DOSYA HABER Yazdır Kaydet

No al olvido: ‘Unutmaya hayır’ (3)

Dosya Haber
Kasım 10 / 2015


 
Devletin bekası: Cezasızlık karnesi
 
Sibel Yükler/JINHA
 
ANKARA - Türkiye’de ‘cezasızlık’; iktidardan iktidara devredilen ve yargının da buna aracılık ettiği bir devlet politikası Yargılanan asker ve yetkilelerin korunması devletin kutsal çıkarlarını koruma gayretinin en büyük göstergesi. İttihat Terakki’den bu yana devlette devamlılık cezasızlıkla esastır.
 
Geçmişle yüzleşme ve  hesaplaşma üzerine başlattığımız dosya cezasızlık karnesiyle devam ediyor.  devam ediyor. Uluslararası belgelerde ‘cezasızlık’ kavramı en genel haliyle ‘bir ihlalin faillerinin suçlanmalarına, alıkonulmalarına, yargılanmalarına ve suçlu bulundukları takdirde uygun şekilde cezalandırılmalarına dair cezai, hukuki, idari veya fiili her türlü olanaksızlık hali’ olarak tarif ediliyor.
 
İktidarlar değişse de cezasızlık devam ediyor
 
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, 2011 yılında hazırladığı ‘Cezasızlık Zırhını Aşmak: Türkiye’de Güvenlik Güçleri ve Hak İhlalleri’ raporuna göre, Türkiye’deki cezasızlık rejiminin temeli, kökenleri İttihat ve Terakki dönemine uzanan ve büyük ölçüde devletin ‘kutsal’ çıkarlarını ne pahasına olursa olsun koruma refleksine dayanan bir zihniyetin etkisinde gelişen ceza adalet sistemi. İktidarlar değişse de yargı dahil devlet erkini elinde tutan her kurum ve kişi bu derin mutabakatın parçası oluyor; cezasızlığın devamı, şüphelilerin korunması, kollanması, terfi ve taltif edilmeleri konusundaki fikri birlik titizlikle elden ele devrediliyor.
 
Serap Işık ve Mehmet Atılgan tarafından kaleme alınan rapora göre; şikâyetçi kişiler hakkında açılan soruşturma ve davalar hızlı bir biçimde yürütülürken, güvenlik güçleri aleyhindeki iddialar çok daha yavaş ve özensiz biçimde ele alınmakta, güvenlik gücü mensubunun iddiası adli yoldan “doğrulanarak” karşı iddianın çürütülmesi sağlanıyor.
 
Hrant Dink cinayetinin ardından faillerin soruşturma ve kovuşturması aşamalarında yaşananlar, savcılar ve mahkemeler yasalarca kendilerine tanınan yetkileri kullanmadıkları için, haklarında ciddi iddialar bulunan güvenlik güçlerinin yargılanamadığı vahim örneklerden biri.
 
Ödüllendirilmeleri gerekirken sanık olmaları haksızlık görülüyor
 
Hafıza Merkezi’nin raporunda, gözaltında kayıp/zorla kaybetme olaylarında, soruşturmaları suçun faili olduğu iddia edilen güvenlik güçlerinin yürüttükleri ve bu kişilerin rapor ve ifade tutanaklarını kendilerini suçlandırmayacak bir biçimde hazırladıkları görülüyor.
 
‘Temizöz ve Diğerleri’ olarak bilinen Cizre JİTEM davasında yargılanan sanıkların tümü, verdikleri ifadelerde sık sık devletin çıkarlarını korumak için terörle mücadele ettiklerini, eylemlerinin suç sayılamayacağını ve ödüllendirilmeleri gerekirken sanık olmalarının haksızlık olduğunu dile getirmişti.
 
253 zorla kaybedilmede JİTEM ve MİT izleri
 
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi bir diğer raporsa 2014 yılında hazırlanan ‘Cezasızlık sorunu:
Soruşturma süreci’ raporu.Gülşah Kurt tarafından kaleme alınan rapora göre, Hafıza Merkezi’nin kurulduğu 2011 yılından bugüne kadar 253 zorla kaybedilen kişi hakkındaki soruşturma/kovuşturma verilerine ulaşıldı ve bu veriler kayıp kişilerin yakınlarının olaya ilişkin anlatımları ile karşılaştırılarak değerlendirildi. Zorla kaybetme olaylarıyla ilgili yakınmalar başta JİTEM olmak üzere, MİT, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı polisler, itirafçılar ve korucular olmak üzere beş grup devlet görevlisi veya paramiliter güçle ilgili.
 
Davaların yüzde 1’inde mahkumiyet kararı var
 
Hafıza Merkezi’nin raporlarına göre, suç tarihinden bugüne kadar geçen tüm süresi analiz edilen dosyaların ortalaması 19 yıl 9 ay. Yargısal süreçlerin iç hukuktaki durumuna bakıldığında ise 19 yıl 9 aylık bu uzun süreye rağmen dosyaların yüzde 69’unun halen bir karar verilmeksizin soruşturma savcılığında beklediği, sadece yüzde 17 oranındaki yakınma hakkında dava açılmış olduğu, toplam yüzde 13 oranında takipsizlik, zamanaşımı ve beraat kararı bulunduğunu ve sadece yüzde 1 oranında mahkumiyet kararı verildiği görülüyor.
 
Rapora göre, ortaya çıkan durum itibariyle 90’lı yıllarda işlenen suçlarla ilgili soruşturmaların büyük bir kısmı ya zamanaşımına uğradı ya da uğrama riskiyle karşı karşıya. Analize konu dosyalardan 116 kayıp kişiye ait olanların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi incelemesinden geçmiş olduğu görüldü.
 
AİHM Türkiye’yi sorumlu buluyor
 
AİHM’nin, iç hukuktaki dağılımın tam tersi olarak bu başvuruların yüzde 78’inde Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, işkence/ kötü muamele yasağının ihlali ve etkili soruşturma yürütmemekten sorumlu bulduğu; devlet tarafından yüzde 9 kapsamındaki dosyada dostane çözüm teklif edildiği, böylece genel toplamda Türkiye devletinin yüzde 87 oranındaki zorla kaybetme olayında sorumluluğunun saptandığı görüldü.
 
486 bin dosya zaman aşımıyla kapatıldı
 
Kürdistan’da çoğu 1990’lı yılların başlarında işlenen birçok cinayet, 2012 yılından itibaren zaman aşımına uğrama tehlikesi altında. Ankara Ticaret Odası’nın hazırladığı “Gizli Af: Zaman Aşımı” raporu, Türkiye’de her yıl ortalama 486 bin dosyanın zaman aşımı sebebiyle kapatıldığını ortaya koyuyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre ise her yıl davaların ortalama yüzde 20’si zaman aşımı nedeniyle kapatılıyor.
 
Türkiye tanımıyor: Zorla kaybetme insanlığa karşı suçlar arasında
 
Raporda belirtildiği üzere, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Türkiye tarafından tanınmayan Roma Statüsü’nün 7. maddesi, herhangi bir sivil halka karşı yaygın veya sistematik saldırıların bir parçası olarak bilinçli şekilde işlenmiş eylemler olarak tanımladığı insanlığa karşı suçlar arasında, kişilerin zorla kaybedilmesine de yer veriliyor.
 
Suç, bu özellikleri itibariyle ‘insanlığa karşı suç’ karakteri taşımasına rağmen yargısal makamların bu devlet pratiği karşısında etkili soruşturma yürütmediği ve adeta zamanaşımı kurallarının arkasına sığınıldığı da net olarak anlaşıldı.” Ancak rapora göre, zorla kaybetme suçunun bir insanlık suçu olduğuna ve bu suçlarda zaman aşımının işlemeyeceğine dair mahkeme kararlarına pek çok Latin Amerika ülkesinde rastlanıyor.
 
Cezasızlığın başka ‘yolu’: Davaların, olayın gerçekleştiği yerden nakli
 
Hafıza Merkezi’nin raporlarına göre, ağır insan hakları ihlalleriyle ilgili davalar açıldıktan sonra da yargılamaların, faillerin tespiti ve caydırıcı şekilde cezalandırılması ile sonuçlanması için özellikle mağdur veya şikayetçilerin duruşmalara etkin katılımı ve erişimi önündeki engellerin kaldırılması da çok önemli.
 
Ancak raporlara göre, bu kapsamda davaların, olayın gerçekleştiği yerde açıldıktan sonra başka illere nakledilmesi yönündeki yaygın uygulama, mağdur ve şikayetçilerin mahkemeye erişimi önünde ciddi bir sorun oluşturmakta.  İncelenen veriler içerisinde, davaların olayın yaşandığı yerden başka şehirlere nakledildiği dosyaların oranı yüzde 90 olarak tespit edildi. Bu durum, zorla kaybetme olaylarında cezasızlığa yol açan en önemli nedenlerden biri olarak değerlendiriliyor.
 
Gündemden düşür, peşini bırak: Neden nakledilmemeli?
 
Bu uygulama adeta davaların peşinin bırakılması ve kamuoyunun gündeminden düşürülmesi için bulunmuş bir ara yol işlevi görmekte. Dosyayı başka yere nakletmek Hafıza Merkezi’nin tespitlerine göre şu sonuçlara neden oluyor:
 
Davanın nakli sonucunda davaya katılmak için mağdur ve vekili, her seferinde davanın görüleceği yere gidip gelmek zorunda kalıyor. Pek çok durumda mağdurların ekonomik koşulları, davaya katılmak amacıyla yapılacak yolculuğu karşılamaya uygun olmayabiliyor. Sanık, mağdur ve tanıklar farklı yerlerde bulunurken, davanın bambaşka bir yerde görülmesi, yargılamaların gidişatını da son derece olumsuz etkiliyor.
 
Kurullara uyulmayan kazılar ve otopsiler
 
Hafıza Merkezi’nin cezasızlık zırhını anlattığı rapora göre ayrıca, Türkiye’de bulunan toplu mezar kazılarının kepçelerle gerçekleştirildiği, BM Minnesota Protokolü onaylanmış olmasına rağmen bu kurallara uymadan kazıları uygulayan güvenlik güçleri ile otopsi kurallarına uymayan adli tıp uzman ve görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadığı görülüyor.
 
Çeviri eksikliği mağduriyete neden oluyor
 
Raporda, mağdurlara sağlanan çeviri olanağının ise sadece kendi ifadelerinin verilmesiyle sınırlı kaldığı belirtiliyor. Mağdurların sanıkların ve tanıkların ifadelerini dinleyemediğine, bu nedenle de soru yöneltme haklarını kullanamadığına dikkat çekiliyor. En son beraatle sonuçlanan Cizre JİTEM-Temizöz ve Diğerleri Davası’nda da mahkemenin atadığı Kürtçe çevirmede büyük sıkıntı yaşanmştı.
 
Devletin cezasızlık karnesi
 
Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin incelemeleri sonucu bu dosyalarda cezasızlık sonucunu çıkaran tespitler şöyle:
 
* Soruşturulamaz ve dokunulamaz askeri, siyasi, idari kişi/kurumlar bulunuyor. Şüpheli asker, polis veya devlet memurları hakkındaki soruşturmalar sürüncemede bırakılmakta, zamanaşımına uğratılıyor, süre ve içerik bakımından sınırlı tutuluyor.
* Şüpheliler arasındaki örgütsel bağlantılar araştırılmıyor. Pek çok durumda şüpheliler terfi
ettiriliyor ve taltif edilmiyor. Kayıp yakınlarının, şikayetlerinde şüpheli ismi ve eşkal bilgisi verdikleri durumlarda ve hatta tanık bulunan durumlarda dahi soruşturmalar ilerletilemiyor.
* Savcılar nezarethaneleri denetim görevini yerine getirmiyor. Kolluk kuvvetleri savcıların talimatlarını
ya çok geç uyguluyor ya da hiç yerine getirmiyor ve haklarında yasal soruşturma da açılmıyor.
* Tanıklar korunamamakta, tehdit ediliyor ve yönlendirilmiyor.
 
Değerlendirme ve öneriler
 
Hafıza Merkezi’nin Türkiye’de Güvenlik Güçleri ve Hak İhlalleri raporunda Türkiye hükümeti için değerlendirme ve önerilerden bazıları şöyle:
 
* Zorla kaybetme suçu TCK’da bir suç olarak tanımlanmalı ve insanlığa karşı suçlar arasında yer almalıdır. Bireysel işkence, zorla kaybetme ve diğer ciddi insan hakları ihlalleri zaman aşımı kapsamından çıkarılmalıdır.
*Askeri yüksek yargı mahkemeleri kaldırılmalı, askeri yargı disiplin yargılamasıyla sınırlandırılmalı ve yargı birliğinin sağlanarak tabii hâkim ilkesine uygunluğu sağlanmalıdır.
*Toplumsal uzlaşma ve barışın sağlanması açısından hakikat komisyonları kurulmalıdır. Bu araştırma komisyonlarının öncelikli amacı, yakın geçmişte yaşanmış ihlallerin soruşturulması ve kaydedilmesidir. Türkiye’ye uygun bir model benimsenmesi ve hakikat komisyonunca araştırılması elzemdir.
 
Toplumsal belleğin  inşası: Hakikat mücadelesi verme
 
Türkiye’de ilk kez 1995 yılında TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu kuruldu.  Ancak, son 30 yılda dünyanın farklı yerlerinde 40’ın üzerindeki deneyim Türkiye’de etkili olamadı.
 
Akademisyen Esin Gülsen, geçmişle yüzleşmek, hesaplaşmak için hakikati aramak, hakikatlerin açığa çıkması için çabalamak ve unutturulmaya, bastırılmaya çalışılanları hatırlamak, hatırlatmak ve kolektif hafızamızın bir parçası haline getirmek zorunda olduğumuzu belirtiyor. Bunun için her türlü sözlü tarih, kayıt, arşiv, belgeleme çalışmasının çok değerli.
 
‘Resmi hafıza’ya karşı ‘kolektif hafıza’: Bellek oluşumları
 
Esin, toplumsal belleğin ‘resmi hafıza’ya karşı, alternatif kolektif hafıza olarak yeniden inşasına dikkat çekiyor: “Latin Amerika ülkelerinde, özellikle Arjantin’de darbe ile yüzleşmenin sloganlarından birinin ‘no al olvido’, yani “unutmaya hayır” olması tesadüf değil. Sürekli olarak yeniden kurulan toplumsal belleği her şeyden önce bir mücadele alanı olarak düşünmemiz lazım.” Bu mücadeleyi veren bazı oluşumlar:
 
Uluslararası Af Örgütü Türkiye, Babil Derneği , Baran Tursun Vakfı baransav.com, Barış İçin Kadın Girişimi, Cezasızlıkla Mücadelede Güç Birliği Bileşenleri, Cumartesi Anneleri, Çerkes Soykırımı Tanınsın, Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi, Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu, DurDe Girişimi. Irkçılığa DurDe Girişimi, Dut Ağacı Kolektifi, Düşünce Suçları Müzesi, Düşünce Suçuna Karşı Girişim, Faili Belli, Hafıza Kaydı, Hafıza Kolektifi, Hakikat Adalet ve Hafıza Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Hrant Dink Vakfı, Hrant’ın Arkadaşları, İnsan Hakları Araştırmaları Derneği,  İnsan Hakları Gündemi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Ortak Platformu İHOP, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Dayanışma Vakfı , KAOS- GL, Karakutu Gençlik Derneği , Kayıp Gözaltılar Platformu, Kırmızı Şemsiye, Maraş Katliamını Sorgulama Platformu, Nefret Suçları Yasası Kampanyası Platformu, Onur Yaser/Hatice Can için Adalet, Ortak Hafıza Girişimi, Pembe Hayat, Roboski İçin Adalet Girişim, Suruç Aileleri İnisiyatifi, TAYAD, TBMM Faili Meçhul Siyasi Cinayetleri Araştırma Komisyonu, Toplumsal Bellek Platformu, Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı TİHV, Vicdani Ret Derneği, Yüzleşme Atölyesi – İzmir ve Yüzleşme Davaları.
 
Yarın: Hakikate ve adalet arayışında kadınlar
 
(fk)