DOSYA HABER Yazdır Kaydet

8 Mart'a doğru kıta kıta direnişin kadın hali DOSYA (4)

Dosya Haber
Şubat 25 / 2015


 
Cinsel şiddet kıskacındaki ülke: Avustralya 
 
Deniz Fırat / JINHA 
 
HABER MERKEZİ - Kıta ülkesi olan Avustralya'ya batılılarca 'keşf'edilmeden önce doğal yaşamın hüküm sürdüğü bir yerken, İngiliz sömürgesiyle birlikte soykırım-tecavüzün ve asimilasyonun sistematik olarak kullanıldığı bir yer haline geldi. Beyaz erkekler binlerce Aborjin kadına, sömürge valisinin desteği ile tecavüz etti, beyaz kadınlar binlerce kız çocuğu 'beyazlaştırma' politikaları nedeniyle ailelerinden ve köklerinden kopardı. Hala cinsel şiddetin beyaz ve yerli kadınlar için önemli bir sorun olduğu ülke dünyada en çok tecavüz saldırısının yaşandığı 6. ülke. Aborjin akademisyen Aileen Moreton-Robinson, "beyazlığın" kurgulanışıyla cinsel şiddetin birbiriyle yakından bağlantılı olduğunu düşünüyor. 
 
Geç keşfedilen ancak doğal yaşamın kaynaklarının çok önceye dayandığı kıta ülke olan Avustralya'da kadın ve etnik kimlik sorunu birbirinin ayrılmaz parçası. Beyazlaştırma politikalarının bir parçası olan İngiliz kadınlar öncülüğünde yerli halklara uygulanan asimilasyon politikaları ile Aborjinler ve diğer yerli kadınların melez bir halk yaratmak için maruz kaldığı sistematik tecavüzler Avustralya'nın geçmişinin önemli bir parçası. Adaya getirilen beyaz kadınlar ise sömürgeci politikaları uygularken bir yandan da cinsiyet kimliğinden kaynaklı eril sömürgeci sistemin saldırılarına uğradı. Karmaşık bir sömürgeleştirme politikasının uygulandığı Avustralya'nın tarihi kadınlar açısından yerli-beyaz hiçte parlak değil. 
 
Tecavüz soykırımın bir parçası oldu 
 
Avustralya sömürgecilikle, yerli nüfusun yok edilmekle yüz yüze kaldığı bir kıta ülkesi. En az 40 bin yıldır insanların yaşadığı Avustralya'da, ilk olarak Aborjin ya da yerli halklar yaşadı. Avrupalıların geldiğinde kıtada 27 dil ailesine ait, 350 ve 750 arasında sayılan dilleri konuşuluyordu ve 1 milyon yerli halk büyük kültürel çeşitliliğe sahipti. 17. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılda hız kazanan çoğunlukla İngiltere'den gelen beyazların göçüyle beraber işgal ve sömürgecilik politikaları Avustralya'daki hayatı ve doğayı tahrip etti. Bu tahribattan en çok nasibini alan ise kadınlar oldu. En az 20 bin Aborjin'in yaşamını yitirdiği soykırım Tazmanya adasının yerli nüfusunu topyekun yok edip Queensland ilinde de 10 bin ölümüyle çok yoğun yaşandı. "Dağıtılma" olarak yazıya geçen yüzyılı aşkın süren katliamlarda yerliler spor için avlanırken, tecavüz ve kadınların kaçırılması sıradan bir olay haline geldi. Beyaz mahkum kadınlar ise adaya getirilen erkeklerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak üzere gönderildi.
 
Binlerce kız çocuğu ailesinden koparıldı 
 
19. yüzyılda beyaz kadınların çoğunluğu, Avustralya'nın genel beyaz nüfusun hatırı sayılır bir kesimi gibi İngiltere'nin cezaevi sorunlarına çözüm olarak sömürgeye getirilen hükümlülerden ibaretti. Hükümlü nüfusun yüzde 75'i erkekti ve hükümlü gruplar başta olmak üzere tecavüz toplumun her alanında yaygın bir sorundu. Ülkenin genel nüfusu yine 2. Dünya Savaşı'nın sonrasına kadar çoğunluklu erkekti. 1901 Avustralya resmi olarak İngiliz İmparatorluğu'ndan özerk olan bir "dominyon" oldu ve 1931 neredeyse bağımsız oldu. Avustralya'nın bağımsız bir ulus devlet olma süreci beyaz kadınlar için yavaş ilerleme getirirken, ırkçı politikaları daha sistematik hal aldı. "Beyaz Avustralya" oluşturulan yeni ulus devletin adeta milli sloganı haline gelirken beyazlaştırma politikaları kadın ve aile üzerinde gerçekleştirildi. Bu dönemde devlet "Beyaz Avustralya" politikasıyla beraber Avrupa'dan göçü teşvik ederek, arasında Çin, Pasifik adaları ve Aborjin kökenli grupların bulunduğu nüfusun beyazlaştırılması için sistematik tecavüz ve asimilasyon politikalarını kullandı. İngiltere'den "matron" denilen evli bir kadının öncülüğünde büyük gruplar genç bekar beyaz kadınlar ülkeye yerleştirildi. Aynı zamanda 1869 "Aborjinal Koruma Yasası"yla başlayan yerli kültür ve aileyi yok etmeyi amaçlayan politikalar 100 binlerce Aborjin çocuk ailesinden zorla ayırdı. 1960 ve özellikle 1970'li yıllar boyunca Aborjin hareketi eşitlik ve toprak hakları için mücadele etti. 1967'de yapılan bir referandumla, devlet aborjinlerin vatandaş hakları tanıdı ve yasalarda bulunan açık ayrımcılığı kaldırdı. Ama bu aborjinlerin gündelik hayatında yaşadığı yoğun ayrımcılık ve sosyal ekonomik eşitsizliklerini azaldı anlamına gelmedi.
 
Kadınların üçte biri daha erken ölüyor
 
Geleneksel topraklarına ve özellikle kutsal mekanlarına geri dönmek mücadelesi Aborjin hareketinin en önemli amaçlarından biri. Özellikle yerli dinlerde mitolojik olaylar toprakta iz bıraktığı için tapu hakları çok önemli. Avustralya devletin tarihinin çoğunluğunda geçerli olan "terranullius" olarak adlandırılan hukuki ilkesine göre, Avustralya topraklarının beyazların geldiğinde egemen devlete ait olmadığı için fetih ve işgalle ele alınması hukuki olarak meşruydu. 1992 "Mabodavası"yla beraber Avustralya tarihinde ilk kez Aborjin insanların geçmişten kalan tapu hakları resmi olarak tanımlanıp "terranullius" yok edildi. Bu da aborjinlerin resmi mekanizmalarıyla yüzyıllar önce katliam ve şiddetle elinden çalınan topraklarını geri alma imkanı sağladı. 2011 itibarı ile Avustralya'nın yüzde 16'sı yerli toprak olarak kayıtta. Sözde bu mekanizma hali hazırda bulunurken, başarılı tapu davaları çok az ve yerlilerin bu topraklara yerleşmeye çok engel var. Aynı zamanda yerli insanlar için sağlık ve maddi koşullar yerli olmayan nüfusuna göre çok düşük. Aborijin erkeklerin yarısı ve kadınların 3'te biri 45 yaşından önce ölüyor. Yerli insanların beklenen yaşam süresi yerli olmayanlarından yüzde 10 daha düşük.
 
Cinsel şiddet acil sorun
 
Günümüzde de Avustralya kadınlar için, cinsel şiddet acil bir sorun. Avustralya'nın cinsel saldırı oranı dünya ortalamasından iki kat yüksek. 2010'da çıkan son istatistiklere göre tecavüz oranı dünyada 6. sıra alıyor. 2012 Avustralya İstatistik Bürosu'nun rakamlarına göre Avustralya kadınların 5'te biri cinsel şiddeti yaşadı. 2008 ile 2010 arasında adeta her hafta bir kadın eşi yada yakın tarafından katledildi. Diğer önemli bir sorun ise iş alanında ayrımcılık. Kadınlar çalışan nüfusun neredeyse yüzde 50'si olduğuna rağmen, erkekler ve kadınlar arasındaki maaş eşitsizliği yüzde 24,7.
 
Aileen Moreton-Robinson: Beyazların sahipleniciliği 
 
Avustralya'da kadınların mücadelesi cinsiyet kimliği ve etnik kimlik olarak iki koldan yürüyor. Aborjin akademisyen ileen Moreton-Robinson, iki mücadeleyi birlikte yürüten feministlerin en tanınmışlarından. Aileen Moreton-Robinson, "beyazlığın" kurgulanışıyla cinsel şiddetin birbiriyle yakından bağlantılı olduğunu düşünüyor. Aileen, Quandamooka İlk Ulus'ta (İngilizce ismiyle Moreton Bay) Koenpul halkına ait bir ailede dünyaya geldi. Queensland Teknoloji Üniversitesi'nde Yerli Çalışmaları profesörü olan Aileen'in akademik araştırması, Avustralya'daki "beyazlığın" kültürel yaratılmasına odaklıyor. Aileen aynı zamanda Aborjin araştırmacılara destekleyen Milli Yerli Araştırma ve Bilgi Ağı'nın (NIRAKN) yöneticisi. Aileen geç bir yaşta üniversiteye başladı. Doktorasını aldığı Griffith Üniversitesi'nin ilk yerli kadın doktora mezunu olan Aileen yerli kadın bakış açısından Avustralya'nın kadınla ilgili varsayımları incelemeye karar verdi. 2000'de çıkan "Talkin' Uptothe White Woman: Aboriginal Womenand Feminism" ("Beyaz Kadınla Konuşmak: Aborjin Kadınlar ve Feminizm") kitabında, Aileen Avustralya feminizmin nasıl Aborijin kadınları gizlice yok sayarak kendi beyaz öznelliğini yarattığını inceledi. Tecavüz ve işgal tarihinden geçen yerli kadınlar beyaz özneliğin önemli ama gizli temelleri olduğunu anlatan Aileen, son yıllarda vatandaşlığın kendisinin "sahiplenici" bir kavram olarak ele alındığını söylüyor. Aileen Moreton-Robinson, "beyazlığın" kurgulanışıyla cinsel şiddetin birbiriyle yakından bağlantılı olduğunu düşünüyor. 
 
'Ayrımcılık her alanda' 
 
2007'de Yerli Siyaset radyo programında verdiği röportajda Aileen, Mabo davasından sonra beyazların Avustralya'nın "beyaz bir ülke" olduğunu savunan söyleminin arttığını söylüyor. Yerleşimci sömürgeciliğin dinamiğinden dolayı beyazlığı "sahiplik" ve "mülkiyet" olarak göründüğünü söyleyen Aileen, "Vatandaşlığın kendisi sonuçta sahiplenici bir kavramdır." Aileen, beyaz özne ve vatandaşın tarihi olarak fetih ile ele geçirme süreçlerinde oluşturulduğu için, "Bu tarih ve bitirilmemiş işlerden dolayı yerli insanların varlığı, beyazların ontolojik varlığını temel bir şekilde sarsıyor ve rahatsız ediyor" diyor. Yerlilerin bütün alanlarda ayrımcılık ve zorlukla karşıya karşı kalmasının ve kendilerini ispatlamak zorunda bırakılmasının beyazların 'sahiplenici' rolüyle bağlantılı olduğunu kaydeden Aileen, "Biz yerli insanlar olarak beyazların sahiplenici tavrıyla gündelik hayatında karşılaşıyoruz" diye belirtiyor.  
 
(fk/mg)