'Dünyanın rahmi'nde yeni bir insan türü keşfeden kadın bilimci konuştu

13:59

JINHA

HABER MERKEZİ - Uzun soluklu bir çalışma ile yeni bir insan türü olan Homo Naledi'yi keşfeden 6 kadın bilimci, insanlığın geçmişine dair önemli bir veriyi bilim dünyasına sundu. Cinsiyetçi söylemler karşılaşan kadın bilimcilerden Hannah Morris, "Bir kadın bilim insanı olarak, bedenin boyutu ve şekli değil, araştırman, bilimin, zihinsel yeteneklerinden bahsedilmesini istiyorsun" dedi.

Güney Afrika'nın Gauteng kenti sınırları içinde yer alan Rising Star mağaralarda 2013 yılından bu yana kazı yapan 6 kadın bilim insanı 10 Eylül'de yeni insan türü Homo Naledi'yi keşfettiklerini açıklamıştı. İnsan fosilleri genelde bir iki bireyden yola çıkarak incelenirken 6 bilim insanı 15 ayrı kişiye ait kemikler buldu ve bunun üzerinden araştırmalarını yürüttü. Kadın bilim insanlarının yaptığı bu kazı, tarih boyunca hem en büyük, hem de en tehlikeli ve zor fosil keşiflerinden biri oldu. Kemiklere ulaşmak için 90 metrelik dar ve tehlikeli mağara geçiş yollarından geçen bilim insanları Marina Elliott, Elen Feuerriegel, Alia Gurtov, K Lindsay Eaves Hunter, Becca Peixotto ve Hannah Morris insanlık tarihine önemli bir buluş sunmuş oldu.

Hanna Moris keşfi anlattı

Bilim dünyasında büyük bir heyecan yaratan yeni keşfi yapan 6 kadın olunca medyada cinsiyetçi söylemler kullanılmaya başlandı. Kadınların bedensel özellikleri ön plana çıkarıldı ve önemli keşif neredeyse gölgede bırakıldı. Bilim insanlarından Georgia Üniversitesi'nde doktora öğrencisi ve arkeolog olan Hannah Morris, Refinery29 haber sitesine keşif süresince yaşadıklarını anlattı. Hannah aynı zamanda kadın bilimcilerin yaşadığı ayrımcılık ve cinsiyetçiliğe de dikkat çekti.

'Bedenlerimiz için değil, iyi olduğumuz için seçildik'

Keşif heyeti için iş ilanı gördüğü anı anlatan Hannah Morris, "İş ilanında göçertme ve tırmanıcılık tecrübesi olan, aynı zamanda arkeolojik kazı becerileriyle çok tecrübeli olan bilim insanı istendi. Tesadüfe bak ki bütün o beceriler bende var. Büyürken kuzey Georgia eyaletinde babam ve ailemle beraber göçertmeye giderdik. Aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde pek benzersiz ve zorlu koşullarda kazı yaptım" dedi.
"Haberlerde bu ilanın 'zayıf kadınlar' için olduğunu duyduk, bu doğru mu?" sorusuna cevap veren Hannah, aynı zamanda medyanın "kadınlar sadece bedenleri için seçildi" şeklinde haberlerine tepki gösterdi.
"Ben aslında küçük bir insan değilim, pek uzun boyluyum. İş görüşmelerinde konuştuk ve sığacağıma dair karar verdik. Bu mağarayla ilgili fiziksel kısıtlamalar var, bu bir gerçek. Aslında herkes o mağaraya girmez ama süper model olmana hiç gerek yok. Altı kişi olarak seçilmemiz için bedenlerimiz ve ölçülerimiz dışında çok neden vardı diye düşünüyorum" diye konuştu. Hannah, kadın araştırmacıların becerilerine yeterince önem verilmediğini vurguladı.

'Kadınları metalaştırıyorlar'

Medyanın kadın bilim insanlarının araştırması değil, bedenlerine dikkat çekmesini eleştiren Hannah, "Bu durum çok göz alıcı bir başlık yapıyor. 'Narin bilim insanları' ve 'mağaradan ince belli bilim insanları kayarak gidiyor' gibi makaleler vardı ve bu tür şeylerle baş etmek biraz moral bozucu. Bir kadın bilim insanı olarak, bedenimin boyutu ve şekli değil, araştırmadan, zihinsel yeteneklerimden bahsedilmesini istiyorsun. Bu Amerikan toplumunda çok büyük bir sorun. Kadınların metalaştırılmasına dair riskli bir durum. Bir kez daha diyorum, seksi araştırmacı olarak değil, iyi araştırmacı olarak bilinmeyi tercih ederdim" dedi.

'Kadınlar zorlu koşullarda bilimin peşinde gitti'

"Birinci sınıf bilimsel bilginin yanı sıra keşif için korkusuzluk ve fiziksel disiplin şarttı" diyen Hannah, dar koridoru, sürünerek geçilen tünelleri ve tırmanmak zorunda kaldıkları "Ejderha Sırtı" denilen yeri şöyle anlattı: "Çok hırpalanıyorsun, birçok yerde morluk ve sıyrık oluyordu. Özellikle ilk haftada, kullanacağın tutamaç ve ayak basacak yerleri hala buluyorsun. O düşüşün tam dibine geldiğinde küçücük bir deliğe geliyorsun. Ben o deliğe göğsümü sığdırdım, akciğerlerimi şişirirdim. Soluk verirken yavaş yavaş kendimi fosillerin bulunduğu odaya indirebiliyordum. Dört metrelik bir düşüş oluyor. Ayaklarım havada sallanıyor, yavaş yavaş kayıyorum, mağara duvarı ya da altımda olan merdivende tutunma noktası bulmaya çalışıyorum. Çok fiziksel bir şey, hem fiziksel, hem zihinsel olarak çok yoğun çaba harcadık."

'Dünyanın rahmine giriyorduk'

Kadınlardan hiçbirinin fosil odasından çıkmak istemediğini ve işine çok odakladığını söyleyen Hannah, "Hepimizin o mağarayla bir ilişkimiz vardı. Birçok insan için ürkütücü bir ortam olabilir öyle bir yere girmek. Dünyanın içine giriyorsun gibi hissediyorsun neredeyse. Bazılar, dünyanın tarihinin bu parçasını kurtarmak için dünyanın rahmine girmek olarak tanımladı, bu doğruydu" diye konuştu.

'İnsansoyunun araştırılması için yeni bir fırsat'

Keşiflerinden bahseden Hannah, buldukları 15 insan fosiline dikkat çekerek şunları söyledi: "15 bireyin bu denli zorla girilen bir mağarada bir arada bulunması, Homo Naledi'nin ölüleri defneden ve ruhsal inançlarına sahip olan ilk insansı türü olmasını işaret ediyor. Bu, insan soyunda yeni bir tür demek. Kökenimiz hakkında evrim geçiren başka insansılar hakkında birçok şeyi anlatma potansiyeline sahip. Daha önce görmediğimiz eşsiz nitelikler bu numune de birleştiriliyor. Homo Naledi'nin en şaşırtıcı özelliği, bu kadar bireyin bulunması. Pek küçük bebeklerden, ömürlerinin sonunda olan yaşlı bireylere kadar büyük bir yaş aralığı var. Bu antropolojide o kadar benzersiz bir durum ki. Nereden geldiğimiz hakkında birçok şeyi öğrenmek için inanılmaz bir fırsat sunuyor. Biz kimiz, nasıl böyle olduk hakkındaki soruların cevaplarını tamamlamak için inanılmaz bir fırsat."

(cm/fk)