Şengal, Koço, Tıl Azêr, Suudi Arabistan, Suriye'nin başta Rakka kenti olmak üzere birçok noktalarda kurulan pazarlarda satıyorlardı. Ellerinde hala binlerce kadın var." 
 
DAİŞ'in 3 Ağustos'ta Şengal'de yönelik saldırılarında gayri resmi verilere göre 7 binin üzerindeki kadın ve çocuk kaçırıldı. Esir alınan kadın ve çocuklar Tıl Alfer, Baaj, Aseyba, Rabia, Şengal, Koço, Tıl Azêr, Suudi Arabistan, Suriye'nin başta Rakka kenti olmak üzere birçok noktalarda kurulan köle pazarlarında satılmaya devam ediyor.  Son zamanlarda 500 kadın çetecilerin elinden çeşitli yollarla kaçmayı başardı. JINHA olarak bu kadınlarla görüşmek için Federal Kürdistan Bölgesi  ve Rojava'da bir dizi görüşmeler yaptık. Savaş mağduru bu kadınlara ulaşmak ise oldukça zor. Zaxo, Hewler ve Süleymaniye'de yetkililerle yapılan görüşmelerde izin alamayınca farklı yöntemlerle bu kadınlara ulaşarak, insanlık dışı koşullarda çetecilerin zulmünü birini ağızdan dinledik. Ardından ise Şengal dağına çıkarak, 'Bir daha asla' diyen kadınların kurduğu meclis ve öz savunma sistemini konuştuk. 
 
Bir inşaatın her kadında 10 aile 
 
Soğuk bir kış günü, yol boyu kar yağıyor. Arabamızın kaloriferi ısınmamız için yeterli olmuyor. Nihayet adresimize ulaşıyoruz, Duhok'tayız. İnşaat halinde bir binaya sığınan Şengalliler burada kendi imkanlarıyla naylon barakalar oluşturmuş şekilde yaşamaya çalışıyor. Her katında neredeyse on ailenin yaşadığı bu inşaatta, her barakada ayrı bir trajedi saklı. Kaynağımız bizi ikinci katta çıkarıyor.  Battaniyenden kapının aralanmasıyla beraber kendimizi katliam, tecavüz ve köle pazarı konulu trajedi-korku film sahnesinin içinde buluyoruz. Filmin ilk sahnesi bu barakada başlamış oluyor.  Sıvasız duvarlar,  kendini rüzgara siper etmiş naylon pencereler, ince bir kilim, battaniyeden kapı, birkaç eski yastık, kendisine dahi yararı olmayan gaz sobasının ısıtamadığı buz gibi odanın içinde korku filmin öznesi biri kız çocuğu üç kadın…
 
Yaralarını saracak kimse yok
 
Babaları, erkek kardeşleri, amcaları ve kuzenlerinin kaçırıldıkları gün kafaları kesilerek katledilen ve kız kardeşlerinin hala DAİŞ'in elinde olan 17 yaşındaki V.X., 20 yaşındaki H.X. ve 24 yaşındaki Z.X.,  bu barakada 12 yaşındaki erkek kardeşleri ve anneleriyle yaşam mücadelesi veriyor. Üç ay önce kaçmayı başaran bu kadınlar hala herhangi bir rehabiliteden geçmemiş ve üstelik hiç kimse yardım için kapılarını çalmamış. 
 
'DAİŞ ansızın etrafımızı sardı'
 
Uzun bir sessizliğin ardından diğer kardeşlerinden daha güçlü duran 23 yaşındaki Z.X, "neden geldiğinizi biliyorum" dercesine başından geçenleri anlatmaya başlıyor.  Bizde haberleştirmeden, Şengalli kadınların yaşadıklarını onların ağzından veriyoruz: "O gün saldırıların başladığını duymuştuk. Babam sabahın ilk ışığıyla bizi arabasına bindirdi, Sincar dağlarına doğru yola koyulduk. Yol üstünde bulunan amcamın köyüne de uğradık, öğle yemeğinden sonra amcamın ailesini de alıp kaçmayı planlıyorduk. Fakat olay istediğimiz gibi gelişmedi. Çok geçmeden DAİŞ etrafımızı sardı ve eve ateş açmaya başladı. Çok korkunçtu. Babamlar da kendilerini savundu fakat yenik düştüler. DAİŞ içeri girip kadınları ve çocukları dışarı çıkardı. İçerde kalan 27 erkeği ise bir odaya kilitledi. Ardından daha yaşlı kadınlar ve çocuklar ayrı, genç kadınlar ise ayrı tutulacak şekilde bizi iki gruba ayırdılar. Bir yıldan üç yıla kadar yeni evli olan kadınlar da bizim grubun içine aldılar. 
 
'Kadın ve çocukların üstüne benzin döktüler'
 
Annem ve amcamın eşinin de içinde bulunduğu daha yaşlı kadınların ve çocukların içinde bulunduğu grubun üzerine benzin döktüler.  Bizim grubu bir arabaya koydular ve beklediler. Bizim grup 23, annemin bulunduğu grup ise 12 kadından oluşuyordu. Onların grubunda sayısını aklımda tutamadığım kadar çok çocuk bulunuyordu. Tam annemin içinde bulunduğu grubu yakacaklarken telefonları çaldı ve , 'genç olanları Siba Şeyh Xıdır köyüne getirin ve ardından diğer kadınları yakmak için geri dönün' dendi. Onlar bizi Siba Şeyh Xıdır köyüne bırakıp dönene kadar ise annemler kaçmayı başarmıştı. Fakat babamın içinde bulunduğu 27 kişilik erkek grubu kilitli oldukları için kaçamamışlar. Onların kafalarını kesip öldürdüler.  Babam, amcam ve kuzenimi öldürdüler. Bir kuzenim ise babasının ölüsünün altında saklanarak sağ kalmayı başarmış. 
 
'Bakire ve olmayanları ayırdılar'
 
Bizi daha sonra Baaj köyüne götürdüler. Orada 2 saat kaldıktan sonra diğer kadınları Musul'a götürdüler. Biz kadın ve kız çocukları olarak 500 kişiydik. Bizi bodrum katına koydular. Sabah ve akşamın ne zaman olduğunu bilmiyorduk. Ardından bakire ve bakire olmayanları ayırdılar. Kız kardeşlerimi ve amcamın kızını benden kopardılar. Bir amcamın kızı hamile olduğu için beni pazara satmaya götürmediler. Ben kalıp amcamın kızına baktım. Biz 300 kadın Baaj köyünde kaldık. Her günümüz dayakla geçiyordu. Dediklerini yapsak da yapmasak da dayak yiyorduk. Bir gün amirleri geldi ve 24 yaşında olan Cilan adlı arkadaşımı kendinse seçti. Arkadaşım bu durumu kaldıramadı ve kendini banyoya kapatarak intihar etti. 
 
'Kız çocuklarının sayısı çok fazla'
 
Baaj köyünde 8 gün kaldıktan sonra 27 kadın Tıl Kasır köyüne götürüldük. Burada sürekli kadın değişimi oluyordu, yüzlerce kadın ve çocuk vardı. Altı ila 9 yaş arasında pazarlanan kız çocuklarının sayısı çok fazlaydı.  Bir amir beni sadece yemek yapmak için satın almıştı. Ben önce amirlere ardından esir kadınlara ve çocuklara yemek yapıyordum. Burada geçen 10 günün ardından Tıl Azir'e bağlı Verdiye köyünde olan birine satıldım. Orada 3 gün kaldım. Her gün dayak yiyordum. Ardından Tıl Kasır köyündeki eski satıldığım adam yeni adama telefon açtı ve kendine birkaç kız çocuğunu satın aldığını ve benim onlara yemek yapmam gerektiğini söyleyerek geri çağırdı. Bu çocuklardan 7 yaşında olan sağır dilsizdi ve sürekli tecavüze uğruyordu. 
 
'Ellerimi ve kollarımı bağladı, tecavüz etti'
 
Kız çocuklarının yanında 5 gün kaldım. Ardından beni bir amir götürdü. Ellerimi, ağzımı ve gözlerimi bağladı ve yolda bana tecavüz etti. Ardından eşine telefon açtı ve kendine de bir kadın seçtiğini  ve eve getirmek istediğini söyledi. Eşi beni  kabul etmeyince geri getirmek zorunda kaldı. Döndükten sonra daha önce intihar ettiğini söylediğim Cilan adlı arkadaşımın 9 ve 6 yaşındaki kız kardeşlerinin yanında kaldım.  Ardından bir adam geldi beni, 12 yaşındaki Ğali ve 14 yaşındaki Cihan ve Şaha adlı arkadaşlarımı arkadaşımı bilmediğimiz bir yere götürdü. Bu kişi bizi kandırıp, 'sizi Şengal'e götürüyorum' dedi.  Kaldığımız yer Şengal değildi her defasında bize, 'yollar bozuk sizi daha sonra götüreceğim' diyordu. 
 
'Çocuklara defalarca tecavüz ettiler'
 
Sonra bir gece yarısı birkaç erkek Ğali ve Şaha'yı aldılar. Bana ,'onlar bu gece bizim yatağımızda uyuyacak' dediler. Ben de bunu kabul etmedim. Bu yüzden ellerimi ve ayaklarımı bağladılar. Ebu Kerem ve Ebu Abbas adlı DAIŞ çeteleri beni saatlerce dövdü. Şu anda bile hala rahat şekilde yürüyemiyorum. Kafamı kırdılar. Sabaha kadar Ğali ve Şaha'ya defalarca tecavüz ettiler. Haykırış seslerini duyuyor fakat hiçbir şey yapamıyordum.  Sabah ise Ğali ve Şaha'yı kendileriyle beraber Musul'a götürdüler, ben ve Cihan'ı da tekrar Til Kasır'a geri gönderdiler.  Onlardan bir daha hiç haber almadım. 
 
9 yaşında çocuğa tecavüz 
 
15 yaşındaki Nazdar adlı arkadaşımın tecavüzden dolayı akli dengesi bozuldu. 9 yaşındaki  Şilan adlı bir kız çocuğuna ise kuran dersi bahanesiyle defalarca tecavüz edildi.  Adam ona kuran dersi öğretiyorum diye onu odaya kapatıyordu. Bir arkadaşım onu tek bırakmak istemedi. Üç günün ardından onu tek odaya kapadı ellerini bağlayıp ona tecavüz etti. Ardından Musul'da yaşayan yaşlı bir Suriyeliye sattı. Ondan da bir daha hiç haber alamadım. 
 
'Sağır ve dilsiz çocuklara tecavüz ettiler'
 
Yine satıldım ve yine çocuklara bakmaya başladım. Çocuk sayısı çok fazlaydı ve bu çocukların hepsi tecavüze uğruyordu. Kaldığım bir evde dilsiz olan 7 ve 8 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz ettiler. Kuzenleri buna karşı çıkınca onu dövdüler ve kafasını iki yerden kırdılar. Daha sonra 13 yaşındaki bir kızla beni başka çocukların olduğu yere götürdüler. Bize sürekli, 'sizi daha sonra Suudi Arabistan veya Suriye'ye götürüp satacağız' diyorlardı. Bir gece dayanamadım ve kaçış yollarını aradım. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir kaçış yolunu buldum ve denemek istedim. Yanıma 13 yaşındaki bir kız çocuğunu da alıp kaçmaya başladım. Diğerlerini yanıma alamadım, onlar kaldı. Yürüyerek bir eve ulaştık. O ev bize sahip çıktı fakat sabah bizi de öldürürler diyerek bizi bir sokağa bıraktılar. Ardından sokaklarda susuz ve aç şeklinde iki gün yürüyerek Kasım Şeşo grubuna kendimizi ulaştırdık ve kurtulduk.
 
'Ben ordayken esirlerin sayısı beş bindi'
 
O günlerin geride kaldığına hala inanamıyorum. Düşünsenize her defasında suyumuza atık karıştırıyorlardı ve bize içiriyorlardı. Soğuk su ile bize işkence yapıyorlardı. Ben ordayken 5 bin kadının esir olduğunu gördüm. Geçenlerde bir arkadaşım bana telefon açtı ve Tıl Alfer'de olduklarını söyledi. Şu an kesin ve net bir şekilde hala kadınların Tıl Alfer, Baac, Aseyba, Rabia, Şengal, Koço, Tıl Azêr, Suudi Arabistan, Suriye'nin başta Rakka kenti olmak üzere birçok kentinde ve Katar'da satıldıklarını biliyorum.  Bakire olanlar 2 bin 5 yüz dolara satılıyordu. Birçok kadın hamile kaldıklarını söyleyerek  satılmaktan bu şekilde kaçmayı başarıyorlardı. Bir süre sonra inanmadıkları için hamile olduklarını söyleyenlerden test için idrar istediler. Zaten yüzlerce hamile kadın vardı. Bazıları hamile kadınların idrarını kendi idrarları olarak gösterip yine satılmaktan bu şekilde kurtulmayı başardı. Ben bir defasında  700 dolara satıldım. Neredeyse 30 defa satıldım. Satışlar 10 dolara kadar iniyordu.
 
'Kadınlara yakarak işkence yapıyorlar'
 
Onların ellerinde kalmak çok acı. Kız kardeşlerim hala Suriye'de ve onu kurtaramıyoruz. Kız kardeşim ne kadar kaçsa da her defasında yakalanıyor. Her gün dayak yiyor ve tecavüze uğruyor.  Ben oradayken kadınları yakarak işkence yaptıklarına dahi şahit oldum.  Kaldığım evde 3 ve 6 yaşındaki çocuklara dahi tecavüz edildi. Birkaç defa intihar etmeyi düşündüm fakat yanımda kalan küçük çocukları gördükçe onları yalnız bırakmamak için vazgeçiyordum.  Hala şoktayım. Bu durumu bir türlü atlatamıyorum." Z.X.'nin sözlerini bitirmesinin ardından kaldığımız odayı uzun bir süre sessizlik kaplıyor. Biz dinlerken, "ne olur sus anlatma" diye içimizden feryat ederken o 'çay içer misiniz?'diye soruyor.  
 
Ardından 20 yaşındaki H.X. anlatmaya başlıyor ellerini ovuşturup yere bakarak…  Her defasında başlarına gelenleri yardım etme amaçlı gelen ve onları bir daha hiç aramayan heyetlere başına gelenleri anlatıp o anı tekrar tekrar yaşamalarına nenden olanlardan biri olmanın verdiği mahcubiyetle dinliyoruz H.X.'yi. 
 
'Kaç defa satıldığımı hatırlamıyorum'
 
"Anladın değil mi babamın kafasını kopardılar" diyerek sözlerine başlayan H.X. yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Ablam ve üç kız kardeşimle beraber Baac köyünde 10 gün kaldıktan sonra beni ve kardeşimi ablamdan ayırıp Musul'a götürdüler. Çok korkuyorduk. Yaklaşık 500 kişiydik, bizde zorla şahadet getirttiler, şahadet getirmeyenleri ise dövüyorlardı. Şahadetin ardından sadece gözlerimizin dışarıda kalacağı şekilde hara çarşaf giydirdiler. Ellerimizi bağlayıp pazarda bizi otuz kişilik farklı gruplara ayırıp bir kişiye sattılar. O kişi de bizi tek tek pazarda sattı. Kaç defa satıldığımı hatırlamıyorum. Defalarca pazarlarda satılıyordum. 
 
'Kuzenim ve kardeşimle aynı adama satıldık'
 
Beni Suriye, Baac, Şengal ve Tıl Alfar ve Musul'da sattılar. Bizi çok ucuz fiyata satıyorlardı. Beni ilk olarak bir şeyhe sattılar. Onun elinde 3 ay kaldım.  Kız kardeşim ve amcamın kızı da satıldığım şeyhe satıldı ve bize tecavüz etti. Sonra bizi alan şeyh bizi arkadaşlarına hediye etti.  Bu kişiler ise biz kura çekerek seçti. Para döndürdüler ve bilen kişi ilk seçen oluyordu. Bize bu şekilde sahip oldular. 
Çok kötü günler geçirdim. Kahır, dayak ve tecavüz saldırılarıyla geçen günler farklı nasıl olabilir ki? İrademiz dışında bize sahip olan insanların içinde dayakla geçen günlerimiz oluyordu. Bize, 'kâfirler' diye hitap ediyorlardı. Onların elindeyken kendimi çok çaresiz ve ölü gibi hissediyorduk. Sonra beni çok yaşlı birine sattılar. O kişi de daha bana tecavüz etmeden öldü. Ardından başka birine…Bir gün tepemizde hava saldırısı başladı. Hava saldırısında beni satın alan kişi öldü. Bu sayede ben de kaçmayı başardım. Kara çarşaf giydim ve yalın ayak bir şekilde gücüm yettiğince kaçmaya başladım ve kurtuldum." 
 
'Her şey çok korkunçtu'
 
H.X.'in konuşmalarının ardından sıra 17 yaşındaki W.X.'e sıra geliyor. Bize, "kurtulduğu günden bu yana tek kelime dahi konuşmadı. Öylece sessiz bir şekilde duruyor. O konuşamaz" diyorlar. Fakat W., birden yerinden kalkıp yanıma yaklaşıyor ve "bende konuşmak istiyorum" diyor. "Beni kardeşlerimden ayırdılar. Çok korkuyordum, hala korkuyorum.  Musul'daydım, her gün pazarlarda satışlara şahit oluyordum. Benimle beraber kalan 10 yaşındaki bir çocuğu 50 yaşındaki bir adama sattılar. Çocuk bağıra bağıra ağlıyordu. Çok korkunçtu her şey..." 
 
W.X. bir süre tırnaklarını kemirdikten sonra tekrar konuşmaya başlıyor. "istersen konuşma" diyoruz fakat dinlemiyor ve devam ediyor: "Beni kura çekerek aldılar. Ablamı da öyle aldılar. Gitmek istemedim bu yüzden bana dayak ata ata beni zorla götürdü. Bir adam beni Musul'a götürdü ve evde hiç kimse yoktu. İkinci gün ablamı da yanıma getirdiler. Bir arkadaşım da onunlaydı. Bir gece yanıma geldi, ellerimi bağladı ve bana tecavüz etti. 
 
'Çok ama çok korkuyorum…'
 
Birçok kız çocuğunun bir arada olduğu evde 2 ay kaldık ve burada defalarca tecavüze uğradım. 45 yaşında olan bir adam tarafından defalarca ellerim bağlı bir şekilde tecavüze uğradım. Çok kaçmaya çalıştım fakat başaramadım. Yanımda 10 yaşındaki kız çocuğu vardı ve o 40 yaşındaki adam tarafından defalarca tecavüze uğruyordu. Gece sesini duyuyordum.   Şengal'de önceki hayatım çok güzeldi. Okuyordum ve ayallerim vardı. Babam vardı. Şimdi o yok ve hayallerim de yok. Okulum da yok. Psikolojik olarak kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Onlara benzeyen tüm erkeklerden nefret ediyorum. Her gece kabusum oluyorlar. Tecavüze uğradığımı görüyorum ve beni tekrar kaçıracaklarını görüyorum. Onlardan söz ederken dahi çok korkuyorum. Çok ama çok korkuyorum…"
W.X. bir süre sessiz kalıyor, tırnaklarını kemiriyor ve yaklaşık on saniye öylece dalıp gittikten sonra kafasını kaldırıp gülümseyerek bakıyor.  Hiç kimse tarafından yardım görmeyen bu çocuğun bu hareketlerle kendi kendisini iyileştirmeye çalıştığını ve iyileşmek için gülmek zorunda olduğunu anlıyoruz. 
 
Yarın: Esir kadınlar canlı bomba eyleminde kullanılacak
 
(fk)